Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,6287
Dolar
Arrow
34,8925
İngiliz Sterlini
Arrow
44,3362
Altın
Arrow
3006,0000
BIST
Arrow
10.125

Lev Troçki’nin Büyükada yılları (1929-1933)

TROÇKİ’NİN BOLŞEVİK  DEVRİMİNDEKİ YERİ NEDİR? 

Lenin,  Troçki’yi, Bolşeviklere en son katılan ama sonra  herkesten çok  Bolşevik olan bir partili olarak  tanımlamıştı. Gerçekten de Troçki, devrimin kadrolarının  yaratılmasında,  Kızılordu’nun kuruluşunda ve iç savaştan  zaferle çıkılmasında  en önemli rolü oynayan  aktörlerden    biriydi. 

Sosyalist devrim literatüründe en çok zikredilen Bukharin, Kamenev, Zinoviev, Troçki, Stalin  parti içi ideolojik-politik çatışmanın   belli başlı aktörleri  oldular.  Bu çatışmanın nihai galibinin entelektüel birikimi en az olan Stalin  olması manidardır. 

TROÇKİ’NİN DURUMU DİĞERLERİNDEN NEDEN FARKLIYDI?

Lenin’in ölümünden sonra, devrimin  beyin takımı,  zamana yayılan itibarsızlaştırma, uzak sürgün bölgelerine gönderme, unutturma taktikleriyle  gündemden  düşürülerek ortadan  kaldırıldı.

Sürgün cezalarıyla başlayan tasfiye,  1938’e  kadar  dozu gittikçe artarak genişledi. Stalin  hizbine   bağlı olanlar  dışında  bütün muhalif kanatlar  göstermelik yargılamalarla ortadan kaldırıldılar. Bu  süreç,  Sovyet tarihinde Büyük Temizlik  olarak anılır.   

Troçki’nin durumu ise farklıydı. Lenin  sonrası  önderliğin  Kamenev veya Troçki’ye  geçeceği sanılıyordu. Stalin, Bukharin’in  başını  çektiği  sağ muhalefeti,  Troçki’nin  önderlik ettiği    sol muhalefete  karşı  kullanarak  rakibi olabilecek herkesi  politbürodan,  merkez komitesinden ve nihayet partiden  uzaklaştırdı.  

Sonuçta Troçki  1924-1927 arasında Stalin’e   karşı yürüttüğü siyasi mücadeleyi kaybetti.  Komünist partisi  yönetiminden ve  partiden atıldı.  Stalin onu  düzmece bir mahkeme ile   ortadan kaldırmayı göze alamazdı.  Radek gibi sol  muhalefetin belli başlı önderleriyle birlikte Alma-Ata’ya  sürgüne  gönderildi. Stalin    bununla tatmin olmadı. Sovyet Birliği  dışında  bir yere göndermenin daha  doğru olacağını düşündü. Ama bu ülke neresi olabilirdi? 

AVRUPA’DA SİYASİ DURUM NASILDI? 

 Uluslararası konjonktür, Avrupa’daki  siyasi ortam, Troçki’nin  herhangi bir Avrupa  ülkesine gönderilmesini olanaklı kılmıyordu. 

Weimer Cumhuriyeti büyük bir siyasi ve iktisadi bunalım   içindeydi. Hitler’in partisi gittikçe güç kazanıyordu.  Parlamentoda güçlü olmasına  hatta cumhuriyetin  kuruluşuna önderlik etmesine rağmen  Sosyal Demokrat Parti (SPD)   Troçki’nin  böyle bir ortamda  Almanya’da bulunmasını   kabul edemezdi. 

Fransa’da ve İngiltere’de sol uzlaşmacı  sosyalizme,   yani İkinci Enternasyonele yakındılar. Avrupa Devrimi (sürekli  devrim)  teorisyeni  Troçki gibi   karizmatik bir  siyasi   kimliğin ülkelerinde  bulunmasını istemezlerdi.  Bu ülkelerde Komünistler ise, Stalin çizgisine yakın bir duruş benimsemişlerdi. 

Daha açık bir ifadeyle, Avrupa’da hükümetler  açısından Troçki  siyasi riskler taşıyan  bir isimdi. Sosyalist ve komünist partiler açısından da Troçki-kendi  gerekçeleriyle-desteklenmemesi gereken  bir isimdi. 

NEDEN TÜRKIYE ?

İşte böyle bir  uluslar  arası ortamda  Mustafa Kemal Türkiye’si, dost ve iyi komşuluk   ilişkileri olan genç bir cumhuriyetti. Sovyet  hükümeti  Ankara büyükelçisi Lev   Suritz aracılığıyla, böyle bir   ikamet için   ricada bulundu. Rica, Stalin ve  Dışişleri bakanı Karahan  üzerinden gelmişti.  

TÜRKİYE’YE GELİŞİ 

1929 yılı  itibariyle, gücünü iyice pekiştirmiş olan Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa,  ricayı  koşullu olarak  kabul etti. Türkiye  onu  siyasi bir sürgün olarak değil, bir misafir olarak  kabul edecekti. Dilerse başka bir ülkeye  gidebilecek, Türkiye’de yazdıklarını  dışarda yayınlamak koşuluyla  müdahale edilmeyecekti. Kendisinin  güvenliğinden  Türk  hükümeti sorumlu olacaktı.  Sovyet hükümeti ise Troçki’ye Türkiye topraklarında bir suikast   tertip etmeyeceğini  taahhüt edecekti. Koşullar karşılıklı  olarak  kabul edildi. Troçki ve ailesinin Türkiye   misafirliği böyle başladı.

1929 KİŞİ VE İLYİÇ GEMİSİ 

Öncelikle söylenmesi gereken bir şey var var. 1929 kışı olağanüstü sert  geçen bir kış olmuştu.  Boğaz’ın Tuna’dan gelen buz kitleleri ile dolduğu yıldı. Troçki ve ailesi   Alma Ata’dan Odesa’ya kadar  ağır kış  koşulları altında otobüs ve trenle yapılan bir seyahatle getirildiler. Karısı Natalia ve oğlu  Lev Sedov yanında  idi. Kzınının  yanında gelmesine izin verilmemişti. Daha sonra  O da gelecek ve tedavi için  Almanya’ya gidecektir. 

Yolculuk  20 gün kadar  sürdü. 22 Ocak’ta Alma Ata’dan yola çıkarılan  Troçki ve  ailesi  10 Şubatta Odesa’ya vardı. Seyahat için Kalinin  gemisi planlanmıştı. 

Ancak gemi buzlar arasında sıkışmış olduğundan onun yerine - tarihin garip bir tecellisi olarak-İlyiç  (Lenin) gemisi tahsis edildi.   Karadeniz buzlarla kaplı olduğundan  “buzkıranı olan” bir gemiye ihtiyaç vardı. Çok ilginç bir şekilde devrimin  önderinin adını taşıyan “İlyiç”  gemisi, devrimin  en önemli teorisyenlerinden  birini-  Troçki’yi- İstanbul’a getirecek gemi oldu. 

İSTANBUL’DA İLK GÜNLER 

Komintern ve Kzılordunun kurucusu, Brest-Litovsk  barışının  müzakerecisi, eski dışişleri, harbiye ve  bahriye komiseri Troçki, boğazın girişinden Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya  bir telgraf  gönderdi.  İlyiç gemisi  Büyükdere önlerine geldiğinde.

Telgrafın  ana fikri, Türkiye’ye kendi isteği ile gelmediği idi. Telgraf, Troçki’nin  Türkiye’de bir suikastle öldürülme endişesi  taşıdığını  gösteriyordu.  Türk makamları    tedirginliğini  giderecek  telkinlerde bulunsalarda Troçki uzun süre bir suikaste uğrayacağı endişesi  taşıyacaktı. 

Troçki Tophane  rıhtımında, İstanbul  vilayeti yetkilileri ve Sovyet  Başkonsolosu tarafından şahsen karşılandı. 12 Şubat günü saat 16.00’da Sovyet vatandaşı  Leon Sedov    pasaportu ile  giriş yapmış oldu.  Ailesi  ve yanındaki hizmet efradı ile birlikte başkonsolosluğa götürüldü.

14 Şubata  kadar -Türk basını  uyarılmış olmalı ki- Troçki’den bahseden hiçbir haber yapılmadı.  İlk günlerde bir belirsizlik hakimdi. Türk  hükümeti, Troçki’nin  can  güvenliği  ve konforu dışında bir şeye müdahil olmak istemiyordu. 

Şasırtıcı  olmayan bir şekilde, Troçki’nin gelişinden İngiliz konsolosluğu haberdardı.  Başkonsolos Sir George Clark idi o tarihte. 

Kısa  süre içinde yabancı  basın temsilcileri, Sovyet  konsolosluğu civarında  konuşlandılar. London Times ve Reuters, konsolosluğa giriş çıkışları gözetleyemeye  başladı. Markiz ve Parissien pastaneleri haber bekleyen  muhabirlerin  mekanı  oldu.  Birkaç gün sonra ilk dışarı çıkan oğlu Lev  Sedov oldu. Galatasaray Postanesine gitti. Lev Sedov o tarihte 20-25 yaşlarında  bir gençti.  Kitap ve  gazetelerle döndü. 

O tarihte İstanbul’da idarenin başında, vali ve   belediye başkanı Muhittin Üstündağ bulunmaktaydı.  Eline 1500  USD  verilmişti. Sürgün harcırahı olarak. Avrupa  ve Amerika sol çevreleri ile teması  korumak ve  geçimini temin  etmek makaleler  yazmak  düşüncesindeydi. 

Galatasaray Postanesi’nden telgraf ile gönderdiği  yazılar, 26 Şubattan itibaren Paris Journal, New York Times, London Daily Express  gazetelerinde yayınlanmaya başladı. 

Troçki’nin  batılı  basın yayın organlarında Sovyet yönetimi aleyhinde  yazılar  yayınlamaya başlaması  konsolosluktaki ikametini sona erdirdi. 8 Mart günü Tokatlıyan Oteline geçti.  67, 68, 69 numaralı  odalar tahsis edildi.  

TOKATLIYAN OTELİ’NDE GAZETECİLERLE MÜLAKAT 

Troçki Rus konsolosluğundan  kovulup,   Tokatlıyan  Oteli’ne geçtiği günlerde  yerli ve yabancı basın için bir mülakat verdi.  Büyük  ilgi uyandıran basın toplantısında,  20’lerde Nazım’la birlikte Rusya’ya gitmiş,  KUTV’de üniversite eğitimi görmüş, Vala Nurettin de vardı. Sanırım o tarihlerde Akşam gazetesi yazarı idi. 

KUTV’de  öğrencisi olmuştu ve Troçki  hayranıydı. Soruları Rusça  sormak istedi. Öğretmeninin gözüne girmek  isteyen çalışkan  öğrenci edasıyla. Eski öğretmeni  tarafından herkesin anlayabileceği ortak bir Batı dilinde konuşulması  gerektiği  konusunda  uyarıldı. Basın toplantısında  Troçki’nin ifade ettiği görüşler Batı’da büyük yankı uyandırdı.  Türk  basını da  bu ünlü siyaset adamını  izleme  havasındaydı.  Tuhaf haberler de çıkmıyor değildi: Troçki  müslüman olacakmış gibi.  Siyasi meselelerden ziyade işin magazin tarafını öne çıkarıyorlardı.  Türkiye’nin Sovyet Rusya yönetimi ile dostluğunu etkileyebilecek herhangi bir ima dahi  söz konusu edilmiyordu. 

KALICI  VE GÜVENLİ İKAMETGAH ARAYIŞI 

Troçki’nin misafirliğinin  uzun süreli  olduğu anlaşılınca İstanbul  vilayet  yönetimi kendisi için  yeterince güvenli bir ev aramaya başladı.  

İdare, uluslararası kamuoyunun son  derece  yakından ilgilendiği  böylesine  önemli bir simanın güvenli  bir şekilde  yaşabileceği   seçenekleri araştırdı. Önce Yeniköy taraflarına bakıldı. Vazgeçildi. 1 Nisan itibariyle Bomonti’de Arap İzzet Paşa  Konağı (Holo Paşa)  ikametgah olarak  tutuldu. 

 Troçki’nin  Arap İzzet Paşa konağındaki ikameti çok uzun sürmedi.  28 gün sonra  bugün Büyükada’da Troçki evi olarak  bilinen yine Arap İzzet Paşa  varislerine ait köşke geçildi. Burada aydınlatılması gereken nokta  şu, Holo Paşa, Abdülhamit’in Jurnal  örgütünün başında  bulunuyordu. Kendisi Yıldız  monarşisinin  mabeyn  katiplerinden biriydi.  Abdülhamit’e yakınlığı    sayesinde ciddi  servet edinmiş, Jöntürk muhalefetinin tepkisini çekmişti. İttihatçıların  iktidara gelmesinden sonra ortadan  kaybolmuştu. 

Bomonti ve Büyükada’daki köşkler  belki de 20’ler Türkiyesinde  metruk  bile olabilirdi. Bir kira ödemesi söz konusu olup olmadığı  tam belli  değildir. Görüşüm: Troçki  Türkiye Cumhuriyeti devletinin misafiri  sayılmaktaydı.  Adadaki köşkte, ciddi bir tadilat ve hatta  bazı  pencerelerin duvar  örülerek kapatılması  söz konusu olduğuna göre, o  tarihte murislerinin terekeye  pek  sahip çıkabilecek  durumda olmadıkları anlaşılıyor.  Arap İzzet Paşa  köşkü, aslında İliasko yalı köşkü olarak bilinir. Nedeni de  Yüksek kaldırımdaki Atina Bankası müdürü Konstantinos  İliaskoya  ait olmasıydı. Mülkiyeti  sonra Arap İzzet Paşaya geçmişti. 

EŞLERİ VE ÇOCUKLARI 

İlk eşi Alexandra Sokolovskaya,  Troçki’yi  Marksizm ile tanıştıran  kadındı. Zinaida ve Nina nın annesiydi.  1938’de çalışma kampında  öldürüldüğü aşağı  yukarı kesin ise de, kurtulduğu ve Kruşçev dönemine kadar yaşadığını  söyleyen bazı kaynaklar da  vardır. İkinci eşi Natalia Sedova, Lev ve Sergei’in annesidir. 1962’ye kadar  yaşadı. Paris’te öldü. 

Troçki’nin iki  kız, iki erkek çocuğu vardı. Kızlar, Zinaida Volkava ve Nina Nevelson. Çiftin Sibirya sürgünü  günlerinde doğmuşlardı.  1901 ve 1902.  Küçük kız Nina, tüberkülozdan 1928’de vefat etmişti.  Stalin , kızı  Zinaida ve  küçük oğlu Sergei’in  yanında  gelmesine  izin vermemişti.   Rehin olarak Rusya’da kaldılar.  Lev Sedov,  1905, Sergei, 1909 doğumluydu. 

ZİNAİDA’NIN İNTİHARI   

Hasta ve ruh sağlığı ağır bir şekilde bozuk olan Zinaida’ya  babasının yanına gitme izni 1931’de verildi. Zinaida Büyükada’ya geldi. Bir süre sonra üvey kardeşi  Lev Sedov’la birlikte Almanya’ya  tedavi görmeye gitti,  Hitler’in iktidara gelmesi ve Stalin tarafından Sovyet  vatandaşlığından  çıkarılması üzerine  intihar ederek yaşamına son verdi. 

LEV VE SERGEİ’İN AKIBETİ 

İkinci eşi Natalia’dan olan  büyük oğlu Lev Sedov, babası ile   Türkiye’ye  gelmişti. 1931’de Zinaida ile birlikte Almanya’ya gitti. Hitler iktidara   gelince Avusturya ve Fransa’ya geçti.  Paris’te  bir akut apandisit ameliyatından sonra  öldü. Aynı Frunze gibi. Güçlü bir olasılıkla Lev’in   ameliyat  masasında kalması  Stalin  ajanlarının işi idi. 

Küçük oğlu Sergei Sedov, 1908’de  Viyana’da doğmuştu. Moskova’da mühendislik eğitimi almış, siyasi işlerle pek ilgili olmayan genç bir mühendisti. Rusya’da kalmak zorunda kaldı. 1935’te uydurma bir gerekçe ile tutuklandı. Sürgüne gönderildi. 1937’de sürgünde öldürüldü. Sonuçta, Troçki’nin bütün çocukları  ya ağır sağlık sorunları  nedeniyle ölmüş, ya da Stalin tarafından  bir tertiple öldürtülmüştür. 

TROÇKİ’NİN ZİYARETÇİLERİ 

Troçki’nin  Büyükada’ya geçtikten sonra  yoğun bir yazma faaliyetine giriştiğini  görüyoruz . Hayatım  ve Rus Devrimi Büyükada’da yazılmıştır. 

Türkiye’de bulunduğu  yıllarda   birçok ziyaretçisi oldu. Çoğu Avrupalı sosyalist ve  komünistlerdir. Bunların  hepsi Mustafa Kemal Türkiyesinde  gerçekleşmişti. Bazı  simalar şöyle sıralanabilir: Fransız  komünist partisi eski liderlerinden  AlbertTreint  (yenisi  doğal olarak Stalinist) diğer ziyaretçiler arasında İspanyol, ABD’li, Avusturyalı fikren kendisine yakın komünistlerin  olduğunu  ifade etmek  gerekir. 

Türk Tarih Kongresi  için, Atatürk’ün davetlisi olarak Ankara’ya gelmiş olan  Alman biyografi yazarı   Emil Ludwig  de dönüşünde İstanbul’da Troçki ile görüşmüş, izlenimlerini Living Age dergisinin 1930 sayısında  yayınlamıştır.  İngiliz İşçi Partisi  hükümetinde (Ramsey MacDonald hükümeti)  bakanlık yapan  Sydney Webb  de  ziyaretçiler  arasındaydı.   İlginç bir isim devrik  Afgan kralı Emanullah Han. O da  Troçki’yi ziyaret ederler arasında. 

Bir de Çinli var. Ling Che,  güçlü bir ihtimalle Çin komünistlerinin  anti-Stalinist  kesimine mensuptu. Çin de o dönemde  burjuva devrimcileri ile sosyalist- komünist güçler arasında ittifak söz konusu idi. Feodalizme  karşı.  Mao’nun büyük yürüyüşü ve  Çin Devrimine daha çok  zaman var. 

TROÇKİ’NİN İSTANBUL  HAYATININ DİĞER AYRINTILARI BALIKÇILIK, AV, ATIŞ TALİMLERİ

Troçki herhalde Türkiye’de bu kadar  uzun süre kalacağını tahmin etmemiştir.  Bir süre sonra Türk  hükümetinin kendisine sağladığı ikamet mahallini güvenli bulmuş olmalı ki,  balık  tutmaya, Sedef Adasında atış talimleri  yapmaya başlamış.  O yıllardan kalan resimlerde Troçki’nin tuttuğu balıkların  büyüklüğü Adalar  civarında nasıl bir  balık  verimliliği olduğunu  gösteriyor. 

Ava meraklı olan Troçki, Kartal- Küçükyalı- Alemdağ ormanları  üzerinden Ömerli’ye kadar  gitmiş. Hatta  şimdilerde Şile’nin bir köyü olan Sahilköy’e kadar ulaşmış. Akşam olmuş, şiddetli bir yağmur başlayınca,  Kızıl  Ordu  kurucusu  o gece misafir edilmiş  Sahilköy’de. Kaldığı ev ilginç:  imamın evi. 

TROÇKİ’NİN TEKNESİNİN KÜPEŞTESİNE YAPIŞAN BİR GENÇ KIZ: MİNA URGAN   

Troçki’nin  Büyükada günlerinden   hoş bir anekdot da Mina Urgan’ın “Bir Dinazor’un Hatıralarında” geçiyor.  Mina’nın     babası  ölünce, annesi  ikinci evliliğini Falih Rıfkı Atay ile yapmıştı.  Mina’yı Robert  Kolej de okutuyorlar.  Arnavutköy Amerikan Kız Kolejinde.  Behice Boran’ın sınıf arkadaşı. Yazları  adada kalıyorlar. Mina denizi çok seviyor,  küçük yaşlarından itibaren çok iyi bir yüzücü. 

Epey açılmış bir gün.  Çok da  yorulmuş, Ada açıklarında  balığa çıkmış Troçki’nin  teknesinin küpeştesine yapışmış. Silahlı güvenlik  görevlilerinden  biri silahın dipçiği ile tekneye  tutunmasını engellemiş.  Lev Bronştayn Davidoviç Troçki’de  soğuk soğuk bakarak hiç sesini  çıkarmamış. Oysa ki ben bir devrimciden  yüzmekten yorulmuş  bir genç  kızı elinden tutup tekneye çıkarmasını,  teknede dinlenmesine müsaade etmesini beklerdim. Hatta Mina İngilizce bildiğine, Troçki’de Odesa jimnasyumunda Almanca,  İngilizce  ve Fransızca  öğrendiğine göre,  ilerde Halide Edib’in    asistanı,  İngiliz  Dili ve Edebiyatı profesörü, Cahit Irgat’ının eşi olacak olan Mina Urgan ve  Troçki Büyükada açıklarında  bir balıkçı teknesinde  muhabbet etmiş olabilirlerdi. Ama olmadı. Silahlı  adamlar tarafından  korkutuldu. 

KARAKÖY’DE VAPURDA MAHSUR KALAN BİR ÖĞRENCİ: AZİZ NESİN

Bir başka beni ilgilendiren olay da,  Troçki’nin  İstanbula geldiği 1929 şubat ayında, boğazı Tuna’dan  kopup gelen buz kiteleleri doldurmuştu. 

O sırada Aziz Nesin  babası Abdülaziz Efendi ile  Heybeliada’da oturmaktadır. Annesi veremde yeni  ölmüştür. Davutpaşa  Ortaokulu’na gitmektedir. Davutpaşa Ortaokulu tadilat nedeniyle Cağaloğlu  civarına taşınmıştır. 

Her gün okula geç kalmakta ve kitaplarını alamadığı için derse kabul  edilmemektedir. Özellikle İngilizce kitabının çok pahalı olduğunu yazıyor  hatıralarında. Boğaz  buzlarla  kaplandığından  vapurlar  seferlerini yapamıyorlar. Seferler iptal ediliyor. Aziz  Nesin beş parasız  vapurda  mahsur kalıyor. Neyseki  Heybeliada’da oturan ve Arkeoloji müzesinde   çalışan  bir tanıdıkları sahip çıkıyor Aziz Nesin’e. 

O gece Şehzadebaşı  civarında bir akrabalarında kalıyorlar.  Aziz Nesin misafir oldukları  evin  kızlarının  serbest davranışlarını çok yadırgıyor. Babası Abdülaziz  Efendi’nin aşırı  tutuculuğu karşısında cumhuriyetin  “yeni hayat”  anlayışı bir ortaokul   öğrencisine tuhaf görünüyor.  

İşte böylesine şiddetli  geçen 1929 kışında, Rusya’dan  kovulmuş, Troçki, Tokatlıyan Otelinde basın toplantısı  düzenlediği  sıralarda vapur bileti parası bulmakta  zorlanan ortaokul öğrencisi Mehmet Nusret  (Aziz Nesin) Karaköy iskelesinde mahsur kalıyor.  Bir süre sonra Troçki Büyükada’ya geçecek, Aziz Nesin ise Mevlanakapıda’ki metruk köşkün bahçesine taşınana kadar Heybeliada’dan  okula gidip gelmeye devam edecektir. 

SİNEMAYA GİDİŞ: CHARLİE CHAPLIN’İN  ŞEHRİN IŞIKLARI FİLMİ 

Büyük Atatürk’ün İstanbul’da sinemaya gittiğini biliyoruz. Resimler var  ve çok değerli  bunlar. Türkiye Cumhurbaşkanı  yurttaşlarla birlikte sinemada. 30’lar Türkiyesinde. 

Troçki de İstanbul’da  bulunduğu sırada Charlie Chaplin’in “Şehrin Isıkları”  filmine gitmişti.  Filmin  gösterime girdiği sinema Artistik sineması. Troçki’nin İstanbul’da  sinemaya gitmesi, film izlemesi hatırlanmaya değer.   İnsan, Atatürk’ün , Troçki’in    film izlemeye geldiği sinemada izleyiciler arasında olmayı  hayal  ediyor doğrusu. 

DANİMARKA'YA KONFERANSA GİDIŞİ VE DÖNÜŞÜ 

Troçki’nin Türkiye’ye geldiğinden itibaren tercihen Fransa’ya gitmek istediğini  biliyoruz.  Almanya  seçeneğinin mümkün olamayacağını gelişmeler zaman için göstermişti.  Fransa’ya gidiş de o günlerin  siyasi  koşullarda  mümkün  görülmüyordu. 

Fakat 1932  yılı Aralık  ayında  aldığı  bir konferans  davetiyle Danimarka’ya gitti. Leon Sedov adına  düzenlenmiş bir pasaport ile Genç Sosyalistler Birliği’nin  davetlisi olarak Avrupa’ya gitti.   Prag gemisi ile Fransa üzerinden. Yolculuk 14-23 Kasım tarihleri  arasında sürdü. 

Kopenhag’da Bolşevik Devrimi  üzerine Almanca konferans verdikten sonra 12Aralık’ta Adria gemisi ile  İstanbul’a  döndü. Dönüşte Paris’ten Venedik’e geçti. Mussolini iktidarda ve Gramsci  hapiste olmasına rağmen  transit vizesi ile İtalya’dan geçerek Türkiye’ye döndü. 

TROÇKİ’NİN TÜRKİYE’DEN AYRILIŞI 

Troçki adada Arap İzzet Paşa  köşkünde yaşarken, üst katta yangın çıktı ve ev tahrip oldu. Başlangıçta bunun  bir suikast olabileceği  düşünülüyordu. Hizmetçi Kolyapi’nin ihtiyatsızlığından yangının çıktığı anlaşıldı. Sıcak su tesisatından. Gazetelerde Troçki’nin evrakı kamilen tahrip oldu  haberleri var. 

Bir süre Moda’da ikamet ettikten sonra  tekrar  Büyükada’da  Arap İzzet Paşa  köşküne yakın daha küçük bir ev olan Triandofilidis   köşküne geçti. Bir müddet sonra da (1933)   Türkiye’den ayrılarak Fransa’ya gitti. 

Bolşevik Devriminin önderlerinden Lev Troçki’nin  dört yıl süren Büyükada misafirliğinin hikayesi  budur.