Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,3535
Dolar
Arrow
35,9326
İngiliz Sterlini
Arrow
44,9148
Altın
Arrow
3286,0000
BIST
Arrow
9.660

Bir Türk Marksisti: Kerim Sadi

KERİM  SADİ’NİN  NÜFUS CÜZDANI  ÜZERİNE 

Kaynak :Tüstav Arşivi 

Bu yazıyı yazarken büyük ölçüde  TÜSTAV’ıninternet sayfasından yararlandım. Kitaplarının çoğu  pdf formatında sitede var. Tavsiye ederim. 

Vakfa bağışlanmış evrakının  içinde Nüfus Cüzdanı da var. Türk  solundaKerim Sadi adıyla tanıdığımız  Marksist Yazar Ahmet Nevzat Cerrahlar olarak  nüfusa kayıtlıdır. 1960’lardan sonra   yazdığı kitapları  A. Cerrahoğlu  adıyla yayınlamıştır. Zafer Toprak Hoca kendisinden Cerrahoğlu diye bahsederdi. 

Nüfus cüzdanını dikkatle inceledim.1941’de verilen cüzdan yenilenmiş: 19.9.1950 tarihinde. Yorumum şu: Kerim Sadi’nin  Semiha Uzunhasan ile olan evliliği  boşanma ile sonuçlanmış. Daha doğrusu Semiha Hanım tarafından terk edilmiş. Bence haklı   nedenlerle. Semiha Hanım sürgünlerde hep  yanında olmuş. Konya’da aldatılmış. Sonuçta 1950 sonbaharında Medeni  hal değişikliği  nedeniyle cüzdan yenilenmiş. Semiha Hanım aynı yıl Kemal Tahir ile  evlenmiş. 

Kerim Sadi’nin doğum tarihi 1900 veya 1902 olarak  gösterilir. Bu bilgi nüfus cüzdanındaki  1312-1310  bilgileri  ile çelişiyor.

Medeni hali bekar olarak  kayıtlı. 13.2. 1962 tarihli ikinci evliliği Üsküdar Nüfus idaresi tarafından  tescil edilmiş. Bildiğim kadarıyla ikinci eşi bir piyanist ama sonra  ondan  da boşanıyor. Kerim  Sadi vefat ettiğinde evli değil ve çocuğu  yok. (1977) 

İlginç bir hatırlatma, Semiha Hanım’ın hem Kerim Sadi hem de Kemal Tahir ile mutlu evlilik fotoğrafları var. O da Moskova’da bulunmuş, TKP çevreleri ilişkisi  erkek kardeşi üzerinden.

ZAFER TOPRAK’IN  KERİM SADİ’Yİ GÖRMESİ 

YER: HAKKI  TARIK US KÜTÜPHANESİ 

Zafer Toprak Hoca Mülkiye’den mezun olduktan sonra İngiltere’de yüksek lisans yapmıştı. Döndüğünde İktisat Fakültesinde Halil Sahillioğlu’nun yanında İktisat tarihi  doktorasına başladı. Bu arada-kendi  kullandığı  terim ile- Boğaziçi Üniversitesinde “lektör”  olarak atandı. Bu statü, Okutman, öğretim  görevlisi  karşılığı bir kadroyu ifade eder.  Ben kendisini  ilkkez doktorasını yeni bitirmiş genç bir akademisyen olarak gördüm. Bizim fakültede Ümit Yaşar Doğanay amfisinde. 

Tarık Zafer Hocamız konferansa davet etmişti. Yıl:1981 idi. Konferans başlığı doktora tezi idi. Tezin Türkiye’de Milli İktisat başlığı ile yayınladığını hepimiz biliyoruz. 

Zafer Toprak Hoca eski milletvekili ve gazeteci Hakkı Tarık Us vakfınca yönetilen kütüphaneye gidermiş. Ben de gittim. Özellikle meşrutiyet dönemi gazete  kolleksiyonu  çok iyiydi. Şimdilerde kütüphanedeki her şey Bayezit Devlet Kütüphanesine  nakledilmiş  durumda. 

Bu kadar kıymetli envanterine rağmen pek kimsenin uğradığı  bir yer değildi. Sadece hazinenin farkında olan ilgili okuyucular gelirdi. 

Bir gün Zafer Hoca çalışırken, kütüphaneye zayıf, yaşlıca bir beyefendi gelmiş. Bu Kerim Sadi imiş. Kendisinden bahsederken Cerrahoğlu derdi. Bu son kullandığı   müstear ismiydi. 

Heyecanlanmış,  Cerrahoğlu, Zafer Hocayı solculuk sınavından geçirmiş. Gazete resimlerindeki kişileri sormuş. Mesela İştirakçi Hilmi’yi göstererek “tanıyormusun bu adamı” diye sormuş. Soruyu  doğru yanıtladığını yazdığı makalede sınavdan geçen talebe gururuyla anlatıyor Zafer Hoca. 

Malum Zafer Toprak hocamızın kişisel tarihinde “solculuğu” vardı. Hatta TKP’li olarak anılmaktan hoşlanırdı. Bir TKP geleneği olan müstearisimle (Hakkı Onur) yazdığı birkaç makalesi de vardır. 

Zafer Toprak  Hoca’nın Kerim Sadi’yi gördüğü tarih 1976 olmalı. Bir yıl sonra  öldü dediğine göre. Bu hoş  karşılaşmaya Hoca’nın yazdığı “Aydınlıktan Katkıya Kerim Sadi’nin Türkiye’de Marksist Düşünceye Katkısı” makalesinde tesadüf ettim. 

Ben Kerim Sadi’nin TKP’li olarak anılmasını çok anlamlı bulmuyorum. Partililiği gençlik yıllarındadır. Dr. Şefik Hüsnü  döneminde. O bir Marksist  idi. Bir entelektüeldi. Bir bibliomandı. 

Zafer Bey’in konuşmalarındaki Cerrahoğlu vurgusunun arkasında Hakkı Tarık Us’takikarşılaşmanın heyecanı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Kerim Sadi-bu karşılaşmada-   Türk sol tarihinin anıtlarından biri  iken Zafer Hocamız henüz akademiye yeni  girmiş  bir doktora öğrencisi idi. 

KERİM SADİ’NİN ELEŞTİRİ VE POLEMİKLERİ 

Kerim Sadi’nin  özellikleİnsaniyet Kütüphanesi başlığı altında yayınladığı birkaç fasikülden  oluşan  kitapçıkları hacimlerinin  çok ötesinde etkiler yaratmıştır.  Dönem: Atatürk  Türkiyesi. 

1960’larda sonra da  kitap ve kitapçıklar yayınlamıştır.  

Bu yazıda şimdilik  ifade etmek istediğim şey, 1933 Darülfünun  reformundan sonra kurulan İstanbul  Üniversitesi’nin  akademik kadrosu  Kerim Sadi’nin  yayınladıkları ile şiddetli  taarruzuna hedef olmuştur. 

Bunların içinde Türkiye’ye  gelen  yabancı hocalar  da vardır . 

Ayrıntıları başka bir yazıya bırakarak, hatırlatma notu olsun  diye şu isimleri  anabiliriz. 

Prof. Gerhard Kessler, Hilmi Ziya Ülken, Vehbi Sarıdal, Mehmet Ali Ayni, Ahmet Haşim, Halide Edip Adıvar. Sadi Irmak gibi  pek çok isim hakkında  yazdı. Eleştirdi.  Ağır bireleştiri  yazısını da 60’larda  Fuat Köprülü’nün   tarihçiliği hakkında   yayınlayacaktır. 

Beni epey hoşnut eden iki  kitapçığındansöz etmek isterdim: Birinci, Kessler’eReddiye:  Anti-Antimarksizm, öbürü de Fuat Köprülü’yü  yerden yere  vurduğu “Tarih Anlayışı Olmayan tarihçi :Fuat Köprülü” risalesi. Buson risale 40 sayfalık bir yayın  ve tarihi 1964.  Risalenin  yayınladığı  tarihte  eğer yaşıyor olsaydı benim  dışımda bir de  Ali Emiri Efendi hoşnut  olurdu  bu kitapçıktan. 

Kerim Sadi Kitaplarından  örnekler

60’LARDA SOSYALİZM ALGISI 

60’larda herkesin  kendisini  sosyalizm ile ilişkili gördüğü, Yakup Kadri’nin  bile kalben  sosyalist olduğunu söylediği bir ortam var.  Zekat vermeyi  sosyalizm sananlar olduğunu belirten Kerim Sadi sosyalizmin  solidarizm olmadığını özellikle  belirtiyor. Leon Blum gibi (30’larda Fransız sosyalist partisi  lideri) gerçekte kapitalist düzenin muhafızı siyasetçilerin  sosyalizm adına  konuşamayacaklarını söylüyor. 

Sosyalizm   kavramının  geçtiği her yayının “Hasan Paşa fırınından çıkan  taze börek gibi kapış kapış gittiğini” ama içeriğinin  bomboş olduğunu söylüyor. Kerim Sadi’nin sözleri ile, 60’lardakantite artmış, kalite  düşmüş. 

TİP VE YÖN’E DAİR 

Türkiye  tarihindeiki sol hareket dikkat çekici: 30’larda Şevket Süreyya Aydemir önderliğinde Kadro Hareketi  diğeri 60’larda Milli Demokratik  Devrim çizgisi.Kadro,  İnkılap ve Kadro konferansından başlayarak, Kemalizme  bir üçüncü dünya sosyalizmi rengi vermek istemişti. 

Bu çizginin entelektüelolarak varlığına izin verildi ama, partide egemen olmasına değil. 

Benzer bir hareket 60’larda Yön Bildirisinin  yayınlanması ile başladı. Sonra dergiye dönüştü. Yön, Kadro’nun 30 yıl sonra  yeniden doğuşu idi. 

Bu hareket de soldan bir yorumdu. MDD’ciler kendi “devrimlerinin” sınıf temelini Zinde Kuvvetlerde görüyorlardı. MDD, Kemalizmi soldan tamamlama misyonunu Türkiye’nin aydınlarına yüklüyordu.

Bu sınıf, Marksist  literatürün küçük burjuva sınıfı olarak  tanımladığı sınıftı. Kerim Sadi, bu sınıf perspektifini Marksist  bulmuyor eleştiriyordu.  Dolayısıyla Yöncülerle  gerçek anlamda fikri bir yakınlaşması  olmadı. 

Doğan Avcıoğlu etrafındaki  “devrimci ekip”, Kerim Sadi’ye hürmette kusur edilememesi gereken eski kuşak  bir sosyalist gözüyle bakıyordu. Kendi  devrimlerinin stratejisi ile ilgili  görmüyorlardı. 

TİP’e gelince, Kerim Sadi’nin  TİP’e girmesi  beklenirdi. Ama girmedi. TİP’in sınıf tabanını, örgüt ve önderliğini sosyalist  teori  açından  sorunlu  buluyordu. 

Netice itibariyle, Kerim Sadi  60’larda ne Aybar’ın TİP’i,  ne de Avcıoğlu’nun “zinde  kuvvetler tezinin” yanında bir   duruş sergilemedi.

 ATATÜRK  VE SOSYALİZM 

60’larda hummalı bir Atatürk’ü sosyalist yapma faaliyetinden söz edebiliriz. Bunu Atatürk devrimlerinden sola dair bir şeyler çıkarma gayreti olarak  yorumlamak daha  doğru olur. 

Kerim Sadi, PapirusDergisi  mülakatında konu  açılınca, Atatürk  ile sosyalizmin alakası  hakkında  bir şey  söyleyebilmek için sosyalist teorive iktisadi doktrinler açısından bağlantılar tespit etmek  gerekir diye başlamıştı. 

Örneğin, okuduğu  kitaplarda, aldığı notlar  ve işaretlerde, düşünce  formasyonunda, çalıştığı  hükümet adamlarının memleket  meselelerine  yaklaşımlarında, fikir  alışverişlerindeiçerik  önemliydi. Doğru  bir saptama yapabilmek için; bunların analizinin  yapılması  gerektiğini  düşünüyor Kerim Sadi. 

Mektuplarındaki düşünceler, dünyadaki  sosyalist partiler  karşısında CHP’nin konumunun  irdelenmesi  gereğini  özellikle vurguluyor mülakatta. 

Bir de Atatürk’ün vasiyetnamesi ve  terekesinin incelenmesi, ferdi mülkiyet ve  miras anlayışının   tespit edilmesi  gereğine temas ediyor. Atatürk’ün bir devlet  ve siyaset adamı olarak tarihteki yerinin doğru tanımlanabilmesinin ancak  böyle  olabileceğini dile getiriyor konuşmasında. 

Sözlerinden  Atatürk devrimlerinden sosyalizm çıkarma çabalarını fazla  zorlama (aslında afaki) bulduğu  anlaşılıyor. Bu görüşüne ben de katılıyorum.

CHP’nin Atatürk’ün sağlığında Avrupa Radikal sol partiler  ittifakında gözlemci  olarak  bulunduğunu  hatırlayalım.  Bu bir platformdu. Radikal  sözcüğü  aristokrasi  ve ruhban karşıtlığı anlamına geliyordu. Bu da  30’larAvrupasındaen fazla  laik cumhuriyetçi  sosyal demokrat partiler ittifakı  demekti. Önderliğini Fransız  RadikalSosyalist Parti  lideri EdouardHerriot yürütüyordu. Bulunduğu  siyasal konum aslında  Fransız Sosyalist Partisinin  sağındaydı. 

1950 AF KANUNU VE HİKMET KIVILCIMLI’NIN YAZISINDAN ÇIKARDIĞIM SONUÇ 

Kerim Sadi’nin  yazı hayatının 50.yılı münasebetiyle çıkarılan jübile kitabında görüş alınan yazarlardan biri de Dr. Hikmet Kıvılcımlı. 

30’larda  Hikmet Kıvılcımlı meşhur “Marksizm  kalpazanları    kimlerdir?” başlığı altında bir kitap çıkarmıştı. Burada hücum ettiği  iki kişi var. Biri Nazım Hikmet öteki Kerim Sadi. 

Dr. Hikmet bu kitapta ikisini dealaya  alıyor. Özellikle  Nazım’ı paşazade kökenleri nedeniyle küçümsüyor. Kerim Sadi ise Askeri Tıbbıyeden  arkadaşı. Onu  da okuldaki başarısızlığını  hatırlatarak utandırıyor. Kıvılcımlı bu okuldan ünlü psikiyatri hekimleri Prof. Rasim Adasal  ve Fahrettin Kerim Gökay’ın da arkadaşı. 

O sıralarda Nazım Stalin döneminde “Sovyet demokrasisi” başlığı altında bir broşür  yayınlamakla  meşgul. Kerim Sadi ise Kıvılcımlı’ya reddiye mahiyetinde Marks-Engels -Lenin Enstitülerine Açık mektup başlığı altında bir kitap çıkaracak. Bunların  hepsi 30’ların Atatürk Türkiyesinde gerçekleşiyor. 

Sonra malum, Nazım, Kıvılcımlı ve Kemal Tahir-Mareşalin ve Şükrü Kaya’nın gayretleri ile ağır cezalara  çarptırılıyorlar. Atatürk’ün vefatına yakın tarihlerde. Bir süre Çankırı Cezaevinde birlikte mahpusluk  hayatları var. Çankırı Cezaevi resimlerinde durum düzelmiş gibi  görünüyorsa da gene de eski kırgınlıkların  izlerini ben hissediyorum. Lütfen  resimleri  sizler de inceleyin. Bir mesafe-bir soğukluk var. Sonra Nazım Bursa’da, Kıvılcımlı  Çorum dahil birçok Anadolu şehrinde  cezaevinde yattı. 1950  affında Kırşehir cezaevinden tahliye oldu. 

Savaş yıllarında cezası infaz edilirken bulunduğu Anadolu şehirlerinde devletimiz kendisinden doktorluk yapmasını talep etmiş. Vatan hizmeti babında. O da kabul etmiş.

Dr. Kıvılcımlı’nın  Osman Bölükbaşı ve Erol Güngör’ü o yıllardan tanıdığını anlıyoruz. Herhalde Kırşehir cezaevi yılları  olmalı. Kendisine  muayene olmaya  gelmişler. 

1950’de genel af yasası çıktı. Fakat  komünistler affedilmediler. Onlara özel bir rejim uygulandı.  Cezalarında belli bir oranda indirim yapılarak tahliye edildiler. Nazım  için yapılan ay gün hesabını  hatırlıyorum. Nazım Hikmet düşmanı Demokrat Parti  milletvekilleriTBMM  genel kurulunda özelikle  onun  tahliyeolmaması  için  epey  mücadele verdiler. Sonra da yapmadıkları kalmadı. 

15 Temmuz 1950   Nazım’ın tahliye tarihidir. Genellikle onun tahliyesi menkıbevi bir şekilde anlatılır. Oysa aynı kanunla Dr. Kıvılcımlı, Kemal Tahir de  bırakılmıştır. Sadece Şevket Süreyya’nın Nazım’ı Vala Nurettin’in evinde ziyareti  anlatılır. 

Kemal Tahir, çıkar çıkmaz Semiha Hanım’ın Aksaray’daki  evine koşa koşa gitti ve hemen evlendiler. Hapisten çıkan Kıvılcımlı Piraye’nin Altunizade’deki ahşap evine gitti. Çarkırı’da kendisine emanet ettiği  defterlerini  istedi. Pirayenin  defterleri iyi muhafaza ettiğini  görünce çok sevindi. 

Kerim Sadiise 40’larda hep sürgündedir. Mahpus değildir. Semiha Hanım yanındadır. Hükümet onu Anadolu şehirlerine  sürgün etmiştir. 

 Kerim Sadi resimleri Kaynak: Tüstav arşivi

TARİHİ  BULUŞMA ÇOCUKSU SEVİNÇ 

Bu arada Kıvılcımlı’nınyazdıklarından  30’larda  birbirini epey hırpalamış olan üç silahşörlerin (kendisi  öyle diyor) tahliyeden sonra buluştukları anlaşılıyor. Üç silahşörler:  Dr. Hikmet,  Nazım, Kerim Sadi. 

Kıvılcımlı, Kerim Sadi jübile kitabına verdiği  mülakatta “çocuksu şen kahkahalarla nasıl  kucaklaştıklardan söz ediyor” Birbirlerini  yaraladıkları kadar  sevmeyi de öğrendiklerini söylüyor. 

60’ların genç sosyalistlerine de, kin ve kan davasıyerine eski tüfeklerin kardeşlik mayasını örnek almalarını öğütlüyor.Bu keyifli buluşmanın (Kerim Sadi, Kıvılcımlı ve  Nazım) 1950  sonbaharında gerçekleşmiş olabileceğini tahmin ediyorum.

Kerim Sadi  için 50. Yıl kitabı 

PAPİRUS DERGİSİNDE YAYINLANAN KERİM SADİ MÜLAKATI 

1961 Anayasasının  sağladığı  göreli özgürlük ortamı, 50’lerin ağır MacCartizm koşulları altında nefes aldırılmayan  sol düşüncenin gelişmesine imkan sağladı. 

TİP’inkurulması ve meclise girmesi, Yön Dergisinin  yayına başlaması 50’lerde tasavvur edilebilecek şeyler değildi. Sosyalizm, seçimlerde aldığı %3  oyun çok  üstünde bir etkinlik alanına ulaştı. 

Siyasal düşünce  egemenliği sola/sosyalizme geçti. Yaşar Kemal’in, eski Baro Başkanlarından Turgut Kazan’ın, Murat Sarıca Hocamın TİP’in  kurucu kadrolarında  yer aldığını  hatırlatırım. 

Bu ortamda, 20’lerin TKP  nostaljisine dönülmüştü. Eski tüfeklerle görüşülmeye onlarla mülakatlar yapılmaya ve yayınlanmaya başlandı. Mesela  Milliyet Sanat geniş bir Şevket Süreyya  mülakatı yayınladı. 

Daha erken bir tarihte, Papirus Dergisi (1968) Kerim Sadi  ile  mülakat yaptı ve yayınladı. Bu görüşme  Jübile kitabının  birinci   bölümünü oluşturacaktır. 

Bu  kitap onun  yazı hayatının 50. Yılı münasebetiyle düşünülmüştü. Görüşmeyi  Mustafa Baydar  yapmıştı.  Epey keyifli bir görüşme. Aşağı yukarı  Türkiye tarihinin  son 100 yılının ele alındığı bir konuşma olmuş. 

O tarihte Kerim Sadi Kuzguncukta  oturuyor. Kanepelerin  altlarındanbile kitaplar taşıyor.  Kerim Sadi  sadece  okuyan  yazan bir entelektüel değil aynı zamanda  bir biblioman. Değerli kitapları topluyor.  Kişisel bir koleksiyonu var. 

Kitaplığında mülakatçıyı   etkileyen nadir kitapların  varlığı  hissediliyor. Örneğin müteferrika baskısı iki ciltlik Naima Tarihi, orijinal  cildinde muhafaza altına alınmış;  üzerinde daha önceki  sahibinin Darüssaade Ağası olduğunu gösteren bir mühür  var. 

Diderot’un 18. Yüzyıl düşünce temelini oluşturan Ansiklopedisinin ilk baskıları, AnatoleFrance’ın 25 ciltlik  külliyatı, Alman şairi Heine’nin basılmış ilk  kitapları  hepsi dolaplardan  raflardan hatta   kanepe  altlarından  ispat-ı vücut ediyorlar. 

Mülakatçının anlatımından Kerim Sadi’nin  nasılbir kitap kurdu olduğunu anlamak  mümkün. 

Çok kuvvetli bir polemikçi olan Kerim Sadi ile ilgili olarak  Nizamettin  Nafiz Tepedelenlioğlu’nun  (O da KUTV’de bulunmuştu) şu sözü önemli. “O adamla tartışmaya girmeyin. Adam ekmek  değil  kitap yiyor.” Nizamettin Nazif gibi herkesle çok kolayçatışmaya  girebilen birinin  bunu söylemesi önemli bir kriter. 

Mülakatta bir kaç nokta daha esaslı  ele alınmış. Örneğin Sosyalizm  düşüncesinin Türkiye’ye girişi. 

Türkiye sol  tarihini üç devreye ayırıyor  Cerrahoğlu. Sosyalizmin 1848 komününden beri bilindiğini; Namık Kemal ve arkadaşlarının, Şemsettin Sami’nin, Ahmet Mithat Efendi’nin Birinci Enternasyonal ’den haberdar olduklarından söz ediyor. 

İkinci meşrutiyette sosyalizm daha ziyade Fransız etkisi altında. Jean Jauresbelirleyici bir siyasi aktör. 

1917 Ekim Devrimi  çok önemli bir kırılma  eşiği oluşturuyor.Türkiye  ve Dünya solu  açısından.Kerim Sadi  kendisinin de  içinde bulunduğu  kuşağın ideolojik ve politik  birikiminin kaynağı olarak  Ekim devrimini  görüyor. Bu dönemi bilimsel sosyalizm dönemi olarak tanımlıyor. 

KERİM SADİ’NİN SOSYALİSTLİĞİ 

Kerim Sadi’nin 30’larda İnsaniyet Kütüphanesi  yayınlarında  çıkardığı  kitapçıklar ve 27 Mayıs’tan sonra yayınladığı Sosyalizm Tarihinde Ünlü Düşünürler Ansiklopedisi, (5 cilt) Türkiye’de Sosyalizm (3 cilt) ve Türkiye’de Sosyalizmin Tarihine katkı kitapları vardır. Bu yayınlarındaki düşünceleri ile ilgili ayrı  bir yazı yazmak düşüncesinde olduğumu bir kez daha ifade etmek isterim. 

Bu arada, yazdıkları ve söyledikleriyle birçok kişinin tepkisini çektiği kesin. Eleştiri ve polemiklerindeki  sertliğe rağmen-Nazım, Kıvılcımlı, Kemal Tahir ve diğerleriyle karşılaştırıldığında- başının  çok fazla belaya girdiği söylenemez. Arkadaşları uzun süreli hapis cezaları   almalarına rağmen Kerim Sadi hep sürgün   edilmiştir. Kitapları  toplatılmıştır. Örneğin  İçişleri Bakanı ŞükrüKaya’nın  Manifestoyu  toplatması gibi. Üstelik  de kendisi  de  bazı kitapları çevirmiş ve  yayınlamış  biri olmasına rağmen. 

Kerim Sadi, Aziz  Nesinle Bursa’da, A. Kadir ve Kemal Sülker’le Konya’da sürgün arkadaşlığı yaptı. Sürgünlerinde çoğunlukla eşi yanında idi. 

Sürgüne  o zamanlar verilen ad: menfa cezası. Osmanlı’dan  beri  var olan bir  uygulama. Bir vilayette  belli bir süre ile zorunlu olarak ikamet etmek anlamına geliyor.   

Soğuk  savaşın  ve Amerikancılığın zirvede olduğu  50’li yıllarda  sessizliğe bürünmüş,  kitap okumuş ve  yazmış. 60’ların başındaki yayınları 50’lerde biriktirdikleri  olmalı. 

Marksizmle tanışması Haydarpaşa  Askeri Tıbbiyesinde  olmuş. (Tıp Fakültesi) Dr. Hikmet Kıvılcımlı ile  buradan arkadaşlar. 

20’lerde TKP aracılığı ile  Moskova KUTV üniversitesine gitmiş, (Doğu Emekçileri Komünist  Üniversitesi)   iki yıl kadar  orada eğitim görmüş, Ama oradaki öğrenciliğine dair bir bilgiye tesadüf etmedim. Örneğin Vala  Nurettin’in “Bu Dünya’dan  Nazım Geçti” kitabında oradaki  öğrencilik  hayatına ilişkin oldukça  geniş bir bölüm vardır. Şevket Süreyya’nın attığı nutuklardan,  Nazım’ın  derslerden  kaytaran  öğrenciliğinden, Troçki’nin gelişinden, diğer öğrencilerden bahseder. Ama doğrudan Kerim Sadi’den bahseden bir pasaj hatırlamıyorum. 

Döndükten sonra, Takriri Sükun dönemine kadar erken cumhuriyetin “serbesti ortamında  gençlik  çağı yazılarını yazmış: Aydınlık’ta. Bu dönemde kendisinden TKP’li  olarak söz etmemiz mümkündür. 

İkinci kez yurtdışına çıkışı, Dr. Şefik Hüsnü Deymer ile  birliktedir. İki yıl kadar Fransa’da  bulunmuş. 

Kemalizmin gücünü iyice pekiştirdiği dönemde Nazımla birlikte Zekeriya Sertel’in  Resimli Ay Mecmuasında çalışmış. 6 sayfalık “Ansiklopedideki Vahşi” öyküsünü bu arada yayınlamış. Okumanızı şiddetle tavsiye ederim bu  öyküyü. 

Kerim Sadi’nin TKP çevresinde olmakla  birlikte, “teşkilatta sorun çıkaran bir  bir sima” olarak görüldüğünden eminim. Parti ile ilişkisi bence Nazım’ınkinden bile kötü. O’nu bir partiliden ziyade kimseden sözünü sakınmayan bir Marksist  düşünür  olarak tanımlamak daha doğru olur. 

30 ların ve 50’lerin“ komünist tevkifatlarında” onun ismini görmüyoruz. Mahkumlar arasında  yok. 

Kerim Sadi, devletin  izlediği, ama çok  fazla dokunmadığı, sol-sosyalist çevrelerde  yazdıkları okunması gereken amayakın ilişki kurulması pek tercih edilmeyen  bir düşünce adamı olarak  görülmüş. Bu aktivizm eksikliği onun “pasifistlikle” suçlanmasına neden olmuş genellikle.  Bilinen, tanınan, ama kimselerin fazla yakın olmadığı  bir  Marksistir o.