Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,6590
Dolar
Arrow
34,2576
İngiliz Sterlini
Arrow
45,0268
Altın
Arrow
2922,0000
BIST
Arrow
9.162

Menderes'in kurtulduğu facia ve sonrası

17 ŞUBAT 1959 : GATWICK’TE DÜŞEN UÇAK 

17 Şubat   1959 günü TC SEV  uçağı  Ankara Esenboğa’dan yola çıktı.  İstanbul Yeşilköy  havaalanına uğradı. Roma’da yakıt  ikmali yaparak  Londra Heatrow   havalimanına  yöneldi. Yolculuğun  nedeni   Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuracak olan anlaşmayı imzalamaktı. Bu küçük  uçakta Başbakan Adnan Menderes, bazı bakanlar, milletvekilleri ve Dışişleri  Bakanlığı yetkilileri  vardı. 

Londra’da yoğun sis  uyarısı  alan kaptan pilot, Paris’e inmeyi ve bir gece  orada  kalmayı  düşündü. Sonra   vazgeçti. Londra  semalarına geldiğinde  sis daha da yoğunlaşmıştı.   Bu nedenle Kontrol  Kulesi  uçağı yakınlardaki Gatwick havaalanına yönlendirdi. 

Pilot   havaalanına indiğini sanıyordu.  Oysa ki,  pist 5 km ötedeydi.  Uçak,  Jordon’s Wood, Newdigate, Surrey Ormanına  düştü.  Kanatlar  ve kuyruk koptu. Geride  kalan kuyruk ters döndü. Kazayı, ilk   Newdigate Chaffold  Çiftliği  çalışanları  farketti. Yakınlarda oturan  Tonny ve Margaret  Bailey çifti  kaza mahalline hemen  ulaştılar.

Menderes, uçağın kuyruk bölümünde,  masa etrafında sol pencereye yakın dörtlü bir grupla oturmakta olduğundan kurtuldu.  Uçağın arka kısmında  oturdukları için  kurtulanlar    şunlardı: 

Başbakan Adnan Menderes, Sakarya milletvekili Rıfat Kadızade, Çanakkale milletvekili Emin Kalafat, Afyon milletvekili Arif Demirer , Dışişleri Bakanlığı  Genel  Sekreteri Melih Esenbel, Özel Kalem  Müdürü Şefik Fenmen. 

Uçuş personelinden  beşi,  yolculardan dokuzu  hayatını kaybetti. Hayatını  kaybeden  isimler şunlardı: Turizm ve Basın Yayın Bakanı  Server Somuncuoğlu,   Başbakanlık özel kalem  müdürü Muzaffer Ersü, Dışişleri Bakanlığı  ikinci  sekreteri İlhan Savut, Bakanlık  görevlileri Mehmet  Ali Görmüş ve Sedat   Görmüş,   Anadolu Ajansı Genel  Müdürü Şerif Arzık, Akşam Gazetesi Foto muhabiri Burhan Tan, Bayındırlık Bakanı Kemal Zeytinoğlu,  bakanlığın  genç diplomatlarından  Güner  Türkmen.   

KAZADAN SONRA  GELİŞMELER  

Kurtulanlara ilk müdahaleyi yapan  bayan Margaret Bailey  bir  hemşire idi. Anlatılanlardan  Menderes’in  uzun süre şoktan çıkamadığı anlaşılıyor. Melih  Esenbel’in  ifadesi  de    Menderes’in ruh halini  doğrular  nitelikte. 

Kazada  hayatını  kaybedenlerin naaşları 22 Şubat’ta Türkiye’ye getirildi.  Başbakan Menderes  26’sında İstanbul’a geldi.   Park  Otel’de bir gece dinlendi. 

Konuyla ilgili, Mehmet Ali Birand’ın, Can Dündar’ın, ve Anadolu Ajansının  belgeselleri  var. BBC kayıtlarında da kazaya ilişkin  arşiv bilgileri  bulunmakta.   Menderes kazayı en hafif  atlatan yolculardan biri. Melih Esenbel ile birlikte.  

Belgesellerden çıkardığım sonuç  şu:  DışişleriBakanı Fatin Rüştü Zorlu ve basın mensupları  önceden  Londra’ya gitmişler. Büyükelçilik mensupları  başbakan ve Türk  heyetini   karşılamaya hazırlanıyorlardı.  Görevliler arasında İlter Türkmen de  var.   Kazada hayatını  kaybedecek olan  kardeşi Güner Türkmen  heyetle birlikte  Londa’ya geliyordu.

Kazadan sonra Birleşik Krallık  hükümeti  bütün gerekenleri yaptı. Yaralılar    hastanelerde  tedavi altına alındılar.  Hayatını  kaybedenler kimlik tespitleri  yapıldıktan sonra törenle Türkiye’ye gönderildiler. 

MENDERES LONDRA ANLAŞMASINI   HASTANEDE  İMZALIYOR 

Anlaşmayı garantör üç  devlet dışında (İngiltere, Türkiye, Yunanistan)  iki toplum  lideri de imzalayacaktı.  Türkiye   başbakanı  Adnan Menderes, İngiltere başbakanı Harold Macmillan, Yunanistan Başbakanı Konstantin Karamanlis, Rum toplumu  lideri Makarios, Türk toplumu  lideri Dr. Fazıl Küçük idi bu isimler.  Menderes anlaşmayı hastanede imzaladı.  Bu nedenle anlaşmaya “başucu anlaşması” da denmekte. Menderes, geçmiş olsun ziyaretine  gelen  Makarios’u  kabul etmedi.  Menderes, yakın bir zamanda kendisini, EOKA  ile işbirliği yapmak ve teröristlikle suçlamıştı. 

Birkaç gün sonra taburcu edilen Menderes,  kazadan  sonra kendilerine müdahale eden Bailey  ailesini  ziyaret etti.  Aileyi Türkiye’ye davet etti.   Belgesellerde  ziyaretin   son   samimi bir ortamda  geçtiği görülüyor.   Olay sonrasında   Bailey  ailesinin   Türkiye’yi sık sık ziyaret ettiği anlaşılıyor. Kızları   Türkçe konuşuyor. Bu Türkiye ilgisinin  devam  ettiği anlamına geliyor bence. 

RUMLAR VE YUNANİSTAN  AÇISINDAN  KIBRIS 

Birinci Dünya savaşından sonra Kıbrıs’ın  Crown  Colony  (sömürge) olarak kabul edilmesi ada  Türkleri açısından  sorun  yaratmıyordu. Ama Rumlar  açısından sorun vardı. Onlar tarihi  olarak  adanın kendilerine ait olduğunu düşünüyorlardı. Türkler ve İngilizler adaya sonradan gelmiş,  kendilerini  boyunduruk  altına almışlardı.   Rumların  hedefi, adayı Girit gibi Elen birliğinin   bir parçası haline getirmekti. 

Daha açık bir ifadeyle,  adalı Türkler,  İngiliz  pasaportu taşımaktan  hoşnuttu.  Ama Rumlar değil.  İngilizler  1878’den   beri  Osmanlı’nın   yerine geçmişlerdi. Türkler açısından adada İngiliz varlığı Rumlara karşı bir  güvenceydi. 

Batı  dünyası, Alman faşizmi tarafından ezilen Yunanistan’a karşı  sempatiyle yaklaşıyordu.  Yunanistan   savaş yıllarında işgal  altına alınmış,  açlık ve yoksullukla mücadele etmek zorunda kalmıştı. 

Ouchi’den beri İtalya’nın  elinde bulunan  Oniki  Ada -müttefiklerin kararı ile-halkının  Rum olması  nedeniyle Yunanistan’a  verildi.  Faşist İtalya yenilmiş ve cezalandırılmıştı.   

Kral I. Paul (Paulos) sürgünden dönmüş, iç    savaş sona  ermiş,  serbest  seçimler yapılmış, hür Dünyanın  bir parçası olma yolunda  komşusu Türkiye ile paralel  adımlar atmaya başlamıştı. 

Türkiye, DP’nin  iktidara  gelmesiyle  birlikte, bu  dünyanın içinde yer almaya çok istekli görünüyordu. İki ülkede de ideolojik renkleri  birbirine çok  yakın  partiler  iktidara  gelmiş; Kuzey Atlantik İttifakına  girerek aynı kampın üyesi olmuşlardı. 

  

KIBRIS  CUMHURİYETİNİ KURAN ANLAŞMALAR : LONDRA VE ZÜRİH 

Zürih Anlaşması, İki ülkenin başbakanları Menderes ve Karamanlis , Dış işleri bakanları  Fatin Rüştü Zorlu ve  Evangelos Averof’un  katıldığı müzakereler sonunda 11 Şubatta  aktedildi. 

Taraflar   bağımsız   Kıbrıs cumhuriyeti    temelinde  anlaşmayı  kabul ettiler.  Bu sonuçta Menderes  ve  Karamanlis’in rolü  büyüktür. Karamanlis’in  Menderes’e bu anlaşmayı senin  hatırına kabul ediyorum dediği söylenir.  Hatta  başbakanlar  kol  saatlerini karşılıklı olarak birbirine hediye etmişlerdi. Günün hatırasına. 

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devlet erkleri, toplumların yönetimi  üzerinde anlaşıldı. Cumhuriyet   anayasası,  Kıbrıs cumhurbaşkanını  Rum toplumu,   cumhurbaşkanı yardımcısını Türk toplumu seçecek  biçimde  ön görmüştü.  Sistem  demografik olarak azınlıkta kalan Türk toplumunun  veto  hakları üzerine (Rumlara güvensizlik)  inşa edilmişti. Adada  bulundurulacak  Türk ve Yunan asker miktarı  tayin edildi. 

Taraflar bu  yeni devletin garantörü oldular. İngiltere’yi  de   anlaşmaya dahil ederek Kıbrıs cumhuriyetinin  kuruluş süreci birlikte başlatacaklardı.   Tarih 19 Şubat, yer Londra olacaktı. Bu gelişmeler, DP basını tarafından  iktidarın büyük başarısı  olarak  lanse ediliyor,   hükümetin  ekonomik  başarısızlığı   geri plana  atılıyordu. 

ENOSİS- -EOKA- MAKARİOS 

İkinci Dünya Savaşı  bittiğinde, Rumlar açısından 400 yıl süren Osmanlı ve İngiliz  boyunduruğunun  sonu artık gelmişti. Tek sorun adadaki  Türk azınlık idi.  1946’da    yapılan nüfus  sayımında, adada, 361.199 (%80.2)  Ruma karşılık, 80.540 (%19.7) Türk yaşadığı anlaşılmıştı.  Bu rakamlar EOKA açısından adada   homojen bir Rum toplumu yaratmaya engel değildi.  Mesele etnik temizlik ile  halledilebilirdi.  

Türkiye’de  hükümetten destek alan şiddetli bir Makarios düşmanlığı vardı. Anadolu’da eşeklere Makarios adı takılıyordu.  Türkiye’de durum  böyle iken, Kıbrıs Rum  toplumu açısından Makarios  son derece  seçkin bir ruhbandı. Grivas’ın   EOKA  eylemlerine el altından destek verirken,    Enosis’i  zamana yayarak  halletmeyi  planlıyordu. Adanın  suhuletle  Yunanistan’a bağlanmasını  sağlayacak bir   stratejiyi savunuyordu.

KIBRIS CUMHURİYETİ’NİN   ABD-NATO VESAYETİNDE KURULUŞU 

Sonunda,   ABD’nin  gözetimi  altında,  NATO’nun üç üyesi  İngiltere, Türkiye  ve Yunanistan;  adanın   Türk  ve Rum  temsilcileri, İngiltere’nin üslerini  muhafaza ederek adadan  çekilmesiyle birlikte, bağımsız   bir Kıbrıs cumhuriyeti  kurulması  üzerinde anlaştılar. Anlaşmanın altyapısını   soğuk savaş ortamı belirlemişti.   Bu süreçte, ABD  ve  NATO’nun temel  belirleyici olduğunu  dikkate almalıyız.  Bu zorlayıcılığın  yanısıra, Adanın   yeni statükosunun   İngitere’nin de  çıkarlarını  koruyor olması önemliydi.  

BAŞBAKAN’IN  KURTULUŞUNUN SİYASİ  RANTA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ  

Menderes  ve Türk  heyetini İngiltere’ye götüren uçağın  düşmesi    ve başbakanın  kurtuluşuna uhrevi anlamlar yüklendi.   İktidar  yanlısı basın tarafından  abartılarak  istismar edildi. 

Başbakan’ın  Türkiye’ye dönüşü sırasında yapılan  karşılama görüntülerinden olayın siyaseten alabildiğine istismar edildiğini   çok açık bir şekilde kanıtlar nitelikte. Menderes’in  kurtuluşuna  Hz. İbrahim’in  firavun tarafından ateşe atıldıktan sonra mucizevi kurtuluşuna benzer anlamlar   atfedildi. Dönüş pekala  doğrudan  Ankara’ya   olabilecek iken , İstanbul Yeşilköy’e inildi.   İstanbul’da  başbakan  kurbanlar kesilerek karşılandı. Halkın coşkun ilgisi altında Menderes’i karşılayan   konvoy saatler sonra kalacağı Park Otel’e  ulaşabildi.  

Ertesi gün, İstanbul’dan Ankara’ya trenle gitme  tercih edildi.  Menderes’i  Ankara’ya götüren tren,  geçtiği bütün  istasyonlarda adeta kutsandı.   Lokomotif  Ankara garına  ulaştığında cumhurbaşkanı Bayar ve   ana  muhalefet  partisi  başkanı  İnönü de oradaydı. Metin Toker’in anlatımına göre, Bayar İsmet Paşa’yı görmezden  gelirken,  Menderes, kalabalık  arasında İnönü’yü  önce görmemiş, fark edince  geri dönerek yanına gitmiş, sıcak bir  karşılaşma  olmuş. Metin Toker’in  DP iktidarı  tarafından  hapse  atıldığını hatırlatmak isterim bu arada.  

KAZADA ÖLEN  İKİ KİŞİ  ÜZERİNE : TÜRKMEN VE ZEYTİNOĞLU 

Kazada hayatını kaybeden  iki kişi  üzerine birkaç  söz söylemek isterim.   İlk isim Güner Türkmendir. Bakanlığa yeni intisap etmiş,  genç bir diplomattı. Dışişleri bakanlarımızdan İlter  Türkmen’in kardeşi ve MİT’in kurucusu  Mustafa Behçet Türkmen’in  oğluydu. Büyük birader Londra’da  gelecek heyeti  ve  kendisini bekliyordu.   Güner Türkmen’in  bu şekilde genç yaşta hayata  veda etmesini  çok  üzücü  bulmuşumdur. 

İkincisi, Bayındırlık  Bakanı Kemal Zeytinoğlu’dur.  Bakan, Eskişehir-Kütahya   havalisinin  tanınmış  ailelerinden birine mensuptu. Çok iyi bir  eğitim görmüş,   inşaat mühendisliği doktorası  yapmıştı. Anılan  vilayetlerde   hatırası  günümüze kadar  korunmaya  devam etmektedir. 

1957’DEN SONRA SİYASİ  ORTAM 

1957 seçimlerinden sonra Demokratlar  baskıcı  tutumlarını  arttırdılar.   Hatta   seçimler  olağan üstü koşullarda yapıldı. Siyasi  partilerin  sadece  kapalı salon  toplantılarına  izin  verilmişti.  muhalefet partilerine ve  basın mensuplarına karşı  alabildiğine  sert önlemler alınıyordu. Bu elbette  iktidardan düşme endişesinden  kaynaklanıyordu.  Basın  mensupları sudan  bahanelerle mahkum edilmeye   çalışılıyordu. Bir çok gazeteci ve  dokunulmazlığı  kaldırılmış milletvekili   hapis cezasına çarptırılmıştı.  

İktidar, devletin güvenlik  kuvvetlerini,  hatta orduyu  halka  karşı kullandı. Bir örnek: Antep’te hava kuvvetlerinin  alçaktan uçurtulduğunu hatırlatmak isterim. Seçmen kütüklerinde tahrifat yapıldığı  da   kesindi. Bu işte  partizan muhtarlar  kullanılmıştı. Neticede,  1957  seçimleri  tam bir eşitsizlik  ortamında gerçekleştirildi. bana  göre seçim şaibeli  bir şekilde  kazanılabildi. 

Metin Toker, Hüseyin Cahit Yalçın,  Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Cüneyt Arcayürek  hatta Ahmet Emin Yalman  gibi isimler “hükümetin manevi şahsiyetini tahkir”  suçlaması ile cezalandırılmışlar;  mahkumiyetleri onaylanmıştı. 

İktidar,     başbakanın  kurtuluşunu  bir milli  barışma  şölenine  dönüştürebilir,   tırmanan  siyasi tansiyonu  düşürebilirdi.   Ama tam tersini yaptı. Bu olayı  bir siyasi  ranta  dönüştürmek için adeta seferberlik ilan etti. 

DP’NİN  KIBRIS  MESELESİNE  YAKLAŞIMI:   MİLLİYETÇİ HAMASET 

Kıbrıs olaylarına kadar  DP’nin  siyaset  temaları  tek parti yılları  zulmü, din, anti komünizm  ve   CHP kodamanlarının  suiistimalleri  ile sınırlı idi.   Şimdi buna  güzel bir imkan daha  eklenmiş oluyordu. Kıbrıs üzerinden muhafazakar-milliyetçi  hamaset üretildi.  Örneğin,  üniversite gençliği     MTTB mitingleriyle coşturuluyordu. Burada bir sembol  düşman  vardı:  Makarios.   Kıbrıs Rum Ortodoks  Kilisesi Başpiskoposu. Ona kara  papaz deniliyordu. 

1957 seçimleri  bir  şeyi ortaya koymuştu.  Demokrat  Parti  artık genel oy düzeyinde   çoğunluğu kaybetmişti. %48. İktidarını   basit çoğunluk sistemine borçluydu. Eğer  seçimlerde  nispi temsil sistemi uygulansaydı, iktidardan düşebilirdi.  

Bu arada önemli bir şey daha vardı. 4 Ağustos 1958   devalüasyon    kararları  alınmıştı.  Türk Lirası  ABD Doları karşısında %220   oranında  değer kaybetmişti.  1950’lerin  başındaki büyük kalkınma imajı  şiddetli enflasyon karşısında  iyice sarsılmıştı. 

DP’nin  kendi tabanını tahkim edecek bir  meşruiyet aparatına ihtiyacı vardı.  Bu da kamuoyunu milliyetçi hamaset ile meşgul edecek bir konu olmalıydı. Kıbrıs sorunu  iktidar açısından  tam da bu işlevi görecekti. 1974’te Ecevit de bunu denedi  ama başarısız  oldu. 

Sonunda  Demokrat Parti, Kıbrıs Türk toplumunu güçlü bir şekilde savunan iktidar  partisi rolünü   benimseyerek  arkasındaki kitleyi konsolide etme  siyasetine  döndü. 

6-7   EYLÜL OLAYLARININ SOLCULARA FATURA EDİLMESİ 

DP, 1955’te   abartılı  bir operasyon  denedi.  6-7 Eylül olayları iktidarın elinde patladı. Yaratılan  rezalet uzun uğraşlardan sonra kısmen  giderilebildi.  DP,  Kıbrıs Türk toplumunu Rum asıllı  Türk vatandaşları üzerinde bir provakosyon  deneyerek koruyabileceğini sandı. Bu  Türk devlet geleneğine ve siyasi ahlaka  tamamen aykırı  bir tutumdu. 

Enosis  eylemlerine DP iktidarının 6-7  Eylül tertibi  ile karşılık vermesi  tam bir  felaketti.  Olayın arkasında  hükümetin talimatıyla istihbarat  örgütünün  olduğu   kesindi.   Ancak  “kantarın topuzu  fena halde kaçmıştı” Kamuoyunu  tatmin edecek uydurma bir formül  üretmek gerekiyordu. Bu  formülü bulmak  hiç  zor olmadı:  Olaylar komünistler  tarafından  tertip edilmişti. Sıkıyönetim   komutanlığı potansiyel suçluları ilan etmekte  gecikmedi. İçlerinde Hasan İzzetin Dinamo, Asıl Bezirci,  Aziz Nesin,  Kemal Tahir’in de bulunduğu  60 civarında  düşünce ve sanat  adamı aylarca  tutuklu  kaldılar. 

MENDERES  KAZADAN SONRA  NE YAPMALI İDİ?

Kazadan  hafif  sıyrıklarla kurtulan  Dışışleri Bakanlığı  genel sekreteri Melih Esenbel   şöyle diyor. Menderes uçağın  ön bölümünün  alev aldığını  görünce: “ ne haile, ne  trajedi… arkadaşlar yanıyorlar. ” demiş.   Evet  gördüğü şey   bir facia,  bir trajedi idi.  O bu trajediden kurtulmuştu. 

Menderes    bu felaketten  kurtulduktan   sonra, hayatın aslında    pamuk ipliğine   bağlı olduğunu düşünüp,   siyasi tansiyonu  düşürmüş olsaydı, kendisini bekleyen trajediden  kurtulmuş olurdu. Ben  sabık başbakan olmam  diyeceğine,  hayatta  her an başımıza  her şey  gelebilir, iktidara bu kadar bağlanmamak  lazım  diyebilirdi.  Ama maalesef  öyle yapmadı.