Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,0624
Dolar
Arrow
34,1295
İngiliz Sterlini
Arrow
44,5429
Altın
Arrow
2955,0000
BIST
Arrow
9.002

Misojini 2 - Erkeğin manosferik öfkesinin kaynağı ve misojinist radikalleşme

İlk yazımıza “Homo sapiens sapiens'in karşılaştığı ilk ve en yakın ayrım cinsiyet ayrımıdır, isim verilmiş olsa da olmasa da, bu ayrımın adı "kadın ve erkektir", diye başlamıştık.

Kadının Tarihsel Rolü ve Ataerkil Gerçekler

Avcı toplayıcılık döneminde kadının, en az erkek kadar aktif ve güçlü olduğunu iddia eden tezler olsa da, doğum kontrolü yöntemlerinin mümkün olmadığı bir dönemde, sürekli hamile kalan kadının, erkek karşısında fiziksel olarak dezavantajlı olduğu gerçeğini, hiçbir ataerkil tez inkâr edemez.

Hamile olduğu halde tarlada çalışan, doğurur doğurmaz çocuğunu ağacın altına bırakıp çalışmaya devam eden kadın efsanesi, kendi eşlerini aşağılamak isteyen erkeklerin çok hoşuna gitse de, durum böyle değildir. Tıbbi müdahalenin ve hijyenik koşulların yeterli olmadığı bir ortamda, doğum yapan her üç kadından birinin öldüğü gerçeği, bir kadının doğum yaparken yüzde 33.33 ihtimalle ölebileceği bir süreci 9 ay boyunca yaşadığı anlamına gelir ve yaptığı her doğum, onu ölüme biraz daha yaklaştırır.

Bu durumu doğrulamak için on binlerce yıl öncesine gitmemize de gerek yok. Sınır Tanımayan Doktorlar'ın (MSF) raporuna göre, savaş sebebi ile tıbbi olanakların erişilemediği ve hijyenik koşulların sağlanamadığı, Sudan'ın Darfur bölgesinde anne ve çocuk ölümlerinde şiddetli bir yükseliş gözlemleniyor. Sadece Ocak-Ağustos 2023 döneminde sepsis (kan zehirlenmesi) nedeniyle 114 ölüm vakası kaydedilmiş.

Ataerkil fantezi, avcı toplayıcı dönemde kadının erkek karşısında fiziksel olarak üstün olduğunu ne kadar hayal ediyor bilemem ama günümüz koşullarında en modern ülkelerde bile kadının erkek karşısında dezavantajlı olduğu ayan beyan bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.

Kaldı ki kadınların insani koşullarda yaşama taleplerini elde etmelerinin geçmişi 60 yıldan daha evveline dayanmıyor. Sene 1956 Almanya; kadınların, çalışmak için kocalarının imzalı onayına ihtiyaç duyduğu zamanlar. Almanya’da ve İsveç’te yapılan sokak röportajlarında erkeklere "Sizce kadınlar oy vermeli midir?" ve "Sizce kadınlar araba kullanmalı mıdır?" diye iki soru yöneltiliyor. Erkeklerin büyük çoğunluğunun cevabı 'hayır' oluyor. Kadınların vazifesi evdeki çocuklara bakmak, yeni çocuklar doğurmak, temizlik ve yemek yapmak, diye ekliyorlar. Genç, yaşlı, eğitimli, eğitimsiz erkekler, kadının oy vermesini ya da araba kullanmasını toplumsal normlara aykırı olarak görüyor.

Kadının ötekileştirildiği, sosyal hayatın dışında tutulmaya çalışıldığı, ev kölesi pozisyonuna hapsedildiği zamanlar maalesef çok eski tarihlere dayanmıyorken ve dünyanın her yeri medeniyetten eşit derecede nasibini almamışken, kadın düşmanlığı denilen canavarın yeniden yaratılmasından korkmak gerekiyor.

Aktüel Kadın Düşmanlığı, Algoritmalar ve Dikkat Ekonomisi

Bu minvalde genç erkeklerin, son yıllarda sosyal medya aracılığıyla yöneldikleri kadın düşmanı hareketler ve bu tür düşünceleri teşvik eden yasadışı organizasyonların artışı, en azından gelişmiş ülkeler tarafından ciddiye alınıyor. Tehlikeli olarak görülen bu akımlar, akademik boyutlarda araştırılarak karşı tedbirler alınmaya çalışılıyor.

"Mizojinist radikalleşme" başlığı altında yapılan araştırmaların en dikkat çekici noktası ise algoritmaların sebebiyet verdiği hızlı radikalleşme süreçleri.

Kadın düşmanı grupların iletişim halinde olduğu sosyal medya katmanına "manosphere" deniliyor. Bu katman içerisinde gerçekleşen sosyal medya aktiviteleri, algoritmaların çalışma mantığı ile karşılaştırıldığında, işler iyice içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. Algoritmalar insan kodlayıcılar tarafından oluşturuluyor olsa da, bir kez devreye girdiğinde, otomatik yollarla sosyal medya kullanıcılarına içerik yönlendiren, kontrol edilemez bir sistem haline geliyorlar.

Algoritma ile çalışan sistemin amacı, kullanıcıların belirli içeriklere tıklamasını, beğenmesini, paylaşmasını ve görüntülemesini sağlamak. Zaten akışa girerek kontrolden çıkmış olan algoritma eğilimlerinin, hangi konuyu içerdiğine de pek dikkat edilmiyor. Bir sosyal medya kullanıcısının belirli içeriklere olan ilgisini fark eden algoritma hesaplamaları, tabiatıyla o içeriğin daha fazlasını sunarak, bireylerin bu konuda radikalleşmesinin kapılarını açıyor. Çünkü her ne pahasına olursa olsun, bireyi olabildiğince uzun süre platformda tutmak, "Dikkat ekonomisi" adı verilen ticari sistemin en önemli kilit noktasını ihtiva ediyor.

Kadın Düşmanlığının Şiddet Boyutu ve “Incel Hareketi”

Sosyal medya platformları ve internet forumları aracılığıyla birbiri ile iletişim kuran, manosferik eğilimli erkeklerin, kapıldığı sosyal medya akımlarından bir tanesinin adı "Incel“ (involuntary celibate), yani istemsiz bekarlar grubu. Bu tarz gruplardaki erkeklerin kadınlara karşı duydukları hastalıklı öfke paylaşımları, ürkütücü boyutlarda.

Mesele bu denli ciddi bir hal aldığında, tabiatıyla „Incel“ gibi grupların tanımlanması da bu doğrultuda değişerek "misogynist radicalisation" yani "radikal kadın düşmanlığı" adını alıyor. Problemin tanımlanmasında, genellikle dini ya da politik terör ideolojilerine katılma sürecini tanımlamak için tercih edilen, radikalleşme sözcüğünün kullanılması ise tesadüf değil. Öyle ki "radikal kadın düşmanlığı" dünyanın her yerinde dini yahut dini olmayan sağ kanat terörizmin bir unsuru olarak kabul ediliyor. Sol hareketler, her ne kadar teorik olarak cinsiyet eşitliği yanlısı bir duruş sergileseler de, radikal sol hareketler tarafından, pratikte öyle davranmadıkları yönünde ciddi eleştirilere maruz kalmışlardır.  Radikal sol hareketler, sol hareketlerin, pratikte patriyarkal yapılarını devam ettirdiklerini, cinsiyet meselelerinin ise, sınıfsal mücadeleye ikincil olarak görüldüğünü vurgulamışlardır.  Ancak belirtmek gerekir ki, sol hareketlerin,  bu konuda kendi içerisindeki eletşirilere açık olması bile, şüphesiz, kadın düşmanlığını politikalarının merkezine bırakan sağcı hareketlere göre daha evladır. 

Misojini’nin Tanımı ve Kadın Düşmanı Yazarlar

Peki nedir „misojini“?

Dilimize "kadın düşmanlığı" olarak çevrilen bu kavram, bir miktar anlam daralmasına uğramıştır. Aslında “kadını değersizleştirmek” anlamına geliyor. Biraz daha geniş bir tanımlamayla „misojini“, cinselliklerini yaşayamadıkları için, kadınlar tarafından haksızlığa uğradıklarını düşünen erkeklerin, kadını değersizleştirmek ve aşağılamak yoluyla, yeniden geleneksel kalıpların içerisine itmeyi arzuladığı, kadın düşmanı bir tavrın kavramlaşmış halidir.

Erkek, cinsel olarak arzuladığı ama aynı zamanda nefret ettiği bu varlığa karşı duyduğu paradoksal öfkeyi, ne onu kendisinden uzaklaştırarak ne de kendisi ondan uzak durarak çözebiliyor. Sanırım bu türlü erkeklerin nasıl bir halet-i ruhiye ile hareket ettiklerini anlamanın en iyi yolu, onların kendi yazdıkları satırlara biraz yakından bakmak olacaktır.

Alfred Döblin, 1910'da yazdığı "Duygusuz Adamın Hatıraları" adlı kitabında, kadın düşmanlığının karakteristik özelliklerini, tam bir itiraf gibi gözler önüne seriyor. Kitabındaki “Kadından Tiksinme” adlı bölümde, “Kadınlara doğal bir eğilimim var, ancak bu eğilim kadının kendisinden çok, bu varlık sadece bir kadın olduğu içindir”, diyerek başlıyor itiraflarına. Kadın olan her şeyin kendisinde uyandırdığı kötü hislere rağmen, kadına duyduğu, kendisini tiksindiren bağımlılığının, yalnızca kendisiyle ilgili bir sorun olmadığını, hatta kadınların, ülkenin geleceği ile ilgili bir tehlike olarak görülmesi gerektiği gibi, hastalıklı bir fikre sahiptir Döblin. Dolayısıyla bu fikrini kitaplaştırarak bütün ülke ile paylaşmaktan geri durmaz. Gündüzleri kadın denen varlıktan uzak durdugunu ifade eder metaforik bir benzetme ile, "ancak gece olunca, üzerime keten bir örtü alarak soyunuyorum, çünkü onun karşısında soyunmaktan utanıyorum, onunla birlikte olmak isterken, aynı zamanda ondan nefret ediyorum", der. "İçimde bu iki duygu sürekli yanyana "Nefret ediyorum kadınlardan, nefret ediyorum, nefret ediyorum, nefret ediyorum!" öfkem okadar şiddetli ki kızgınlığımdan ağlamak istiyorum, lanet olası yaratıklar", diyerek kitabının sonuna gelindiğinde, Döblin’in kendini kurban, kadını ise fail ilan ettiği felaket yaşanır. Kaldığı oteldeki hizmetçi kadına tecavüz eder, ancak bu durumdan hiçbir şekilde kendisini sorumlu tutmaz. Kadının kendisini zehirlediğini, bozduğunu söyleyerek, ahlaksız, kriminel, korkunç canavarlığından sıyrılmayı, ve bu hakkın ulusal bir çöküse engel olmak için, bütün erkeklere verilmesi gerektiğini iddia eder. 

Korkunç fikirlerini kitaplaştıran Bir başka yazar ise Henry de Montherlant'tır. Simone de Beauvoir'nın „İkinci Cinsiyet” adlı kitabında lanetlediği, Montherlant, "Les Jeunes Filles" (Genç Kızlar) adlı dört kitaplık roman serisinde kadınları çoğunlukla edilgen, zayıf ve erkeğe bağımlı bireyler olarak tasvir eder. Romanın ana karakteri Pierre Costals, kadınları yalnızca cinsel bir obje, ya da hayatını kolaylaştıran varlıklar olarak görür. Romanın başka bir yerinde ise Montherlant, kadına karşı "arzu, kızgınlık ve acıma" hislerini aynı anda duyduğunu söyler. Montherlant ya da Döblin gibi kadın düşmanı yazarların karakteristik özellikleri neredeyse birebir aynıdır.

Simone de Beauvoir, feminizm alanında çığır açan ve elbette patriarkal erkek dünyası tarafından şiddetle baskılanan "İkinci Cinsiyet" (The Second Sex) adlı kitabında, Henry de Montherlant, D.H. Lawrence, Paul Claudel, André Breton gibi kadın düşmanı yazarlardan özellikle söz eder. Bu yazarların, kadınların bireyselliğini ve öznelliğini hiçe sayarak, onları sadece erkeklerin hayatını anlamlandıran nesneler olarak görmelerini, sistematik bir şekilde eleştirir. Aslına bakılırsa, Simone de Beauvoir, sadece kendi hayat hikayesiyle bile, bu adamların kadın düşmanı savlarını çürürtür.

Kadın Düşmanı bu adamların, yazdıkları kitaplardaki esas yıkıcı olan taraf  ise, bu yazarların, kitapları ile sadece kendi şahsi dünyalarını değil, aynı zamanda kendi dönemlerindeki toplumsal normlara tesir ederek, toplumdaki kadın algısını etkilemiş olmalarıydı. Öyle ki, bu zavallı mahlukların kitaplarındaki fısıltılar, hâlâ ataerkil toplulukların karanlık zihinlerinde yankı buluyor.

“Incel”lerin Şiddet Eylemleri

Birtürlü kaybolmayan bu karanlık fikirler sebebiyle şu anda, sosyal medyada oluşan manosferik katmandaki kadın düşmanı grupların, şiddet eğilimlerinden söz ediyoruz. Durumun vehametini anlayabilmek için, pek iç açıcı olmasa da "Incel" grubunun sebep olduğu  şiddet olaylarına bakmakta fayda var.

2014 Isla Vista Katliamı; Elliot Rodger, Santa Barbara Üniversitesi yakınlarında düzenlediği saldırıda altı kişiyi öldürüp 14 kişiyi yaralıyor. Saldırının ardından yayımladığı "Manifesto"da, kadınları cinsel olarak kendisine ilgi göstermemeleri nedeniyle suçlayan saldırgan, bu durumu protesto etmek için saldırıyı gerçekleştirdiğini belirtiyor. Daha korkunç olanı ise, Rodger’ın bir katil olarak değil, "İncel" topluluğunun bir kahramanı olarak kabul edilmiş olması...

2018 Toronto Kamyonet Saldırısı: Kiraladığı bir kamyonetle, Toronto'da kaldırımdaki insanlara çarparak 10 kişiyi öldüren ve 16 kişinin yaralalanmasına sebep olan Alek Minassian, saldırıdan önce, sosyal medyada Incel hareketine desteğini açıklayan bir mesaj yayımlıyor. Minassian, yaptığı eylemi, Elliot Rodger'ı yücelterek onun başlattığı "Incel İsyanı"nı devam ettirmek için yaptığını söylüyor.

Bu türlü davranış eğilimi gösteren erkek profili, yaşayamadığı cinsel arzularının sebebini, kendisini reddeden kadına bağlıyor. Bu anlamda, kadının varlığını kendisine bir yük olarak görerek, kadına karşı agresif, patolojik bir tepki geliştiriyor. Yani bir taraftan kadını arzularken, diğer taraftan kadını aşağılama ve şiddet uygulama eğilimi gösteriyor.

Burada patolojik tepki kavramının kullanılması, bireyin hasta olduğu anlamına gelmez elbette. Söz konusu olan kişi namzeti , ceza-i ehliyeti bulunan yetişkin bir erkektir; kendisini, bir kadının kabul edebileceği makul bir insana dönüştürmek yerine, reddedildiği için, ona şiddet uygulamayı, ya da tecavüz etmeyi kafasında normalize edebilen, belki de, şiddet eylemine kalkışma ihtimali olan bir karakter.

Toplumsal Normların, Kadın Düşmanlığı Üzerindeki Belirleyici Etkisi

Ve unutmamamız gereken en paradoksal nokta şu; Bu adamların nihai amacı genellikle kadını öldürmek ya da tecavüz etmek değildir.

- Onlar, bir kadını öldürdüklerinde, hiçkimsenin kendilerinden hesap soramayacağı bir toplumda yaşamak istiyorlar.

- Bir kadınla evlenmek istediklerinde, kadının gönlü olmasa bile, kendilerini reddedecek kadar güçlü olmamasını diliyorlar.

- Bir kadına tecavüz ettiklerinde, ya da öldüresiye dövdüklerinde, kadının polise gidecek kadar cesur olmamasını istiyorlar.

- Toplumun, tecavüz eden ya da öldüren erkeği değil, tecavüze uğrayan ya da öldürülen kadını suçlu bulmasını istiyorlar.


Biz Türkiye'de böyle bir toplumun içerisinde mi yaşıyoruz? EVET... Dolayısıyla toplum olarak henüz, kadın düşmanlığına sebep olan sosyal normlarımızı, geleneklerimizi, yanlış kodlanmış  kültürel  davranış şekillerimizi, konuşabileceğimiz bir aşamada değiliz. Bizim Sosyal medyamızda, kadın düşmanlığı Incel'ler gibi gruplar tarafından değil, on binlerce üyesi olan tarikat hocaları tarafından yapılıyor. Lüks arabalarla gezen bu adamların, gül suyu dökülmemiş yollara basmalarına bile izin verilmiyorken, elleri etekleri öpülüyor, kestikleri sakalları muska yapılıp, topluluğun boynuna kolye olarak takılıyor.

Şiddet anlatıcılarının bu denli yüceltildiği, kadınlığın paralelinde, bilimin ve rasyonalitenin aşağılandığı bir toplulukta, kadın düşmanlığı binlerce doktora tezine konu edilemiyor ve araştırılamıyor elbette. Dolayısıyla ne sosyal medyada bu içeriklere maruz kalan gençlerimizin akibeti, ne de gelecekte bu gençlerin, bizi nasıl bir topluma dönüştürecekleri konusunda sistematik ve çözüm odaklı  bir strateji geliştiremiyoruz.

Peki ne yapmalı?

İlk tepki olarak öfke duyup cezalandırmak geliyor insanın aklına elbette. Olay şiddet vakasına dönüştükten sonra geriye yapacak pek bir şey kalmıyor zaten.

Farz-ı mahal, mahkemeler mağdur kadını haklı gördüler ve lehte karar verdiler diyelim; topluluktaki sosyal normların, kadını en şiddetli cezalara çarptırarak, mahkûm ettiği bir düzende, meselenin çözümü için nereden başlamak gerektiğini kestirmek yine de çok zor.

Çünkü bizim ülkemize yazılacak olan reçete, basit bir sosyal medya reçetesinden ibaret değil. Kadını değersiz görmek, sosyal normlarımızın, atasözlerimizin, gündelik konuşmalarımızın,  davranışlarımızın içerisine o kadar çok yerleşmiş bir vaziyette ki, kadının topluluk içerisindeki konumunun nasıl yükseltileceği konusu, şiddet ve zorbalık içeren gerçekliklerimizin yanında lüks bir hayal olarak kalıyor. Çünkü öncelikli konularımız arasında listenin en başlarında, kadın cinayetleri, tecavüzler, çocuk gelinler ve çocuk anneler var.

Nereden başlayacağız? 

Hangi insanlarla, hangi platformlarda, kadını, erkeği ve çocuğu kapsayan insan haklarını konuşacağız? Evrensel insani değerlerin, gelenek, kültür ve inanç üzeri ve tartışılamaz olduğunu ne zaman doğal bir rahatlıkla kabulleneceğiz?

Her halükârda, bildiğimiz bir doğru var ki, uzun vadedeki çözüm yolları, içerisinde yaşadığımız sistemi eğitim yolu ile değiştirmekten geçiyor. Özellikle ve öncelikle aile içi eğitimden, okul eğitiminden, camilerden, halk evlerinden, ünlülerin davranışlarından, gazetelerden, televizyon dizilerinden, TikTok gibi YouTube gibi sosyal medya mecralarından geçiyor.

Ama herşeyden evvel, Kadınların, genç kızların, kız çocuklarının bu öfkeyle karşılaştıklarında, ne ile karşı karşıya olduklarını açık bir şekilde anlamalarını sağlamak gerekiyor. Dolayısıyla bu düşmanlığın karşımıza hangi formlarda çıktığını tespit etmek çok önemli. 

Kadın düşmanlarının amacı elbette; kadını kendini savunamayacağı bir pozisyona indirgemek ve onu orada kalmaya zorlamak. Ancak, sonuca giden yolda kullandıkları enstrümanlar, gelenek, din ve kültürel kodlar olsa da, bu enstrümanları kullanırken, başvurdukları yöntem herzaman şiddet değil. Dolayısıyla Misojiniyi tanımlamak kadar, yöntemlerini analiz etmek de çok mühim, öyle ki karşılaştığımız yerlerlerde teşhis edebilmek ve karşı davranış geliştirmek mümkün olabilsin.

Bu sebeple bir sonraki yazımızda , misojini’nin türlerinden söz edeceğiz...