Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
38,2634
Dolar
Arrow
34,1520
İngiliz Sterlini
Arrow
45,9557
Altın
Arrow
2934,0000
BIST
Arrow
9.777

Fethi Okyar siyasi tarihimizde neyi temsil eder?

FETHİ  BEY  BİRİNCİ  MECLİS’TE MİLLETVEKİLİ  VE İÇİŞLERİ  BAKANI   

Fethi Bey'in  Birinci   Meclise hangi tarihte katıldığı bellidir: 15 Ağustos 1921. Fakat nasıl  üye olarak kabul edildiği biraz muğlaktır.  Hatırlanacağı  üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinde iki tip üye vardı.  Birincisi,  IV. dönem Osmanlı Mebusan Meclisi üyeleriydi. Atatürk de bu meclise Erzurum milletvekili olarak  seçilmişti.  İkinci kategori  ise,  Heyeti Temsiliye kararıyla yeni seçilen  milletvekilleri  idi.  Türkiye Büyük Millet Meclisi bir süre sonra meclis üyeliği ile ilgili ilke kararları  aldı.  Nisabı  Müzakere Kanununu çıkardı.  Belli bir tarihe  kadar meclise katılmayanlar artık milletvekili seçilmiş olsalar bile Ankara'ya kabul edilmeyeceklerdi . Tek bir istisnayla: Seçilmiş ve Malta’ya  sürgüne götürülmüş milletvekilleri.  Fethi,  Malta’daydı. Ama seçilmiş milletvekili değildi. Bu şartlarda Fethi’nin üyeliği mümkün görünmüyordu.

Kanımca aynı Fevzi Paşa'nın Kozan milletvekili seçilmesi gibi memaliki   meşgule (işgal altında vilayetler) formülü ile  İstanbul milletvekili seçilmiştir.  Yanlış anlaşılmasın.  Seçim kurulunun    mazbatası genel kurulda  okunup onaylandıktan sonra-elbette- Birinci Meclis üyesidir. Sadece  dolaylı bir yolla  milletvekili olduğunu  belirtmek istedim. 

TBMM Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa Fethi Bey’i  Dahiliye vekili yaptı. Nurettin Paşa'nın Pontus tenkili   sırasında İçişleri Bakanı oydu. İç güvenlikten  Fethi  sorumluydu.  Böylesine önemli bir bakanlığın  (1921  gibi zor bir zamanda) başına Fethi’nin getirilmesi- elbette kökeni Manastır Askeri Lisesi  günlerine giden  bir arkadaşlık  hukuku ve güven ilişkisi ile    ilgisi vardı. 

İŞGALCİLERDEN PASAPORT SORAN DAHİLİYE NAZIRI 

Türkiye Büyük Millet Meclisi toplandığında Fethi Bey Malta'da sürgünler arasındaydı.  En son 1917'de  III.Dönem Meclisinde  milletvekilliği yapmıştı. Bir ara seçimle  İstanbul Milletvekili seçilmişti.  İzzet Paşa-artçı hükümetinde- Dahiliye Nazırlığına  getirilmişti. Hatta müttefik donanması 13 Kasım 1918'de İstanbul limanına geldiğinde mütarekeyi kendince yorumlayarak müttefik  komutanlarından  pasaportlarını  ibraz etmelerini  istemişti. Üzerinden çok geçmeden pasaport sorulanlar, Osmanlı hükümranlığını hiçe sayıp kendisini  Malta'ya sürgün ettiler.

FETHİ BEY’İN MALTA’YA SÜRGÜN EDİLMESİ VE DÖNÜŞÜ 

Fethi Okyar 1919 baharında Galata Arabyan  Hanı ve Bekirağa Kışlası'nda bir süre tutuklu kaldıktan sonra İngiliz işgal Kuvvetleri tarafından diğer  önde gelen ittihatçılarla birlikte Malta'ya götürüldü. Bu o zamanın  devletler hukuku anlayışına da aykırı  bir uygulamaydı. Çünkü Osmanlı Devleti  kayıtsız şartsız  teslim olmamıştı.  Ateşkes  imzalamıştı.  Uygulamanın   resmi gerekçesi  işledikleri ifade  edilen savaş suçlarının yargılanmasıydı. Bu Ermeni  soykırımı iddiasıydı. 

İki  yıla yakın Malta’da mevkuf kaldıktan sonra serbest bırakıldı.    Bu iki yıl içinde, 1916'da evlendiği İsmail Hakkı Eldem’in kızı Galibe  Hanıma yazdığı mektuplar İş Bankası Kültür Yayınları tarafındanİki Gözüm Galibem   başlığı altında  yayınlanmıştır.

Malta sürgünleri  Sakarya Savaşı'ndan sonra yapılan  mübadele  anlaşması  ile  serbest  bırakıldılar.   1921 yılına   kadar Adadan  kaçanlar olduğu gibi (Örn: Ali İhsan Sabis) çeşitli sebeplerle serbest bırakılanlar da oldu.  Bunlardan biri de Fethi Okyar’dır. 

Fethi Bey, eski Sofya sefiri,  eski milletvekili ve Dahiliye Nazırıydı. İngiliz hükümetine yazdığı uzun dilekçelerle tutukluluğunu defalarca sorguladı.  Dilekçelerinde ortaya koyduğu argüman İngiliz demokrasisi ve insan haklarıydı.  Sonunda Llloyd  George  ve Curzon’a  hitaben yazdığı dilekçeler sonuç verdi.  Fethi, İtalya üzerinden Türkiye'ye dönmek üzere serbest bırakıldı. Yıl  1921 idi. 31 Mayıs’ta  serbest bırakıldı.   Anadolu hareketine iltihat ettiğinde henüz hiçbir şey net değildi.  Zafer henüz çok uzaktı.

DAHİLİYE VEKİLİ FETHİ  BEY  LONDRA’DA 

Hariciye  Vekili Yusuf Kemal  Tengirşenk’ten sonra Fethi Bey'in Avrupa'ya gönderilmesi önemlidir. Büyük Taarruz öncesinde savaşa son vermek üzere Londra’ya gönderilmiştir.  Bu olay  neden önemlidir?  Burada anlamlı bir  yön vardır.  Fethi, İngiliz hükümeti tarafından iki yıl süreyle Malta’da mevkuf tutulmuştu.  Şimdi Türk Hükümeti Barış'ı sağlamak üzere kendisini İngiltere'ye gönderiyordu.  Curzon uzun süre kendisine randevu vermedi.  Bu da Türk karargahının lehine oldu. Bu bekletme Türk taarruz hazırlıklarını perdeledi. Büyük Zafer üzerine kendisini kabul etmeyenler telaşla devreye girdiler.  Hemen aradılar. Ama artık  devir  değişmişti.   Türkler muzaffer olmuştu. 

İKİNCİ MECLİS  SEÇİMLERİ : FETHİ VE RAUF BEYLER 

İkinci meclis seçimleri  Mustafa Kemal Paşa'nın  Halaskar Gazi olduğu koşullarda yapıldı. Bu belirleyicidir.   Fethi Bey ,müdafaa-i hukuk listesinden yine İstanbul milletvekili seçildi. 

 Bu arada Heyeti  murahhasa Lozan’ı  imzalamış geri dönmüştü. Bir  yıl önce İcra Vekilleri heyeti yasasında önemli bir değişiklik yapılmıştı : 244 sayılı kanun.  Buna göre İcra Vekilleri Heyeti Reisi doğrudan meclis tarafından seçilecekti. Amaç Mustafa Kemal’in gücünü  zayıflatmaktı.  İkinci Grup, başlattığı girişimde başarıya ulaşmıştı.  Başvekil seçilen kişi de anlamlı  bir isimdi: Rauf Bey. Lozan süreci boyunca  delegasyona ve TBMM başkanına sorun çıkaran Rauf Bey de İstanbul’dan aday gösterilmiş,  milletvekili seçilmişti.  Niye diye sorulacak olursa, aralarındaki bütün çekişmelere rağmen Rauf Bey’in aday gösterilmemesi etik olmazdı.  Rauf Malta'dan döndükten sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı gereği  milletvekili  olmuştu.  Açık bir şekilde belirtmeliyim ki Rauf Bey’in Milli Kurtuluş Savaşı boyunca işlevi  pek  müspet olmamıştır. Tek saiki Mustafa Kemal'in gücünü zayıflatma olmuştur.  Büyük Atatürk'ün Nutuk'ta işaret ettiği gibi hem de en kritik aşamalarda.  Bununla ilgili olarak, Rauf Bey’in İstiklal Savaşı'nda katkısı  ne olmuştur?  başlıklı bir yazı bile yazabilirim.  1922 yazından 1923'e    kadar birinci grubun içinde ikinci grup mensubu gibi  davranmıştır.  

İKİNCİ MECLİS İLE DEĞİŞENLER 

İkinci meclisle birlikte  koşullar değişti.  Nedeni: 1923 ağustosunda  temsilci profili değişmişti.  Şimdi sıra Mustafa Kemal Paşa'daydı.  Doğal olarak müdafaa hukuk önderi Türkiye Büyük Millet Meclisi  başkanı seçildi. Bu aynı zamanda fiili devlet başkanı olmak demekti. Fethi Bey de İcra Vekilleri Heyeti  reisi (Başvekil) oldu.  Netice itibariyle,  muhalif  milletvekilleri Mustafa Kemal ile rekabet edebilme konumlarını  kaybettiler.  

1923 ağustos ayı itibariyle, yasama ve yürütme Kemalist çoğunluğa geçmiş oldu.  Muhalifler parti içinde kendi içtihatları çerçevesinde tutum almaya devam ettiler: Cumhuriyetin  ilanında ve hilafetin lağvında olduğu  üzere. 

GAZİ MUSTAFA KEMAL  PAŞA REİSİ CUMHUR   FETHİ  BEY MECLİS  BAŞKANI 

Cumhuriyet devrimi Mustafa Kemal Paşa'yı reisicumhur yaparken,  Ali Fethi Bey, onun boşalttığı TBMM Başkanlığına  getirdi. Bu anlamlı bir tercihtir. Bu tercih yeni Türkiye'nin bir  ve  iki  numaralı adamlarına işaret ediyordu. Çankaya'da Latife ve Galibe’nin    bulunduğu dörtlü resimler yeni  rejim önderlerinin muhterem eşlerini  gösteriyordu. 

FETHİ BEY’İN BAŞVEKALETİ 

Fethi Bey’in  başbakanlığı   sadece  Terakkiperver hareketine karşı  bir manevra değildi.  Halk  Fırkasında İsmet Paşa hükümetinden  memnuniyetsiz kesimi  de tatmin etme yönü vardı. Terakkiperver  partiyi  kuracak  kadro, müdafaa listesinden seçilmişlerse de potansiyel muhalefet partisiydi  aslında.  Aday gösterilmelerinin  hem etik bir yönü,  hem de siyasi jest anlamı vardı.  Olayın  parti içi dengeyi kollama  boyutu olduğunu da  unutmamak  lazım. Gazi'nin 1923 koşullarında  Orbay, Karabekir ve  Cebesoy  gibi simaları aday göstermeme gibi bir seçeneği olamazdı.  O tarih itibariyle saflar daha  netleşmemişti.  Kılıçların  çekilmesine daha bir yıl vardı. 

Parti içi çatışma 1924 Kasımında-Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra-yeni bir parti kurulmasıyla sonuçlandı:  Terakkiperver Parti.  bu Halk Fırkası  içindeki muhaliflerin kurduğu bir parti olacaktı. Reisi Cumhur partinin ve devletin başkanı olarak siyasal kaynaşmayı önlemek maksadıyla ikinci adamı icra vekillerinin başına getirdi:  Ali Fethi Bey  

Fethi Bey’in   kurduğu  III. cumhuriyet hükümetiydi.  İsmet Paşa ikincisini hilafetin lağvından sonra kurmuştu.  430 ve 431 sayılı yasalardan sonra.   Devrim kanunlarına göre  hükümeti yeniden teşekkül ettirmişti. Fethi Bey tarafından kurulan üçüncü  hükümet oldu.  Fethi Bey, Terakkiperver Parti'den de destek alarak hükümet mevkiine geçti. Güvenoylamasında  muhalefet  de olumlu oy verdi.  Fethi Bey, 1 Kasım 1923 ile 22 Kasım 1924 arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yapmıştı. Şimdi Türkiye’nin başvekili olmuştu. TBMM Başkanlığına Kazım Özalp Paşa seçildi. 1936’ya kadar, sonra   Meclis  başkanı Abdülhalik Renda olacak. 

Fethi Bey hükümetinin sonunu Şeyh Sait isyanı getirdi. Başvekaleti  sadece 22 Kasım 1924 -3 Mart 1925   tarihleri  arasında sürdü.  Bence Şeyh Sait ayaklanmasının vahametini  kavrayamadı.  Olağan tedbirlerle işi çözebileceğini düşündü. Olağanüstü haller yönetimi -İstiklal Mahkemeleri gibi tedbirleri siyasi meşrebine uygun görmüyordu.  Başkaldırı genişleyerek  1925 yazına kadar devam etti.  İsmet Paşa’nın  Takriri Sükun  rejimi  ile  süreç durduruldu. 

İsmet Paşa'nın  IV. Cumhuriyet Hükümeti  Takriri Sükun  kanunu ve  Şark İstiklal mahkemeleri ile başladı. Bu dönem  devrim kanunlarının sert tedbirlerle hayata  geçirildiği bir dönem oldu:  1925-1927. Bu nedenle Büyük Nutuk bir sonuç belgesidir. 1927'den sonra başka bir Türkiye vardır.

FETHİ BEY’İN LİBERALLİĞİNİN KÖKENİ 

Fethi Bey’in,  İttihat ve Terakki'nin liberal kanadına yakın olduğu söylenebilir.  Ordunun siyasetin dışında kalması parlamenter kurumların çalışması yasal muhalefetin varlığı  gibi konularda İttihat ve Terakki'nin şahinler kanadına karşıydı.

 1910'da Paris'e askeri ateşi olarak gönderilmesi, 1913’de Sofya'ya büyükelçi olarak tayin edilmesinin sebebi budur.  İttihat ve Terakki içindeki azınlık kanadına mensuptu. Parti  içinde iktidar bloku dışında kalanlardandı. 

Mustafa Kemal'in Sofya'ya onun nezdine ateşe olarak atanması da bu nedenledir.  Fethi Paris'te ve Sofya'da siyasi  partileri ve parlamenter kurum ve pratikleri görmüştü.  Dinamiklerini   tam  manasıyla  kavradığından  pek emin  olmamakla  birlikte, meşrutiyette ve cumhuriyette yönetim ilkelerinin bu çerçevede olmasını önemsiyordu.  Kurumları  oturmuş, bir   liberal demokrasinin başvekili  olabilirdi. 

FETHİ BEY  PARİS BÜYÜKELÇİSİ 

Fethi Bey,  1913'te Sofya'ya büyükelçi  atandığı gibi bu kez  de Paris Büyükelçisi yapıldı. Bu   karar  Türkiye'de meclis başkanlığı, başbakanlık yapmış bir siyasinin  Fransız hükümeti nezdine gönderilmesi demekti.  Osmanlı  devrinde,  nazırlık, hatta Mebusan reisliği yapıp Paris, Londra, Berlin sefaretlerine gidenler olmuştu: Mustafa Reşit Paşa,  Ali Paşa,  Tevfik Paşa.  Ahmet Vefik Paşa gibi.

Lozan sonrasında İngiltere, Fransa ve ABD ile diplomatik ilişkiler ve misyonların kurulması zaman içinde gerçekleşti.  Örneğin Londra için,  cumhuriyet hükümeti eski hariciye vekili Yusuf Kemal'i,  arkasından Ahmet Ferit Tek’i  sefarete  getirdi.  Paris’te milli mücadele döneminde Ahmet Ferit Tek  diplomatik temsilciydi.  Ahmet Ferit  Bey, Anadolu hükümetinde bakanlık yapmıştı.  1924-1925 arasında Hüseyin Ragıp Baydur ve Cevat Ezine  Paris'te büyükelçilik yaptılar. Ama  büyükelçiliğimiz   henüz  kurulma aşamasındaydı.  

Fethi  Bey gibi   kuvvetli bir siyasi profilin Paris'e  büyükelçi olarak atanması şöyle izah edilebilir.  Fethi’nin iç politikada alabileceği bir pozisyon kalmamıştı.  Ayrıca önceki başbakandı.  Bu bakımdan Paris Büyükelçiliği  kimliği ile mütenasip bir görevdi.  Böylece içerideki hummalı siyaset ortamından  da uzaklaşmış oluyordu.  Türkiye Reisicumhuru  Gazi Mustafa Kemal Paşa, Fethi Bey’i, hem gönlünü almak hem de büyükelçilik görevinin önemini vurgulamak  açısından kendisini Ankara istasyonundan şahsen uğurladı.  Fransız hükümeti de güven mektubunu kabul eden Cumhurbaşkanı da atamayı önemsediler. Kamuoyu Fethi’nin sefaretine büyük  ilgi gösterdi. 

Fethi,  Malta  sürgününden  döner dönmez  Yusuf Kemal ile birlikte  Fransızlarla yapılan müzakerelere katılmıştı.  Lozanda’da siyasi meselelerde yanımızda  yer alan Fransızlar, mali meselelerde bizi en çok  zorlayan delegasyon  olmuşlardı. Çok anlaşılabilir bir sebeple. Kökeni  kapitülasyonlara  kadar giden mali çıkarları olduğu için.  Fethi,  Düyunu Umumiye’nin tasfiyesi rejimi ile yakından  ilgilenmek zorundaydı.  Osmanlı mirasçısı devletlerin Osmanlı borçlarını oransal dağılım ilkesi çerçevesinde paylaşması , Fethi Bey’in  halletmesi  gereken işlerin  başında geliyordu. 

Fethi Bey Fransa'da kaldığı beş  yıl içinde, Osmanlı  borçlarının tasfiyesi  dışında, Türkiye Suriye sınırı, Türkiye'deki Fransız okulları ve sağlık kurumları ile ilgili meseleler ve Fransız firmalarının sahip olduğu imtiyaz sözleşmeleri gibi konularla da ilgilendi. Çözümler buldu. 

BOZKURT - LOTUS DAVASI 

Fethi Bey'in Paris Büyükelçiliği dönemine tekabül eden önemli bir konu Bozkurt-Lotus davasıdır.  Messageries-Maritimes  şirketine  ait  Lotus   gemisi Türk gemisi Bozkurtla Midilli Adası  açıklarında çarpışmış,  sekiz kişi hayatını  kaybetmişti.  Türk ve Fransız kaptanlar Türk makamları tarafından tutuklanmış, mahkemeye  sevkedilmişti.  Fransa olayın uluslararası sularda geçtiği iddiasındaydı. Türk yargısının yetkisizliğini iddia ediyordu.  Türk hükümeti   ise olayın Türkiye karasularında cereyan ettiğini ve Türk yargısının yetkili olduğunu kanaatindeydi.  Sonunda  konu Lahey Adalet Divanı’na  intikal etti.  Türkiye'nin Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt tarafından temsil edildiği yargılamada Türk tezi haklı bulundu. 

Sonuç  şu bakımdan önemliydi. Uzun adli kapitülasyon devirlerinden sonra  Lozan'da varlığı tescil edilen yeni Türkiye Devleti,  uluslararası hukuk alanında verdiği ilk sınavda başarılı olmuştu.  Bu olay Fethi  Bey’in Paris sefareti  döneminde gerçekleşmişti.  

SERBEST  FIRKA OLAYININ ANLAMI

Fethi Bey 1930 yazında Türkiye'ye geldiğinde  Serbest Fırka’yı   örgütleme  işi ona  tevcih edildi.  Atatürk,  Ahmet Ağaoğlu'yu,  Nuri Conker’i, hatta  kardeşi Makbule'yi de bu işe  dahil etti.  Fethi bir kez daha-1917'de olduğu gibi boşalan bir milletvekilliği yoluyla- Gümüşhane'den milletvekili yapıldı.  Partiyi kurdu. 

Serbest fırka teşebbüsünün  2.5  ay içinde neden başarısızlıkla sonuçlandığı üzerine geniş bir analiz yazısı yazılabilir.  Bu  yazı kapsamında-şimdilik - ifade edebileceğim  şey:  1929 Dünya ekonomik bunalımının  sonuçlarının Türkiye’de  görülmeye başlanması,  muhalefet partisini hızla   büyüttü. Siyasi  boyut kazandı.   Serbest  Fırka’nın- isim liberal  parti anlamında Atatürk tarafından verilmişti- karşı devrim güçlerinin konuşlandığı bir mevziye dönüşme ihtimali vardı Öyle de oldu. Atatürk'ün parti başkanına bir araba hediye ederek, liderin yanına  yakınlarını,  güvendiği adamları da  katarak başlattığı murakabe partisi dizaynı elbette Medeni Kanun ya da Şapka İktisası Hakkında Kanununa  benzemezdi. Hareketini akıbetini mevzuat değil sosyolojik gerçek belirleyecekti.  Adnan Menderes'in de Aydın'dan katıldığı Serbest fırka hareketi  bu şekilde başladı. 

Atatürk'ün Serbest Fırka kurdurma  teşebbüsünden anlaşılmıştır ki Cumhuriyet Halk Partisi içinde temsil edilen Türkiye burjuvazisi iktidarı almaya istekliydi.  Ama devrimin demokratik karakterini gerici feodal güçler karşısında savunabilecek  beceride görünmüyordu. Daha doğrusu  cumhuriyet devriminin  bu yönünü  tam kavrayabilmiş değillerdi.   

Atatürk herhalde şunu kabul ederdi. Serbest Fırkanın  kazandığı ama kendisinin  de  riyaset makamını  koruduğu bir siyasi  düzen. Bunun siyaseten imkansız olduğunu çok kısa sürede gördü.

Partinin fesih kararında  partiye  sızmaya çalışan irtica kadar, Halk Fırkası örgütünün iktidardan düşme endişesi de etkili oldu.  CHP'nin iktidardan düşmesi iktidara yerleşmiş olan bürokratik devlet aktörlerinin ayrıcalıklı konumunu kaybetmesi anlamına gelecekti.

1931'den sonra  Atatürk açık muhalefet partisi yerine parti içinde çoğulculuğa yöneldi.  İleride Demokrat partiyi kuracak olan bütün kadrolar CHP içinde temsil edildiler.  Örneğin Adnan Menderes  CHP Aydın  milletvekili oldu. 

FETHİ BEYİN KIRGINLIĞI  VE HASTALIĞI 

1931 seçimlerinde de aday olmadı.  Aday gösterilmek de istemedi.  Zaten kalp yetmezliği arazı başlamıştı.  İstanbul'da hasta olarak inzivaya çekildi.  Eski Paris sefiri,  eski milletvekili, eski başbakan okuyup yazmaya çeviriler yapmaya ve tedavi olmaya kendini verdi. Atatürk kalbi kırılan ve hastalığı artan  arkadaşını Salih Bozok’un  refakatinde Viyana’ya tedaviye gönderdi. Bu kırgınlık ve tedavi olma süreci  Atatürk’ün  1933'te  onu cumhuriyetin 10 yıl törenlerine davet ettiği zamana kadar  devam etti.    10. Yıl törenlerinde Fethi Bey  Ankara idi.  Durum  göreli olarak  düzelmişti.

FETHİ BEY’İN BÜYÜKADA  BAĞ EVİ 

Fethi Okyar, 3 Mart 1916  tarihinde Galibe  Hanımla evlenmişti.  Galibe,  İsmail Hakkı Eldem’in kızıdır.  Eldem,  tanınmış monografi yazarı, mütercim ve diplomattı. Oğlu ünlü  mimar Sedat Hakkı Eldem’dir.  Büyükada'da metruk bir Rum bağ evinin bulunduğu yaklaşık 100 dönümlük  arazi  Emlak ve Eytam Bankasından satın   alınmıştır. 1930’ların ilk yarısında. Bu mülkün satın alınmasında  Atatürk’ün dahli  olduğu  kanısındayım.

 Şöyle ki, Serbest  fırka başarısızlığından  sonra Fethi Bey’de kalp rahatsızlığı  ortaya çıktı.  Kanımca Atatürk, Adanın Batı tarafındaki  bu arazinin Fethi Bey adına tescil ettirilmesine katkıda bulunmuştur. Serbest Fırka olayından sonra kırılan kalbini  bir nebze onarmak maksadıyla. 

Bugün için paha biçilmez bir mülk olan bu arazinin 30’lar  Türkiye'sinde metruk bir bağ  olarak Fethi Okyar  adına tapuya tescil ettirildiğini söyleyebiliriz. Muhtemelen  çok makul  bir fiyata.  

İsmet Paşa’nın Heybeliada’daki evinin  alınmasında  olduğu gibi. Ama Fethi’ninki büyük bir  mülktür. Arazi  bugün Fethi Bey'in mirasçılarının mülkiyetinde bulunmaktadır. İçindeki bağ evinin Türk mimarisi üslubunda yeniden  tasarlanması Galibe Hanımın kardeşi Sedat Hakkı Eldem tarafından yapılmıştır.

Proje tamamlanıp, bağevi  (aslında  köşk) yaşanır hale gelince, Fethi Bey tatillerde Türkiye'ye geldiğinde burada kalmıştır. Okyar ailesi, zaman  zaman Sarıyer'deki Necmettin Molla Yalısında da kalmışlardır. Atatürk  her iki  mekanda da  Fethi Bey'i   ziyaret etmiştir.  Fethi Bey’i adadaki evinde ziyaret ettiği gibi, oradan aldırarak Dolmabahçe'ye getirttiği de olmuştur

LONDRA BÜYÜKELÇİLİĞİ 

Fethi  Bey’in kalp zaafiyeti  biraz iyileşince, kendisine teklif edilen Londra sefaretini kabul etti: 19 Mart 1934.  Bir süre sonra Atatürk kendisine Okyar soyadını verdi.  Sözcük akil  arkadaş anlamına geliyordu. Atatürk arkadaşının tedavi ettirmiş, gönlünü almıştı.

Fethi Bey’in  Londra büyükelçiliğini  kabul etmesi sistemin marjlarını görme pragmatizmine sahip olduğunu gösterir.  Türkiye'de kafasındaki siyasal düzen yoktu.  Belki de   henüz olamayacağını gördü.   Önderin politikalarına muhalif  bir tutum takınmadı. Bir kez daha sefaret görevini kabul ederek Londra'ya gitti.

Almanya’da Hitlerin iktidara geldiği ve Avrupa’da birçok belirsizliğin olduğu bir ortamda Fethi Bey Londra büyükelçisi oldu. Burada önemli bir nokta var.  Fethi Bey, 1919'da  mevkufen Malta'ya götürülmüş, İngiliz hükümeti tarafından iki yıl toplama kampında tutulduktan sonra serbest bırakılmıştı. Şimdi aynı kişi modern Türkiye'nin  Büyükelçisi olarak tayin edilmişti. Bu çok anlamlı bir dönüşümdü.

1936’da, Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras, Asım Gündüz ve Suat Davaz'la birlikte Montrö Boğazlar sözleşmesinin  müzakeresi  için İsviçre'ye gelmişlerdi.  Onlara Fethi Bey de katıldı. 1936 Temmuzunda imzalanan Boğazlar Sözleşmesine Fethi Okyar da imza koydu.

 Bir  ay sonra İngiliz Kralı VIII. Edward Türkiye'ye seyahate gelecek ve ona refakat etmek yine Fethi Bey’in görevi olacaktı Onu   Edward, Atatürk, İnönü ile birlikte,  karşılama, uğurlama ve Ertuğrul  yatındaki  resimlerde görüyoruz.  

SAVARONA’NIN SATIN ALINMASI 

Fethi Bey’in Londra Büyükelçiliği sırasında  bir başka önemli olay da Atatürk'ün hastalığının ağırlaştığı sırada Savarona gemisinin alınmasıdır.  Savarona Almanya ile ABD arasındaki çekişmeden yararlanarak çok makul bir fiyata alınmıştır. 18 Mart 1938’de  Hamburg limanından ayrılan  gemi  20 Mart'ta ABD bayrağıyla İngiliz karasularına girmiş,  South Hampton limanında  bütün işlemleri  tamamlanarak Türk bayrağı çekilmiştir.   Buradaki törene,  Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak,  Londra deniz ateşemiz, İş Bankası ve Eti bank müdürleri ve İktisat Vekaleti müsteşarı katılmışlardı.  Gemiye gerekli bakımlar tamamlandıktan sonra  Kaptan Sait Özege ve 45 kişilik personeli ile Savarona  İstanbul'a hareket etti.  1 Haziran 1938'de 13.45'te Dolmabahçe açığında  demirledi.  Atatürk,  Eugene Pittard’ın yanında  doktora   tezini  yazmakta olan Afen İnan’a yazdığı mektupta,  gemiyi-iyileşme umuduyla-  bir çocuk gibi   beklediğini söylemişti. 

Savarona’nın  cumhurbaşkanlığı gemisi olarak  Türkiye'ye gelişi Atatürk'ün hastalığının iyice şiddetlendiği bir zamana tekabül eder.  Doktorların tavsiyesi deniz havası, çam ormanı havası, diyete  tam uyma,  mutlak istirahatti. Bir gün, Savarona Büyükada açıklarında demirledi. Tatile gelmiş olan Fethi'yi aldırttı.  Görüştüler.  Hatta kendisinin Dolmabahçe'ye gelmesini istedi,

Atatürk,  bir taraftan Fethi’nin  kendisi ile ilgilenmesini istiyor, ama zaman zamanda “Bu Fethi de benim hastalığımla  çok ilgileniyor”  gibi çelişkili sözler söylüyordu. 

 Ne üzücüdür ki Atatürk bu gemide sadece 45 gün kalabildi.  Hastalık zaman zaman yüksek ateşle seyrediyordu. Atatürk bazen Karadeniz'e, bazen Marmara'ya açılarak kendisini iyi hissetmeye çalışıyordu.  Sonbahara doğru durum daha da ağırlaştı. Atatürk bir gece yarısı arkadaşlarının yardımıyla koltukta saraya geçirildi ve bir daha yataktan çıkamadı.

Kaçınılmaz sonun  yaklaşmakta olduğunu herkes farkındaydı. Bu nedenle Fethi  Londra’ya dönmek istemedi. Ekim ayının ortasına kadar İstanbul’da kaldı. Başvekil  Bayar Avrupa'da durumun karışık olduğunu vazifesinin başına gitmesi gerektiğini söyleyince  Londra'ya döndü. Atatürk vefat ettiğinde Londra'daydı.  Aynı Büyük Taarruzda Londra'da olduğu gibi.  

ALİ FETHİ OKYAR’IN  KİŞİLİĞİ VE SİYASİ  KİMLİĞİ 

Fethi Bey’in  karakteri ne İsmet Paşa'ya ne de Atatürk'e benzemez. İsmet Paşa kritik eşiklerde bürokratik devlet geleneği refleksleriyle   davranan  biriydi. Kişisel olarak da kuşkucu yaradılıştaydı.  Atatürk ise  bütün büyük devrimcilerde var olan hususiyetlere sahipti.  Yapacağı atılımlar konusunda uygun anı zeka ve öngörüsüyle kararlaştırdıktan sonra engellemelere aldırış etmeksizin sonuç alıncaya kadar eylemini  kararlılıkla  devam ettirirdi.  Askerlik ve siyaset telakkisi  buydu. 

Fethi Bey ise itidal adamıydı.  Ekstrem tutum ve tavırların adamı değildi. Emsallerinden  üstünlüğü Harp Akademisindeki derecesinden belliydi. Harp Okulu ve Harp Akademisi mezuniyetleri Atatürk'ten bir  yıl öncedir. Çoğunlukla sınıf arkadaşı diye yazarlar ama değildir okul arkadaşıdır.

Meselelere   yaklaşım tarzı ile İttihatçıların içinde  farklı bir yeri  vardı. Bu nedenle Meşrutiyet bildirisini Talat Bey'in isteği  üzerine  yazan odur. Önemli görevlerde bulundu, ama hiçbir zaman sıcak siyasetin içinde  olmadı. Devrik Sultan II Abdülhamit’i  Selanik Alatini Köşküne götürme sorumluluğunu ona vermişlerdi. 31 Mart'tan sonra muhafız kıtası  ile birlikte üç  ay II. Abdülhamit’e  nezaret  etti. Balkan savaşlarında Selanik'in düşeceği kesinleşince  hakan-ı mahlunun   Payitahta getirilmesi görevi  yine ona verildi. Devrik  Sultan ondan  sonraki  hayatını Beylerbeyi  sarayında geçirdi. 

Paris Ateşemiliterliği   ve Sofya Büyükelçiliği  İttihat ve Terakki'nin radikal kanadı  tarafından kararlaştırılmıştı.  O da memnuniyetle kabul etmişti.  Daha sonraki siyasi hayatı gösteriyor ki siyasetin içindeydi, ama siyaset humması içinde olmadı.  Talat Paşa 1912 seçimlerinde onun Manastır mebusu seçilmesini sağladı.  Balkan Harbinden  sonra Sofya'ya sefir oldu. 1917'de bir ara seçimle  bu kez İstanbul milletvekili seçildi. Sefirlikle milletvekilliği arasındaki kolay geçişlilik Talat Paşa'nın onun kolladığını gösterir.  Mütarekeye girerken İttihat ve Terakki’nin kurduğu artçı kabinede (Müşir İzzet Paşa kabinesi) Dahiliye Nazırı olması ona atfedilen işlevi gösterir niteliktedir. Eski büyükelçi,  eski milletvekili ve bakan olarak Malta esaretine götürüldü.  İki yıl sürecek Malta sürgününde  doğrudan Britanya hükümetine hitaben sağlam argümanlara dayanan uzun dilekçeler yazdı.  Bu mücadelesi neticesinde İnebolu mübadelesi öncesinde serbest  bırakıldı. Bu müzakere yoluyla netice alma yeteneğini gösterir.

1921 kışında Anadolu’ya geçtiğinde durum her bakımdan karmaşıktı. İçişleri Bakanı seçildi. Bu da en zor zamanlarda iç güvenlikten sorumlu bakanlık demektir. Mustafa Kemal Paşa bu görevde onu istemişti. 

 Mustafa Kemal Paşa’nın  onu  Büyük Taarruz öncesinde  Londra'ya göndermesi önemli bir tercihtir.  İki   yıl  süren Malta  esaretinden  sonra TBMM Hükümetinin  Bakanı olarak barış koşullarını  müzakere ile görevlendirilmişti.  İkinci meclis  toplanınca,   İcra Vekilleri Heyeti  başkanlığına seçildi.  Bu tercih, Lozan müzakereleri   sürecinde  sürekli  sorun çıkaran-hatta küsen- Rauf Orbay ve çevresinin hükümet etme işlerinde Kemalist Parti dışında kalması anlamına geliyordu.

Kuvvetler birliği ve meclis üstünlüğü sistemi hükümete girme konusunda milletvekilleri arasında rekabeti arttırıyordu.  Ankara Konvansiyonun bir anayasa değişikliği ile cumhuriyete dönüşümü  bu nedenle oldu. Bu eşikte önemli bir  tercih yapıldı:  Cumhuriyet’in ilk  hükümeti İsmet Paşa tarafından kurulurken Mustafa Kemal Paşa Reisi Cumhur  seçildi. Ondan boşalan Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığına  Fethi Bey getirildi. Bu da bilinçli ve anlamlı bir tercihti.  Cumhuriyet’ten   sonra sıralamayı şöyle yapmak mümkün:  Birinci ve Tek  adam Mustafa Kemal Paşa, İkinci adam TBMM Başkanı Fethi Bey,  üçüncü adam hükümetin başına getirilen  İsmet Paşa.

1923 Ekiminden 1924 Kasımına kadar Türkiye Cumhuriyeti'nin  dengeleri böyle kurulmuştu. Galibe  ve Latife’nin Mustafa Kemal ve Ali Fethi ile Çankaya resimlerini hatırlayalım. Nedeni  budur. 

Halk Fırkası içindeki muhalif  hizip   1924 Kasımında ayrılarak partileşti.  Reisicumhur muhalefeti teskin etmek ve partiyi elinde tutmak için Fethi Bey'i  başvekalete  getirdi.

 Fethi Beyin başvekaleti Terakkiperver Parti  tarafından da  desteklendi. Güven oylamasında olumlu oy verdiler. Fethi Bey’in üç aylık başbakanlığını sona  erdiren Şeyh Sait ayaklanması oldu. Fethi Bey, yeni rejim kurumlarını  Fransada  gördüğü kurumlarla aynı gelişmişlik seviyesinde gibi düşünüyordu.  

Oysa ki Türkiye başka bir siyasal evrim çizgisinde ilerleyerek bu noktaya gelmişti.  Fethi Bey’in  icrai siyaseti  O zamanki koşullarda Türkiye'de neyin olamayacağını gösterdi. Feodal-ayrılıkçı  kalkışma karşısında ne yapılabilirdi. 

Bence Fethi Bey meselenin mahiyetini tam kavrayamadı. Siyasal kurumları oturmuş bir liberal demokrasinin başvekili  gibi  düşünüyordu.  Türkiye'nin sosyolojik gerçeği siyasi kültürü bunun-henüz- mümkün olamayacağını gösterdi.  Fethi Bey çekildi.  İsmet Paşa  başvekil oldu. Bürokratik devlet  seçeneği kamu düzenini  sağladı

Fethi Bey’in  1930'a kadar Paris sefaretine gönderilmesi  Türkiye için son derece yerinde oldu. Bir kere,  kendisi  açısından  iç siyasetten yeterince uzak kalmış oldu.  Türk dış  politikası açısından da yerinde idi. Son derece önemli bir ülke olan Fransa'da Türkiye'yi  beş yıl temsil etti. Fransa ile Osmanlı’dan kalan bir çok sorunu halletti.  Beş  yıllık  büyükelçilikten  sonra Atatürk Serbest Fırkayı “en mutemet   arkadaşı” olarak onunla denedi.  Bir kez daha kendi önderliğini, partisini ve cumhuriyeti  risk altında  görünce süreci durdurdu. 

FETHİ  BEY  HAKKINDA  YARGIMIZ NE OLMALI? 

Fethi Okyar, Londra’dan  döndüğünde artık Atatürk devri bitmiş İnönü  devri  başlamıştı.  Atatürk’ün hastalığı  sırasında, İngiltere ve Fransa'da siyasi    mahfeller  onu Atatürk'ün halefi olarak görmek istediler. İsmi üzerinde epey spekülasyon yapıldı.  Tek parti devletinin  Fethi'yi seçmeyeceğinin farkında değillerdi.   Partinin  ağırlıkçı çizgisi  devletçi-seçkinci  cepheyi  temsil ediyordu. İsmet Paşa’nın   cumhurbaşkanı  seçilmesi  bir yerde partinin  statükoyu devam ettirme kararı  olmuştu. 

İsmet Paşa sağlığı iyice bozulmuş olarak ülkeye dönen Fethi Bey’i   1939 ve 1943’de  Bolu’dan milletvekili  seçilmesini sağladı. Dr. Refik Saydam Hükümetinde çok aktif olmayan bir bakanlığa getirildi:  Adalet Bakanlığı.  63 yaşında kalp yetmezliğinden vefat ettiğinde üç devri görmüş bir devlet ve siyaset adamıydı.  Sofya sefaretini  dahil edersek 13 yıl büyükelçilik yapmıştı. Her kritik eşikte -bir yenilik denemesi söz konusu olduğunda-  en uygun siyasi profil olarak göreve çağrıldı.  1924'te başvekilliği siyasi katalizör işleri görmüştü.  1930'da en mutemet adam olarak rejimde liberalleşme  onunla  denendi. Fethi Bey’in Serbest Fırkası ile neyin olamayacağını gördü Türkiye.  Büyükelçilik görevleri ise  politikanın dışında devlet aktörü olarak benimsediğini gösterir.  Son bir husus olarak- eğer ömrü vefa etseydi-1946’da  Demokrat Parti kurulurken Celal Bayar  yerine   partinin önderi Fethi Bey olabilir miydi  diye düşünülebilir. Bence hayır. Fethi Okyar’ın  düşünceleri liberal demokrasiye yatkınsa da bir muhalefet  partisini  iktidara taşıyacak    mücadeleye   önderlik edecek bir karakteri yoktu. Bu  iş için biraz    siyasetçi  kumaşı  gerekiyordu.  Bu kumaş Bayar da fazlasıyla vardı.