17 ŞUBAT 1959 : GATWICK’TE DÜŞEN UÇAK
17 Şubat 1959 günü TC SEV uçağı Ankara Esenboğa’dan yola çıktı. İstanbul Yeşilköy havaalanına uğradı. Roma’da yakıt ikmali yaparak Londra Heatrow havalimanına yöneldi. Yolculuğun nedeni Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuracak olan anlaşmayı imzalamaktı. Bu küçük uçakta Başbakan Adnan Menderes, bazı bakanlar, milletvekilleri ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileri vardı.
Londra’da yoğun sis uyarısı alan kaptan pilot, Paris’e inmeyi ve bir gece orada kalmayı düşündü. Sonra vazgeçti. Londra semalarına geldiğinde sis daha da yoğunlaşmıştı. Bu nedenle Kontrol Kulesi uçağı yakınlardaki Gatwick havaalanına yönlendirdi.
Pilot havaalanına indiğini sanıyordu. Oysa ki, pist 5 km ötedeydi. Uçak, Jordon’s Wood, Newdigate, Surrey Ormanına düştü. Kanatlar ve kuyruk koptu. Geride kalan kuyruk ters döndü. Kazayı, ilk Newdigate Chaffold Çiftliği çalışanları farketti. Yakınlarda oturan Tonny ve Margaret Bailey çifti kaza mahalline hemen ulaştılar.
Menderes, uçağın kuyruk bölümünde, masa etrafında sol pencereye yakın dörtlü bir grupla oturmakta olduğundan kurtuldu. Uçağın arka kısmında oturdukları için kurtulanlar şunlardı:
Başbakan Adnan Menderes, Sakarya milletvekili Rıfat Kadızade, Çanakkale milletvekili Emin Kalafat, Afyon milletvekili Arif Demirer , Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Melih Esenbel, Özel Kalem Müdürü Şefik Fenmen.
Uçuş personelinden beşi, yolculardan dokuzu hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden isimler şunlardı: Turizm ve Basın Yayın Bakanı Server Somuncuoğlu, Başbakanlık özel kalem müdürü Muzaffer Ersü, Dışişleri Bakanlığı ikinci sekreteri İlhan Savut, Bakanlık görevlileri Mehmet Ali Görmüş ve Sedat Görmüş, Anadolu Ajansı Genel Müdürü Şerif Arzık, Akşam Gazetesi Foto muhabiri Burhan Tan, Bayındırlık Bakanı Kemal Zeytinoğlu, bakanlığın genç diplomatlarından Güner Türkmen.
KAZADAN SONRA GELİŞMELER
Kurtulanlara ilk müdahaleyi yapan bayan Margaret Bailey bir hemşire idi. Anlatılanlardan Menderes’in uzun süre şoktan çıkamadığı anlaşılıyor. Melih Esenbel’in ifadesi de Menderes’in ruh halini doğrular nitelikte.
Kazada hayatını kaybedenlerin naaşları 22 Şubat’ta Türkiye’ye getirildi. Başbakan Menderes 26’sında İstanbul’a geldi. Park Otel’de bir gece dinlendi.
Konuyla ilgili, Mehmet Ali Birand’ın, Can Dündar’ın, ve Anadolu Ajansının belgeselleri var. BBC kayıtlarında da kazaya ilişkin arşiv bilgileri bulunmakta. Menderes kazayı en hafif atlatan yolculardan biri. Melih Esenbel ile birlikte.
Belgesellerden çıkardığım sonuç şu: DışişleriBakanı Fatin Rüştü Zorlu ve basın mensupları önceden Londra’ya gitmişler. Büyükelçilik mensupları başbakan ve Türk heyetini karşılamaya hazırlanıyorlardı. Görevliler arasında İlter Türkmen de var. Kazada hayatını kaybedecek olan kardeşi Güner Türkmen heyetle birlikte Londa’ya geliyordu.
Kazadan sonra Birleşik Krallık hükümeti bütün gerekenleri yaptı. Yaralılar hastanelerde tedavi altına alındılar. Hayatını kaybedenler kimlik tespitleri yapıldıktan sonra törenle Türkiye’ye gönderildiler.
MENDERES LONDRA ANLAŞMASINI HASTANEDE İMZALIYOR
Anlaşmayı garantör üç devlet dışında (İngiltere, Türkiye, Yunanistan) iki toplum lideri de imzalayacaktı. Türkiye başbakanı Adnan Menderes, İngiltere başbakanı Harold Macmillan, Yunanistan Başbakanı Konstantin Karamanlis, Rum toplumu lideri Makarios, Türk toplumu lideri Dr. Fazıl Küçük idi bu isimler. Menderes anlaşmayı hastanede imzaladı. Bu nedenle anlaşmaya “başucu anlaşması” da denmekte. Menderes, geçmiş olsun ziyaretine gelen Makarios’u kabul etmedi. Menderes, yakın bir zamanda kendisini, EOKA ile işbirliği yapmak ve teröristlikle suçlamıştı.
Birkaç gün sonra taburcu edilen Menderes, kazadan sonra kendilerine müdahale eden Bailey ailesini ziyaret etti. Aileyi Türkiye’ye davet etti. Belgesellerde ziyaretin son samimi bir ortamda geçtiği görülüyor. Olay sonrasında Bailey ailesinin Türkiye’yi sık sık ziyaret ettiği anlaşılıyor. Kızları Türkçe konuşuyor. Bu Türkiye ilgisinin devam ettiği anlamına geliyor bence.
RUMLAR VE YUNANİSTAN AÇISINDAN KIBRIS
Birinci Dünya savaşından sonra Kıbrıs’ın Crown Colony (sömürge) olarak kabul edilmesi ada Türkleri açısından sorun yaratmıyordu. Ama Rumlar açısından sorun vardı. Onlar tarihi olarak adanın kendilerine ait olduğunu düşünüyorlardı. Türkler ve İngilizler adaya sonradan gelmiş, kendilerini boyunduruk altına almışlardı. Rumların hedefi, adayı Girit gibi Elen birliğinin bir parçası haline getirmekti.
Daha açık bir ifadeyle, adalı Türkler, İngiliz pasaportu taşımaktan hoşnuttu. Ama Rumlar değil. İngilizler 1878’den beri Osmanlı’nın yerine geçmişlerdi. Türkler açısından adada İngiliz varlığı Rumlara karşı bir güvenceydi.
Batı dünyası, Alman faşizmi tarafından ezilen Yunanistan’a karşı sempatiyle yaklaşıyordu. Yunanistan savaş yıllarında işgal altına alınmış, açlık ve yoksullukla mücadele etmek zorunda kalmıştı.
Ouchi’den beri İtalya’nın elinde bulunan Oniki Ada -müttefiklerin kararı ile-halkının Rum olması nedeniyle Yunanistan’a verildi. Faşist İtalya yenilmiş ve cezalandırılmıştı.
Kral I. Paul (Paulos) sürgünden dönmüş, iç savaş sona ermiş, serbest seçimler yapılmış, hür Dünyanın bir parçası olma yolunda komşusu Türkiye ile paralel adımlar atmaya başlamıştı.
Türkiye, DP’nin iktidara gelmesiyle birlikte, bu dünyanın içinde yer almaya çok istekli görünüyordu. İki ülkede de ideolojik renkleri birbirine çok yakın partiler iktidara gelmiş; Kuzey Atlantik İttifakına girerek aynı kampın üyesi olmuşlardı.
KIBRIS CUMHURİYETİNİ KURAN ANLAŞMALAR : LONDRA VE ZÜRİH
Zürih Anlaşması, İki ülkenin başbakanları Menderes ve Karamanlis , Dış işleri bakanları Fatin Rüştü Zorlu ve Evangelos Averof’un katıldığı müzakereler sonunda 11 Şubatta aktedildi.
Taraflar bağımsız Kıbrıs cumhuriyeti temelinde anlaşmayı kabul ettiler. Bu sonuçta Menderes ve Karamanlis’in rolü büyüktür. Karamanlis’in Menderes’e bu anlaşmayı senin hatırına kabul ediyorum dediği söylenir. Hatta başbakanlar kol saatlerini karşılıklı olarak birbirine hediye etmişlerdi. Günün hatırasına.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devlet erkleri, toplumların yönetimi üzerinde anlaşıldı. Cumhuriyet anayasası, Kıbrıs cumhurbaşkanını Rum toplumu, cumhurbaşkanı yardımcısını Türk toplumu seçecek biçimde ön görmüştü. Sistem demografik olarak azınlıkta kalan Türk toplumunun veto hakları üzerine (Rumlara güvensizlik) inşa edilmişti. Adada bulundurulacak Türk ve Yunan asker miktarı tayin edildi.
Taraflar bu yeni devletin garantörü oldular. İngiltere’yi de anlaşmaya dahil ederek Kıbrıs cumhuriyetinin kuruluş süreci birlikte başlatacaklardı. Tarih 19 Şubat, yer Londra olacaktı. Bu gelişmeler, DP basını tarafından iktidarın büyük başarısı olarak lanse ediliyor, hükümetin ekonomik başarısızlığı geri plana atılıyordu.
ENOSİS- -EOKA- MAKARİOS
İkinci Dünya Savaşı bittiğinde, Rumlar açısından 400 yıl süren Osmanlı ve İngiliz boyunduruğunun sonu artık gelmişti. Tek sorun adadaki Türk azınlık idi. 1946’da yapılan nüfus sayımında, adada, 361.199 (%80.2) Ruma karşılık, 80.540 (%19.7) Türk yaşadığı anlaşılmıştı. Bu rakamlar EOKA açısından adada homojen bir Rum toplumu yaratmaya engel değildi. Mesele etnik temizlik ile halledilebilirdi.
Türkiye’de hükümetten destek alan şiddetli bir Makarios düşmanlığı vardı. Anadolu’da eşeklere Makarios adı takılıyordu. Türkiye’de durum böyle iken, Kıbrıs Rum toplumu açısından Makarios son derece seçkin bir ruhbandı. Grivas’ın EOKA eylemlerine el altından destek verirken, Enosis’i zamana yayarak halletmeyi planlıyordu. Adanın suhuletle Yunanistan’a bağlanmasını sağlayacak bir stratejiyi savunuyordu.
KIBRIS CUMHURİYETİ’NİN ABD-NATO VESAYETİNDE KURULUŞU
Sonunda, ABD’nin gözetimi altında, NATO’nun üç üyesi İngiltere, Türkiye ve Yunanistan; adanın Türk ve Rum temsilcileri, İngiltere’nin üslerini muhafaza ederek adadan çekilmesiyle birlikte, bağımsız bir Kıbrıs cumhuriyeti kurulması üzerinde anlaştılar. Anlaşmanın altyapısını soğuk savaş ortamı belirlemişti. Bu süreçte, ABD ve NATO’nun temel belirleyici olduğunu dikkate almalıyız. Bu zorlayıcılığın yanısıra, Adanın yeni statükosunun İngitere’nin de çıkarlarını koruyor olması önemliydi.
BAŞBAKAN’IN KURTULUŞUNUN SİYASİ RANTA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ
Menderes ve Türk heyetini İngiltere’ye götüren uçağın düşmesi ve başbakanın kurtuluşuna uhrevi anlamlar yüklendi. İktidar yanlısı basın tarafından abartılarak istismar edildi.
Başbakan’ın Türkiye’ye dönüşü sırasında yapılan karşılama görüntülerinden olayın siyaseten alabildiğine istismar edildiğini çok açık bir şekilde kanıtlar nitelikte. Menderes’in kurtuluşuna Hz. İbrahim’in firavun tarafından ateşe atıldıktan sonra mucizevi kurtuluşuna benzer anlamlar atfedildi. Dönüş pekala doğrudan Ankara’ya olabilecek iken , İstanbul Yeşilköy’e inildi. İstanbul’da başbakan kurbanlar kesilerek karşılandı. Halkın coşkun ilgisi altında Menderes’i karşılayan konvoy saatler sonra kalacağı Park Otel’e ulaşabildi.
Ertesi gün, İstanbul’dan Ankara’ya trenle gitme tercih edildi. Menderes’i Ankara’ya götüren tren, geçtiği bütün istasyonlarda adeta kutsandı. Lokomotif Ankara garına ulaştığında cumhurbaşkanı Bayar ve ana muhalefet partisi başkanı İnönü de oradaydı. Metin Toker’in anlatımına göre, Bayar İsmet Paşa’yı görmezden gelirken, Menderes, kalabalık arasında İnönü’yü önce görmemiş, fark edince geri dönerek yanına gitmiş, sıcak bir karşılaşma olmuş. Metin Toker’in DP iktidarı tarafından hapse atıldığını hatırlatmak isterim bu arada.
KAZADA ÖLEN İKİ KİŞİ ÜZERİNE : TÜRKMEN VE ZEYTİNOĞLU
Kazada hayatını kaybeden iki kişi üzerine birkaç söz söylemek isterim. İlk isim Güner Türkmendir. Bakanlığa yeni intisap etmiş, genç bir diplomattı. Dışişleri bakanlarımızdan İlter Türkmen’in kardeşi ve MİT’in kurucusu Mustafa Behçet Türkmen’in oğluydu. Büyük birader Londra’da gelecek heyeti ve kendisini bekliyordu. Güner Türkmen’in bu şekilde genç yaşta hayata veda etmesini çok üzücü bulmuşumdur.
İkincisi, Bayındırlık Bakanı Kemal Zeytinoğlu’dur. Bakan, Eskişehir-Kütahya havalisinin tanınmış ailelerinden birine mensuptu. Çok iyi bir eğitim görmüş, inşaat mühendisliği doktorası yapmıştı. Anılan vilayetlerde hatırası günümüze kadar korunmaya devam etmektedir.
1957’DEN SONRA SİYASİ ORTAM
1957 seçimlerinden sonra Demokratlar baskıcı tutumlarını arttırdılar. Hatta seçimler olağan üstü koşullarda yapıldı. Siyasi partilerin sadece kapalı salon toplantılarına izin verilmişti. muhalefet partilerine ve basın mensuplarına karşı alabildiğine sert önlemler alınıyordu. Bu elbette iktidardan düşme endişesinden kaynaklanıyordu. Basın mensupları sudan bahanelerle mahkum edilmeye çalışılıyordu. Bir çok gazeteci ve dokunulmazlığı kaldırılmış milletvekili hapis cezasına çarptırılmıştı.
İktidar, devletin güvenlik kuvvetlerini, hatta orduyu halka karşı kullandı. Bir örnek: Antep’te hava kuvvetlerinin alçaktan uçurtulduğunu hatırlatmak isterim. Seçmen kütüklerinde tahrifat yapıldığı da kesindi. Bu işte partizan muhtarlar kullanılmıştı. Neticede, 1957 seçimleri tam bir eşitsizlik ortamında gerçekleştirildi. bana göre seçim şaibeli bir şekilde kazanılabildi.
Metin Toker, Hüseyin Cahit Yalçın, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Cüneyt Arcayürek hatta Ahmet Emin Yalman gibi isimler “hükümetin manevi şahsiyetini tahkir” suçlaması ile cezalandırılmışlar; mahkumiyetleri onaylanmıştı.
İktidar, başbakanın kurtuluşunu bir milli barışma şölenine dönüştürebilir, tırmanan siyasi tansiyonu düşürebilirdi. Ama tam tersini yaptı. Bu olayı bir siyasi ranta dönüştürmek için adeta seferberlik ilan etti.
DP’NİN KIBRIS MESELESİNE YAKLAŞIMI: MİLLİYETÇİ HAMASET
Kıbrıs olaylarına kadar DP’nin siyaset temaları tek parti yılları zulmü, din, anti komünizm ve CHP kodamanlarının suiistimalleri ile sınırlı idi. Şimdi buna güzel bir imkan daha eklenmiş oluyordu. Kıbrıs üzerinden muhafazakar-milliyetçi hamaset üretildi. Örneğin, üniversite gençliği MTTB mitingleriyle coşturuluyordu. Burada bir sembol düşman vardı: Makarios. Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu. Ona kara papaz deniliyordu.
1957 seçimleri bir şeyi ortaya koymuştu. Demokrat Parti artık genel oy düzeyinde çoğunluğu kaybetmişti. %48. İktidarını basit çoğunluk sistemine borçluydu. Eğer seçimlerde nispi temsil sistemi uygulansaydı, iktidardan düşebilirdi.
Bu arada önemli bir şey daha vardı. 4 Ağustos 1958 devalüasyon kararları alınmıştı. Türk Lirası ABD Doları karşısında %220 oranında değer kaybetmişti. 1950’lerin başındaki büyük kalkınma imajı şiddetli enflasyon karşısında iyice sarsılmıştı.
DP’nin kendi tabanını tahkim edecek bir meşruiyet aparatına ihtiyacı vardı. Bu da kamuoyunu milliyetçi hamaset ile meşgul edecek bir konu olmalıydı. Kıbrıs sorunu iktidar açısından tam da bu işlevi görecekti. 1974’te Ecevit de bunu denedi ama başarısız oldu.
Sonunda Demokrat Parti, Kıbrıs Türk toplumunu güçlü bir şekilde savunan iktidar partisi rolünü benimseyerek arkasındaki kitleyi konsolide etme siyasetine döndü.
6-7 EYLÜL OLAYLARININ SOLCULARA FATURA EDİLMESİ
DP, 1955’te abartılı bir operasyon denedi. 6-7 Eylül olayları iktidarın elinde patladı. Yaratılan rezalet uzun uğraşlardan sonra kısmen giderilebildi. DP, Kıbrıs Türk toplumunu Rum asıllı Türk vatandaşları üzerinde bir provakosyon deneyerek koruyabileceğini sandı. Bu Türk devlet geleneğine ve siyasi ahlaka tamamen aykırı bir tutumdu.
Enosis eylemlerine DP iktidarının 6-7 Eylül tertibi ile karşılık vermesi tam bir felaketti. Olayın arkasında hükümetin talimatıyla istihbarat örgütünün olduğu kesindi. Ancak “kantarın topuzu fena halde kaçmıştı” Kamuoyunu tatmin edecek uydurma bir formül üretmek gerekiyordu. Bu formülü bulmak hiç zor olmadı: Olaylar komünistler tarafından tertip edilmişti. Sıkıyönetim komutanlığı potansiyel suçluları ilan etmekte gecikmedi. İçlerinde Hasan İzzetin Dinamo, Asıl Bezirci, Aziz Nesin, Kemal Tahir’in de bulunduğu 60 civarında düşünce ve sanat adamı aylarca tutuklu kaldılar.
MENDERES KAZADAN SONRA NE YAPMALI İDİ?
Kazadan hafif sıyrıklarla kurtulan Dışışleri Bakanlığı genel sekreteri Melih Esenbel şöyle diyor. Menderes uçağın ön bölümünün alev aldığını görünce: “ ne haile, ne trajedi… arkadaşlar yanıyorlar. ” demiş. Evet gördüğü şey bir facia, bir trajedi idi. O bu trajediden kurtulmuştu.
Menderes bu felaketten kurtulduktan sonra, hayatın aslında pamuk ipliğine bağlı olduğunu düşünüp, siyasi tansiyonu düşürmüş olsaydı, kendisini bekleyen trajediden kurtulmuş olurdu. Ben sabık başbakan olmam diyeceğine, hayatta her an başımıza her şey gelebilir, iktidara bu kadar bağlanmamak lazım diyebilirdi. Ama maalesef öyle yapmadı.
Çok Okunanlar
Fatih'teki vahşette yeni ayrıntı ortaya çıktı
Katil Semih Çelik'in babasının ifadesi ortaya çıktı
Narin Güran cinayetinin şifresi Arif Güran'dan mı geçiyor?
Semih Çelik'le gündeme gelmişti
Narin Güran cinayetinde rapordan DNA çıktı
İkbal Uzuner ile Semih Çelik’in son görüntüleri ortaya çıktı
Dünya Sağlık Örgütü'nden Türkiye için korkutan rapor
Planı görmek için 'kâhin' olmaya gerek yok da BOP’a tamam mı devam mı?!
'Altı kurbanın vücudundan farklı parçaları kesen bir seri katil...'
Herkes onun güzelliğini konuşuyor