FETHİ BEY BİRİNCİ MECLİS’TE MİLLETVEKİLİ VE İÇİŞLERİ BAKANI
Fethi Bey'in Birinci Meclise hangi tarihte katıldığı bellidir: 15 Ağustos 1921. Fakat nasıl üye olarak kabul edildiği biraz muğlaktır. Hatırlanacağı üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinde iki tip üye vardı. Birincisi, IV. dönem Osmanlı Mebusan Meclisi üyeleriydi. Atatürk de bu meclise Erzurum milletvekili olarak seçilmişti. İkinci kategori ise, Heyeti Temsiliye kararıyla yeni seçilen milletvekilleri idi. Türkiye Büyük Millet Meclisi bir süre sonra meclis üyeliği ile ilgili ilke kararları aldı. Nisabı Müzakere Kanununu çıkardı. Belli bir tarihe kadar meclise katılmayanlar artık milletvekili seçilmiş olsalar bile Ankara'ya kabul edilmeyeceklerdi . Tek bir istisnayla: Seçilmiş ve Malta’ya sürgüne götürülmüş milletvekilleri. Fethi, Malta’daydı. Ama seçilmiş milletvekili değildi. Bu şartlarda Fethi’nin üyeliği mümkün görünmüyordu.
Kanımca aynı Fevzi Paşa'nın Kozan milletvekili seçilmesi gibi memaliki meşgule (işgal altında vilayetler) formülü ile İstanbul milletvekili seçilmiştir. Yanlış anlaşılmasın. Seçim kurulunun mazbatası genel kurulda okunup onaylandıktan sonra-elbette- Birinci Meclis üyesidir. Sadece dolaylı bir yolla milletvekili olduğunu belirtmek istedim.
TBMM Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa Fethi Bey’i Dahiliye vekili yaptı. Nurettin Paşa'nın Pontus tenkili sırasında İçişleri Bakanı oydu. İç güvenlikten Fethi sorumluydu. Böylesine önemli bir bakanlığın (1921 gibi zor bir zamanda) başına Fethi’nin getirilmesi- elbette kökeni Manastır Askeri Lisesi günlerine giden bir arkadaşlık hukuku ve güven ilişkisi ile ilgisi vardı.
İŞGALCİLERDEN PASAPORT SORAN DAHİLİYE NAZIRI
Türkiye Büyük Millet Meclisi toplandığında Fethi Bey Malta'da sürgünler arasındaydı. En son 1917'de III.Dönem Meclisinde milletvekilliği yapmıştı. Bir ara seçimle İstanbul Milletvekili seçilmişti. İzzet Paşa-artçı hükümetinde- Dahiliye Nazırlığına getirilmişti. Hatta müttefik donanması 13 Kasım 1918'de İstanbul limanına geldiğinde mütarekeyi kendince yorumlayarak müttefik komutanlarından pasaportlarını ibraz etmelerini istemişti. Üzerinden çok geçmeden pasaport sorulanlar, Osmanlı hükümranlığını hiçe sayıp kendisini Malta'ya sürgün ettiler.
FETHİ BEY’İN MALTA’YA SÜRGÜN EDİLMESİ VE DÖNÜŞÜ
Fethi Okyar 1919 baharında Galata Arabyan Hanı ve Bekirağa Kışlası'nda bir süre tutuklu kaldıktan sonra İngiliz işgal Kuvvetleri tarafından diğer önde gelen ittihatçılarla birlikte Malta'ya götürüldü. Bu o zamanın devletler hukuku anlayışına da aykırı bir uygulamaydı. Çünkü Osmanlı Devleti kayıtsız şartsız teslim olmamıştı. Ateşkes imzalamıştı. Uygulamanın resmi gerekçesi işledikleri ifade edilen savaş suçlarının yargılanmasıydı. Bu Ermeni soykırımı iddiasıydı.
İki yıla yakın Malta’da mevkuf kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Bu iki yıl içinde, 1916'da evlendiği İsmail Hakkı Eldem’in kızı Galibe Hanıma yazdığı mektuplar İş Bankası Kültür Yayınları tarafından “İki Gözüm Galibem” başlığı altında yayınlanmıştır.
Malta sürgünleri Sakarya Savaşı'ndan sonra yapılan mübadele anlaşması ile serbest bırakıldılar. 1921 yılına kadar Adadan kaçanlar olduğu gibi (Örn: Ali İhsan Sabis) çeşitli sebeplerle serbest bırakılanlar da oldu. Bunlardan biri de Fethi Okyar’dır.
Fethi Bey, eski Sofya sefiri, eski milletvekili ve Dahiliye Nazırıydı. İngiliz hükümetine yazdığı uzun dilekçelerle tutukluluğunu defalarca sorguladı. Dilekçelerinde ortaya koyduğu argüman İngiliz demokrasisi ve insan haklarıydı. Sonunda Llloyd George ve Curzon’a hitaben yazdığı dilekçeler sonuç verdi. Fethi, İtalya üzerinden Türkiye'ye dönmek üzere serbest bırakıldı. Yıl 1921 idi. 31 Mayıs’ta serbest bırakıldı. Anadolu hareketine iltihat ettiğinde henüz hiçbir şey net değildi. Zafer henüz çok uzaktı.
DAHİLİYE VEKİLİ FETHİ BEY LONDRA’DA
Hariciye Vekili Yusuf Kemal Tengirşenk’ten sonra Fethi Bey'in Avrupa'ya gönderilmesi önemlidir. Büyük Taarruz öncesinde savaşa son vermek üzere Londra’ya gönderilmiştir. Bu olay neden önemlidir? Burada anlamlı bir yön vardır. Fethi, İngiliz hükümeti tarafından iki yıl süreyle Malta’da mevkuf tutulmuştu. Şimdi Türk Hükümeti Barış'ı sağlamak üzere kendisini İngiltere'ye gönderiyordu. Curzon uzun süre kendisine randevu vermedi. Bu da Türk karargahının lehine oldu. Bu bekletme Türk taarruz hazırlıklarını perdeledi. Büyük Zafer üzerine kendisini kabul etmeyenler telaşla devreye girdiler. Hemen aradılar. Ama artık devir değişmişti. Türkler muzaffer olmuştu.
İKİNCİ MECLİS SEÇİMLERİ : FETHİ VE RAUF BEYLER
İkinci meclis seçimleri Mustafa Kemal Paşa'nın Halaskar Gazi olduğu koşullarda yapıldı. Bu belirleyicidir. Fethi Bey ,müdafaa-i hukuk listesinden yine İstanbul milletvekili seçildi.
Bu arada Heyeti murahhasa Lozan’ı imzalamış geri dönmüştü. Bir yıl önce İcra Vekilleri heyeti yasasında önemli bir değişiklik yapılmıştı : 244 sayılı kanun. Buna göre İcra Vekilleri Heyeti Reisi doğrudan meclis tarafından seçilecekti. Amaç Mustafa Kemal’in gücünü zayıflatmaktı. İkinci Grup, başlattığı girişimde başarıya ulaşmıştı. Başvekil seçilen kişi de anlamlı bir isimdi: Rauf Bey. Lozan süreci boyunca delegasyona ve TBMM başkanına sorun çıkaran Rauf Bey de İstanbul’dan aday gösterilmiş, milletvekili seçilmişti. Niye diye sorulacak olursa, aralarındaki bütün çekişmelere rağmen Rauf Bey’in aday gösterilmemesi etik olmazdı. Rauf Malta'dan döndükten sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı gereği milletvekili olmuştu. Açık bir şekilde belirtmeliyim ki Rauf Bey’in Milli Kurtuluş Savaşı boyunca işlevi pek müspet olmamıştır. Tek saiki Mustafa Kemal'in gücünü zayıflatma olmuştur. Büyük Atatürk'ün Nutuk'ta işaret ettiği gibi hem de en kritik aşamalarda. Bununla ilgili olarak, Rauf Bey’in İstiklal Savaşı'nda katkısı ne olmuştur? başlıklı bir yazı bile yazabilirim. 1922 yazından 1923'e kadar birinci grubun içinde ikinci grup mensubu gibi davranmıştır.
İKİNCİ MECLİS İLE DEĞİŞENLER
İkinci meclisle birlikte koşullar değişti. Nedeni: 1923 ağustosunda temsilci profili değişmişti. Şimdi sıra Mustafa Kemal Paşa'daydı. Doğal olarak müdafaa hukuk önderi Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanı seçildi. Bu aynı zamanda fiili devlet başkanı olmak demekti. Fethi Bey de İcra Vekilleri Heyeti reisi (Başvekil) oldu. Netice itibariyle, muhalif milletvekilleri Mustafa Kemal ile rekabet edebilme konumlarını kaybettiler.
1923 ağustos ayı itibariyle, yasama ve yürütme Kemalist çoğunluğa geçmiş oldu. Muhalifler parti içinde kendi içtihatları çerçevesinde tutum almaya devam ettiler: Cumhuriyetin ilanında ve hilafetin lağvında olduğu üzere.
GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA REİSİ CUMHUR FETHİ BEY MECLİS BAŞKANI
Cumhuriyet devrimi Mustafa Kemal Paşa'yı reisicumhur yaparken, Ali Fethi Bey, onun boşalttığı TBMM Başkanlığına getirdi. Bu anlamlı bir tercihtir. Bu tercih yeni Türkiye'nin bir ve iki numaralı adamlarına işaret ediyordu. Çankaya'da Latife ve Galibe’nin bulunduğu dörtlü resimler yeni rejim önderlerinin muhterem eşlerini gösteriyordu.
FETHİ BEY’İN BAŞVEKALETİ
Fethi Bey’in başbakanlığı sadece Terakkiperver hareketine karşı bir manevra değildi. Halk Fırkasında İsmet Paşa hükümetinden memnuniyetsiz kesimi de tatmin etme yönü vardı. Terakkiperver partiyi kuracak kadro, müdafaa listesinden seçilmişlerse de potansiyel muhalefet partisiydi aslında. Aday gösterilmelerinin hem etik bir yönü, hem de siyasi jest anlamı vardı. Olayın parti içi dengeyi kollama boyutu olduğunu da unutmamak lazım. Gazi'nin 1923 koşullarında Orbay, Karabekir ve Cebesoy gibi simaları aday göstermeme gibi bir seçeneği olamazdı. O tarih itibariyle saflar daha netleşmemişti. Kılıçların çekilmesine daha bir yıl vardı.
Parti içi çatışma 1924 Kasımında-Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra-yeni bir parti kurulmasıyla sonuçlandı: Terakkiperver Parti. bu Halk Fırkası içindeki muhaliflerin kurduğu bir parti olacaktı. Reisi Cumhur partinin ve devletin başkanı olarak siyasal kaynaşmayı önlemek maksadıyla ikinci adamı icra vekillerinin başına getirdi: Ali Fethi Bey
Fethi Bey’in kurduğu III. cumhuriyet hükümetiydi. İsmet Paşa ikincisini hilafetin lağvından sonra kurmuştu. 430 ve 431 sayılı yasalardan sonra. Devrim kanunlarına göre hükümeti yeniden teşekkül ettirmişti. Fethi Bey tarafından kurulan üçüncü hükümet oldu. Fethi Bey, Terakkiperver Parti'den de destek alarak hükümet mevkiine geçti. Güvenoylamasında muhalefet de olumlu oy verdi. Fethi Bey, 1 Kasım 1923 ile 22 Kasım 1924 arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yapmıştı. Şimdi Türkiye’nin başvekili olmuştu. TBMM Başkanlığına Kazım Özalp Paşa seçildi. 1936’ya kadar, sonra Meclis başkanı Abdülhalik Renda olacak.
Fethi Bey hükümetinin sonunu Şeyh Sait isyanı getirdi. Başvekaleti sadece 22 Kasım 1924 -3 Mart 1925 tarihleri arasında sürdü. Bence Şeyh Sait ayaklanmasının vahametini kavrayamadı. Olağan tedbirlerle işi çözebileceğini düşündü. Olağanüstü haller yönetimi -İstiklal Mahkemeleri gibi tedbirleri siyasi meşrebine uygun görmüyordu. Başkaldırı genişleyerek 1925 yazına kadar devam etti. İsmet Paşa’nın Takriri Sükun rejimi ile süreç durduruldu.
İsmet Paşa'nın IV. Cumhuriyet Hükümeti Takriri Sükun kanunu ve Şark İstiklal mahkemeleri ile başladı. Bu dönem devrim kanunlarının sert tedbirlerle hayata geçirildiği bir dönem oldu: 1925-1927. Bu nedenle Büyük Nutuk bir sonuç belgesidir. 1927'den sonra başka bir Türkiye vardır.
FETHİ BEY’İN LİBERALLİĞİNİN KÖKENİ
Fethi Bey’in, İttihat ve Terakki'nin liberal kanadına yakın olduğu söylenebilir. Ordunun siyasetin dışında kalması parlamenter kurumların çalışması yasal muhalefetin varlığı gibi konularda İttihat ve Terakki'nin şahinler kanadına karşıydı.
1910'da Paris'e askeri ateşi olarak gönderilmesi, 1913’de Sofya'ya büyükelçi olarak tayin edilmesinin sebebi budur. İttihat ve Terakki içindeki azınlık kanadına mensuptu. Parti içinde iktidar bloku dışında kalanlardandı.
Mustafa Kemal'in Sofya'ya onun nezdine ateşe olarak atanması da bu nedenledir. Fethi Paris'te ve Sofya'da siyasi partileri ve parlamenter kurum ve pratikleri görmüştü. Dinamiklerini tam manasıyla kavradığından pek emin olmamakla birlikte, meşrutiyette ve cumhuriyette yönetim ilkelerinin bu çerçevede olmasını önemsiyordu. Kurumları oturmuş, bir liberal demokrasinin başvekili olabilirdi.
FETHİ BEY PARİS BÜYÜKELÇİSİ
Fethi Bey, 1913'te Sofya'ya büyükelçi atandığı gibi bu kez de Paris Büyükelçisi yapıldı. Bu karar Türkiye'de meclis başkanlığı, başbakanlık yapmış bir siyasinin Fransız hükümeti nezdine gönderilmesi demekti. Osmanlı devrinde, nazırlık, hatta Mebusan reisliği yapıp Paris, Londra, Berlin sefaretlerine gidenler olmuştu: Mustafa Reşit Paşa, Ali Paşa, Tevfik Paşa. Ahmet Vefik Paşa gibi.
Lozan sonrasında İngiltere, Fransa ve ABD ile diplomatik ilişkiler ve misyonların kurulması zaman içinde gerçekleşti. Örneğin Londra için, cumhuriyet hükümeti eski hariciye vekili Yusuf Kemal'i, arkasından Ahmet Ferit Tek’i sefarete getirdi. Paris’te milli mücadele döneminde Ahmet Ferit Tek diplomatik temsilciydi. Ahmet Ferit Bey, Anadolu hükümetinde bakanlık yapmıştı. 1924-1925 arasında Hüseyin Ragıp Baydur ve Cevat Ezine Paris'te büyükelçilik yaptılar. Ama büyükelçiliğimiz henüz kurulma aşamasındaydı.
Fethi Bey gibi kuvvetli bir siyasi profilin Paris'e büyükelçi olarak atanması şöyle izah edilebilir. Fethi’nin iç politikada alabileceği bir pozisyon kalmamıştı. Ayrıca önceki başbakandı. Bu bakımdan Paris Büyükelçiliği kimliği ile mütenasip bir görevdi. Böylece içerideki hummalı siyaset ortamından da uzaklaşmış oluyordu. Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal Paşa, Fethi Bey’i, hem gönlünü almak hem de büyükelçilik görevinin önemini vurgulamak açısından kendisini Ankara istasyonundan şahsen uğurladı. Fransız hükümeti de güven mektubunu kabul eden Cumhurbaşkanı da atamayı önemsediler. Kamuoyu Fethi’nin sefaretine büyük ilgi gösterdi.
Fethi, Malta sürgününden döner dönmez Yusuf Kemal ile birlikte Fransızlarla yapılan müzakerelere katılmıştı. Lozanda’da siyasi meselelerde yanımızda yer alan Fransızlar, mali meselelerde bizi en çok zorlayan delegasyon olmuşlardı. Çok anlaşılabilir bir sebeple. Kökeni kapitülasyonlara kadar giden mali çıkarları olduğu için. Fethi, Düyunu Umumiye’nin tasfiyesi rejimi ile yakından ilgilenmek zorundaydı. Osmanlı mirasçısı devletlerin Osmanlı borçlarını oransal dağılım ilkesi çerçevesinde paylaşması , Fethi Bey’in halletmesi gereken işlerin başında geliyordu.
Fethi Bey Fransa'da kaldığı beş yıl içinde, Osmanlı borçlarının tasfiyesi dışında, Türkiye Suriye sınırı, Türkiye'deki Fransız okulları ve sağlık kurumları ile ilgili meseleler ve Fransız firmalarının sahip olduğu imtiyaz sözleşmeleri gibi konularla da ilgilendi. Çözümler buldu.
BOZKURT - LOTUS DAVASI
Fethi Bey'in Paris Büyükelçiliği dönemine tekabül eden önemli bir konu Bozkurt-Lotus davasıdır. Messageries-Maritimes şirketine ait Lotus gemisi Türk gemisi Bozkurtla Midilli Adası açıklarında çarpışmış, sekiz kişi hayatını kaybetmişti. Türk ve Fransız kaptanlar Türk makamları tarafından tutuklanmış, mahkemeye sevkedilmişti. Fransa olayın uluslararası sularda geçtiği iddiasındaydı. Türk yargısının yetkisizliğini iddia ediyordu. Türk hükümeti ise olayın Türkiye karasularında cereyan ettiğini ve Türk yargısının yetkili olduğunu kanaatindeydi. Sonunda konu Lahey Adalet Divanı’na intikal etti. Türkiye'nin Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt tarafından temsil edildiği yargılamada Türk tezi haklı bulundu.
Sonuç şu bakımdan önemliydi. Uzun adli kapitülasyon devirlerinden sonra Lozan'da varlığı tescil edilen yeni Türkiye Devleti, uluslararası hukuk alanında verdiği ilk sınavda başarılı olmuştu. Bu olay Fethi Bey’in Paris sefareti döneminde gerçekleşmişti.
SERBEST FIRKA OLAYININ ANLAMI
Fethi Bey 1930 yazında Türkiye'ye geldiğinde Serbest Fırka’yı örgütleme işi ona tevcih edildi. Atatürk, Ahmet Ağaoğlu'yu, Nuri Conker’i, hatta kardeşi Makbule'yi de bu işe dahil etti. Fethi bir kez daha-1917'de olduğu gibi boşalan bir milletvekilliği yoluyla- Gümüşhane'den milletvekili yapıldı. Partiyi kurdu.
Serbest fırka teşebbüsünün 2.5 ay içinde neden başarısızlıkla sonuçlandığı üzerine geniş bir analiz yazısı yazılabilir. Bu yazı kapsamında-şimdilik - ifade edebileceğim şey: 1929 Dünya ekonomik bunalımının sonuçlarının Türkiye’de görülmeye başlanması, muhalefet partisini hızla büyüttü. Siyasi boyut kazandı. Serbest Fırka’nın- isim liberal parti anlamında Atatürk tarafından verilmişti- karşı devrim güçlerinin konuşlandığı bir mevziye dönüşme ihtimali vardı Öyle de oldu. Atatürk'ün parti başkanına bir araba hediye ederek, liderin yanına yakınlarını, güvendiği adamları da katarak başlattığı murakabe partisi dizaynı elbette Medeni Kanun ya da Şapka İktisası Hakkında Kanununa benzemezdi. Hareketini akıbetini mevzuat değil sosyolojik gerçek belirleyecekti. Adnan Menderes'in de Aydın'dan katıldığı Serbest fırka hareketi bu şekilde başladı.
Atatürk'ün Serbest Fırka kurdurma teşebbüsünden anlaşılmıştır ki Cumhuriyet Halk Partisi içinde temsil edilen Türkiye burjuvazisi iktidarı almaya istekliydi. Ama devrimin demokratik karakterini gerici feodal güçler karşısında savunabilecek beceride görünmüyordu. Daha doğrusu cumhuriyet devriminin bu yönünü tam kavrayabilmiş değillerdi.
Atatürk herhalde şunu kabul ederdi. Serbest Fırkanın kazandığı ama kendisinin de riyaset makamını koruduğu bir siyasi düzen. Bunun siyaseten imkansız olduğunu çok kısa sürede gördü.
Partinin fesih kararında partiye sızmaya çalışan irtica kadar, Halk Fırkası örgütünün iktidardan düşme endişesi de etkili oldu. CHP'nin iktidardan düşmesi iktidara yerleşmiş olan bürokratik devlet aktörlerinin ayrıcalıklı konumunu kaybetmesi anlamına gelecekti.
1931'den sonra Atatürk açık muhalefet partisi yerine parti içinde çoğulculuğa yöneldi. İleride Demokrat partiyi kuracak olan bütün kadrolar CHP içinde temsil edildiler. Örneğin Adnan Menderes CHP Aydın milletvekili oldu.
FETHİ BEYİN KIRGINLIĞI VE HASTALIĞI
1931 seçimlerinde de aday olmadı. Aday gösterilmek de istemedi. Zaten kalp yetmezliği arazı başlamıştı. İstanbul'da hasta olarak inzivaya çekildi. Eski Paris sefiri, eski milletvekili, eski başbakan okuyup yazmaya çeviriler yapmaya ve tedavi olmaya kendini verdi. Atatürk kalbi kırılan ve hastalığı artan arkadaşını Salih Bozok’un refakatinde Viyana’ya tedaviye gönderdi. Bu kırgınlık ve tedavi olma süreci Atatürk’ün 1933'te onu cumhuriyetin 10 yıl törenlerine davet ettiği zamana kadar devam etti. 10. Yıl törenlerinde Fethi Bey Ankara idi. Durum göreli olarak düzelmişti.
FETHİ BEY’İN BÜYÜKADA BAĞ EVİ
Fethi Okyar, 3 Mart 1916 tarihinde Galibe Hanımla evlenmişti. Galibe, İsmail Hakkı Eldem’in kızıdır. Eldem, tanınmış monografi yazarı, mütercim ve diplomattı. Oğlu ünlü mimar Sedat Hakkı Eldem’dir. Büyükada'da metruk bir Rum bağ evinin bulunduğu yaklaşık 100 dönümlük arazi Emlak ve Eytam Bankasından satın alınmıştır. 1930’ların ilk yarısında. Bu mülkün satın alınmasında Atatürk’ün dahli olduğu kanısındayım.
Şöyle ki, Serbest fırka başarısızlığından sonra Fethi Bey’de kalp rahatsızlığı ortaya çıktı. Kanımca Atatürk, Adanın Batı tarafındaki bu arazinin Fethi Bey adına tescil ettirilmesine katkıda bulunmuştur. Serbest Fırka olayından sonra kırılan kalbini bir nebze onarmak maksadıyla.
Bugün için paha biçilmez bir mülk olan bu arazinin 30’lar Türkiye'sinde metruk bir bağ olarak Fethi Okyar adına tapuya tescil ettirildiğini söyleyebiliriz. Muhtemelen çok makul bir fiyata.
İsmet Paşa’nın Heybeliada’daki evinin alınmasında olduğu gibi. Ama Fethi’ninki büyük bir mülktür. Arazi bugün Fethi Bey'in mirasçılarının mülkiyetinde bulunmaktadır. İçindeki bağ evinin Türk mimarisi üslubunda yeniden tasarlanması Galibe Hanımın kardeşi Sedat Hakkı Eldem tarafından yapılmıştır.
Proje tamamlanıp, bağevi (aslında köşk) yaşanır hale gelince, Fethi Bey tatillerde Türkiye'ye geldiğinde burada kalmıştır. Okyar ailesi, zaman zaman Sarıyer'deki Necmettin Molla Yalısında da kalmışlardır. Atatürk her iki mekanda da Fethi Bey'i ziyaret etmiştir. Fethi Bey’i adadaki evinde ziyaret ettiği gibi, oradan aldırarak Dolmabahçe'ye getirttiği de olmuştur
LONDRA BÜYÜKELÇİLİĞİ
Fethi Bey’in kalp zaafiyeti biraz iyileşince, kendisine teklif edilen Londra sefaretini kabul etti: 19 Mart 1934. Bir süre sonra Atatürk kendisine Okyar soyadını verdi. Sözcük akil arkadaş anlamına geliyordu. Atatürk arkadaşının tedavi ettirmiş, gönlünü almıştı.
Fethi Bey’in Londra büyükelçiliğini kabul etmesi sistemin marjlarını görme pragmatizmine sahip olduğunu gösterir. Türkiye'de kafasındaki siyasal düzen yoktu. Belki de henüz olamayacağını gördü. Önderin politikalarına muhalif bir tutum takınmadı. Bir kez daha sefaret görevini kabul ederek Londra'ya gitti.
Almanya’da Hitlerin iktidara geldiği ve Avrupa’da birçok belirsizliğin olduğu bir ortamda Fethi Bey Londra büyükelçisi oldu. Burada önemli bir nokta var. Fethi Bey, 1919'da mevkufen Malta'ya götürülmüş, İngiliz hükümeti tarafından iki yıl toplama kampında tutulduktan sonra serbest bırakılmıştı. Şimdi aynı kişi modern Türkiye'nin Büyükelçisi olarak tayin edilmişti. Bu çok anlamlı bir dönüşümdü.
1936’da, Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras, Asım Gündüz ve Suat Davaz'la birlikte Montrö Boğazlar sözleşmesinin müzakeresi için İsviçre'ye gelmişlerdi. Onlara Fethi Bey de katıldı. 1936 Temmuzunda imzalanan Boğazlar Sözleşmesine Fethi Okyar da imza koydu.
Bir ay sonra İngiliz Kralı VIII. Edward Türkiye'ye seyahate gelecek ve ona refakat etmek yine Fethi Bey’in görevi olacaktı Onu Edward, Atatürk, İnönü ile birlikte, karşılama, uğurlama ve Ertuğrul yatındaki resimlerde görüyoruz.
SAVARONA’NIN SATIN ALINMASI
Fethi Bey’in Londra Büyükelçiliği sırasında bir başka önemli olay da Atatürk'ün hastalığının ağırlaştığı sırada Savarona gemisinin alınmasıdır. Savarona Almanya ile ABD arasındaki çekişmeden yararlanarak çok makul bir fiyata alınmıştır. 18 Mart 1938’de Hamburg limanından ayrılan gemi 20 Mart'ta ABD bayrağıyla İngiliz karasularına girmiş, South Hampton limanında bütün işlemleri tamamlanarak Türk bayrağı çekilmiştir. Buradaki törene, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, Londra deniz ateşemiz, İş Bankası ve Eti bank müdürleri ve İktisat Vekaleti müsteşarı katılmışlardı. Gemiye gerekli bakımlar tamamlandıktan sonra Kaptan Sait Özege ve 45 kişilik personeli ile Savarona İstanbul'a hareket etti. 1 Haziran 1938'de 13.45'te Dolmabahçe açığında demirledi. Atatürk, Eugene Pittard’ın yanında doktora tezini yazmakta olan Afen İnan’a yazdığı mektupta, gemiyi-iyileşme umuduyla- bir çocuk gibi beklediğini söylemişti.
Savarona’nın cumhurbaşkanlığı gemisi olarak Türkiye'ye gelişi Atatürk'ün hastalığının iyice şiddetlendiği bir zamana tekabül eder. Doktorların tavsiyesi deniz havası, çam ormanı havası, diyete tam uyma, mutlak istirahatti. Bir gün, Savarona Büyükada açıklarında demirledi. Tatile gelmiş olan Fethi'yi aldırttı. Görüştüler. Hatta kendisinin Dolmabahçe'ye gelmesini istedi,
Atatürk, bir taraftan Fethi’nin kendisi ile ilgilenmesini istiyor, ama zaman zamanda “Bu Fethi de benim hastalığımla çok ilgileniyor” gibi çelişkili sözler söylüyordu.
Ne üzücüdür ki Atatürk bu gemide sadece 45 gün kalabildi. Hastalık zaman zaman yüksek ateşle seyrediyordu. Atatürk bazen Karadeniz'e, bazen Marmara'ya açılarak kendisini iyi hissetmeye çalışıyordu. Sonbahara doğru durum daha da ağırlaştı. Atatürk bir gece yarısı arkadaşlarının yardımıyla koltukta saraya geçirildi ve bir daha yataktan çıkamadı.
Kaçınılmaz sonun yaklaşmakta olduğunu herkes farkındaydı. Bu nedenle Fethi Londra’ya dönmek istemedi. Ekim ayının ortasına kadar İstanbul’da kaldı. Başvekil Bayar Avrupa'da durumun karışık olduğunu vazifesinin başına gitmesi gerektiğini söyleyince Londra'ya döndü. Atatürk vefat ettiğinde Londra'daydı. Aynı Büyük Taarruzda Londra'da olduğu gibi.
ALİ FETHİ OKYAR’IN KİŞİLİĞİ VE SİYASİ KİMLİĞİ
Fethi Bey’in karakteri ne İsmet Paşa'ya ne de Atatürk'e benzemez. İsmet Paşa kritik eşiklerde bürokratik devlet geleneği refleksleriyle davranan biriydi. Kişisel olarak da kuşkucu yaradılıştaydı. Atatürk ise bütün büyük devrimcilerde var olan hususiyetlere sahipti. Yapacağı atılımlar konusunda uygun anı zeka ve öngörüsüyle kararlaştırdıktan sonra engellemelere aldırış etmeksizin sonuç alıncaya kadar eylemini kararlılıkla devam ettirirdi. Askerlik ve siyaset telakkisi buydu.
Fethi Bey ise itidal adamıydı. Ekstrem tutum ve tavırların adamı değildi. Emsallerinden üstünlüğü Harp Akademisindeki derecesinden belliydi. Harp Okulu ve Harp Akademisi mezuniyetleri Atatürk'ten bir yıl öncedir. Çoğunlukla sınıf arkadaşı diye yazarlar ama değildir okul arkadaşıdır.
Meselelere yaklaşım tarzı ile İttihatçıların içinde farklı bir yeri vardı. Bu nedenle Meşrutiyet bildirisini Talat Bey'in isteği üzerine yazan odur. Önemli görevlerde bulundu, ama hiçbir zaman sıcak siyasetin içinde olmadı. Devrik Sultan II Abdülhamit’i Selanik Alatini Köşküne götürme sorumluluğunu ona vermişlerdi. 31 Mart'tan sonra muhafız kıtası ile birlikte üç ay II. Abdülhamit’e nezaret etti. Balkan savaşlarında Selanik'in düşeceği kesinleşince hakan-ı mahlunun Payitahta getirilmesi görevi yine ona verildi. Devrik Sultan ondan sonraki hayatını Beylerbeyi sarayında geçirdi.
Paris Ateşemiliterliği ve Sofya Büyükelçiliği İttihat ve Terakki'nin radikal kanadı tarafından kararlaştırılmıştı. O da memnuniyetle kabul etmişti. Daha sonraki siyasi hayatı gösteriyor ki siyasetin içindeydi, ama siyaset humması içinde olmadı. Talat Paşa 1912 seçimlerinde onun Manastır mebusu seçilmesini sağladı. Balkan Harbinden sonra Sofya'ya sefir oldu. 1917'de bir ara seçimle bu kez İstanbul milletvekili seçildi. Sefirlikle milletvekilliği arasındaki kolay geçişlilik Talat Paşa'nın onun kolladığını gösterir. Mütarekeye girerken İttihat ve Terakki’nin kurduğu artçı kabinede (Müşir İzzet Paşa kabinesi) Dahiliye Nazırı olması ona atfedilen işlevi gösterir niteliktedir. Eski büyükelçi, eski milletvekili ve bakan olarak Malta esaretine götürüldü. İki yıl sürecek Malta sürgününde doğrudan Britanya hükümetine hitaben sağlam argümanlara dayanan uzun dilekçeler yazdı. Bu mücadelesi neticesinde İnebolu mübadelesi öncesinde serbest bırakıldı. Bu müzakere yoluyla netice alma yeteneğini gösterir.
1921 kışında Anadolu’ya geçtiğinde durum her bakımdan karmaşıktı. İçişleri Bakanı seçildi. Bu da en zor zamanlarda iç güvenlikten sorumlu bakanlık demektir. Mustafa Kemal Paşa bu görevde onu istemişti.
Mustafa Kemal Paşa’nın onu Büyük Taarruz öncesinde Londra'ya göndermesi önemli bir tercihtir. İki yıl süren Malta esaretinden sonra TBMM Hükümetinin Bakanı olarak barış koşullarını müzakere ile görevlendirilmişti. İkinci meclis toplanınca, İcra Vekilleri Heyeti başkanlığına seçildi. Bu tercih, Lozan müzakereleri sürecinde sürekli sorun çıkaran-hatta küsen- Rauf Orbay ve çevresinin hükümet etme işlerinde Kemalist Parti dışında kalması anlamına geliyordu.
Kuvvetler birliği ve meclis üstünlüğü sistemi hükümete girme konusunda milletvekilleri arasında rekabeti arttırıyordu. Ankara Konvansiyonun bir anayasa değişikliği ile cumhuriyete dönüşümü bu nedenle oldu. Bu eşikte önemli bir tercih yapıldı: Cumhuriyet’in ilk hükümeti İsmet Paşa tarafından kurulurken Mustafa Kemal Paşa Reisi Cumhur seçildi. Ondan boşalan Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığına Fethi Bey getirildi. Bu da bilinçli ve anlamlı bir tercihti. Cumhuriyet’ten sonra sıralamayı şöyle yapmak mümkün: Birinci ve Tek adam Mustafa Kemal Paşa, İkinci adam TBMM Başkanı Fethi Bey, üçüncü adam hükümetin başına getirilen İsmet Paşa.
1923 Ekiminden 1924 Kasımına kadar Türkiye Cumhuriyeti'nin dengeleri böyle kurulmuştu. Galibe ve Latife’nin Mustafa Kemal ve Ali Fethi ile Çankaya resimlerini hatırlayalım. Nedeni budur.
Halk Fırkası içindeki muhalif hizip 1924 Kasımında ayrılarak partileşti. Reisicumhur muhalefeti teskin etmek ve partiyi elinde tutmak için Fethi Bey'i başvekalete getirdi.
Fethi Beyin başvekaleti Terakkiperver Parti tarafından da desteklendi. Güven oylamasında olumlu oy verdiler. Fethi Bey’in üç aylık başbakanlığını sona erdiren Şeyh Sait ayaklanması oldu. Fethi Bey, yeni rejim kurumlarını Fransada gördüğü kurumlarla aynı gelişmişlik seviyesinde gibi düşünüyordu.
Oysa ki Türkiye başka bir siyasal evrim çizgisinde ilerleyerek bu noktaya gelmişti. Fethi Bey’in icrai siyaseti O zamanki koşullarda Türkiye'de neyin olamayacağını gösterdi. Feodal-ayrılıkçı kalkışma karşısında ne yapılabilirdi.
Bence Fethi Bey meselenin mahiyetini tam kavrayamadı. Siyasal kurumları oturmuş bir liberal demokrasinin başvekili gibi düşünüyordu. Türkiye'nin sosyolojik gerçeği siyasi kültürü bunun-henüz- mümkün olamayacağını gösterdi. Fethi Bey çekildi. İsmet Paşa başvekil oldu. Bürokratik devlet seçeneği kamu düzenini sağladı
Fethi Bey’in 1930'a kadar Paris sefaretine gönderilmesi Türkiye için son derece yerinde oldu. Bir kere, kendisi açısından iç siyasetten yeterince uzak kalmış oldu. Türk dış politikası açısından da yerinde idi. Son derece önemli bir ülke olan Fransa'da Türkiye'yi beş yıl temsil etti. Fransa ile Osmanlı’dan kalan bir çok sorunu halletti. Beş yıllık büyükelçilikten sonra Atatürk Serbest Fırkayı “en mutemet arkadaşı” olarak onunla denedi. Bir kez daha kendi önderliğini, partisini ve cumhuriyeti risk altında görünce süreci durdurdu.
FETHİ BEY HAKKINDA YARGIMIZ NE OLMALI?
Fethi Okyar, Londra’dan döndüğünde artık Atatürk devri bitmiş İnönü devri başlamıştı. Atatürk’ün hastalığı sırasında, İngiltere ve Fransa'da siyasi mahfeller onu Atatürk'ün halefi olarak görmek istediler. İsmi üzerinde epey spekülasyon yapıldı. Tek parti devletinin Fethi'yi seçmeyeceğinin farkında değillerdi. Partinin ağırlıkçı çizgisi devletçi-seçkinci cepheyi temsil ediyordu. İsmet Paşa’nın cumhurbaşkanı seçilmesi bir yerde partinin statükoyu devam ettirme kararı olmuştu.
İsmet Paşa sağlığı iyice bozulmuş olarak ülkeye dönen Fethi Bey’i 1939 ve 1943’de Bolu’dan milletvekili seçilmesini sağladı. Dr. Refik Saydam Hükümetinde çok aktif olmayan bir bakanlığa getirildi: Adalet Bakanlığı. 63 yaşında kalp yetmezliğinden vefat ettiğinde üç devri görmüş bir devlet ve siyaset adamıydı. Sofya sefaretini dahil edersek 13 yıl büyükelçilik yapmıştı. Her kritik eşikte -bir yenilik denemesi söz konusu olduğunda- en uygun siyasi profil olarak göreve çağrıldı. 1924'te başvekilliği siyasi katalizör işleri görmüştü. 1930'da en mutemet adam olarak rejimde liberalleşme onunla denendi. Fethi Bey’in Serbest Fırkası ile neyin olamayacağını gördü Türkiye. Büyükelçilik görevleri ise politikanın dışında devlet aktörü olarak benimsediğini gösterir. Son bir husus olarak- eğer ömrü vefa etseydi-1946’da Demokrat Parti kurulurken Celal Bayar yerine partinin önderi Fethi Bey olabilir miydi diye düşünülebilir. Bence hayır. Fethi Okyar’ın düşünceleri liberal demokrasiye yatkınsa da bir muhalefet partisini iktidara taşıyacak mücadeleye önderlik edecek bir karakteri yoktu. Bu iş için biraz siyasetçi kumaşı gerekiyordu. Bu kumaş Bayar da fazlasıyla vardı.
Çok Okunanlar
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
Fenerbahçe-Kayserispor muhtemel 11 belli oldu
Yalı Çapkını dizisinde ayrılık
Al-Nassr'da kadroya alınmayan Talisca'nın gitmesine bu formülle izin verecek!
Kenan Yıldız Milan - Juventus maçında ilk 11'de mi? Maç ne zaman, saat kaçta?
Av. Turan Karakaş hayatını kaybetti
Verona- Inter maçında Hakan Çalhanoğlu oynayacak mı? 11'de yer alıyor mu?
Gazeteler Kılıçdaroğlu'nun davasını nasıl gördü?
Conor McGregor'a cinsel tacizden ceza