Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
40,9439
Dolar
Arrow
37,9417
İngiliz Sterlini
Arrow
49,0201
Altın
Arrow
3799,0000
BIST
Arrow
9.659

Atatürk’ün devlet adamlığı

1919 yılının 15 Mayısında Yunanlılar Emperyalistlerin desteğiyle İzmir’e çıkmışlar, ilerleyen zamanlarda İzmir’den, Afyon’a, Bursa’ya, Kütahya’ya kadar masum Türk halkına türlü katliamlar ve her türlü taciz ve tecavüzde bulunmuşlardı.

Bunun akabinde de Atatürk Samsun’a çıkmış ve bir Kurtuluş Savaşı başlatmıştı.

Detaylara girmeden,

Kurtuluş Savaşı kazanıldı ve Yunan Başkomutan General Trikopis Uşak civarında yakalandı ve esir alındı. Uşak yanıyordu. Sadece Uşak değil, Yunanlılar giderken bütün şehirleri yakıyor, yakalayabildiği halkı katletmeye devam ediyorlardı. Meydanlarda kalan iki milletin askerleri de birbirleri ile kılıç kılıca, boğaz boğaza savaş halindeydi.

Dumlupınar, Afyon ovası, Akçaşar, Allıhan’dan tutun da, her yer kan gölüydü.

İşte böylesine mahşeri bir ortamda yakalanan Trikopis 3 Eylül 1922 akşamı Dumlupınar’dan Uşak’a gelen Mustafa Kemal’in huzuruna çıkarıldı. Trikopis korku içerisindeydi. Çünkü Mustafa Kemal’i kamuoyunda hep kötü tanıtmışlardı. 

Elleri titriyordu.

Kesin sorguya çekilecek, belki işkence görecek, kim bilir, çocukluğundan beridir “barbar” diye duyduğu Türkler tarafından belki de acımasızca öldürülecekti. Uluslararası yasalara göre teslim olan askerlere farklı muamele yapılmalıydı ama, bu hengamede o yasaları kim dinlerdi.

 Yunan Başkomutan General Trikopis yanındaki General Diyenis ile birlikte Türk askerlerinin arasında çadırdan içeri girdi. Mustafa Kemal Paşa ile göz göze geldi. İlk defa görüyordu. Mustafa Kemal’in yanında İsmet Paşa ve Fevzi Paşalar da vardı.

İsmet Paşa kendisi ile hiç konuşmadı. Fevzi Paşa da sanki bir Buda heykeli gibi sessiz ve sakindi. Ama gözlerindeki öfkeyi belli etmemeye çalışıyordu.

Ama Mustafa Kemal bambaşkaydı.

Sakindi. Ortamın en hakim karakteriydi. Trikopis’i ve Diyenis’i bir devlet adamına yakışır bir şekilde kabul etti. Saygıyla Trikopis’e elini uzattı. Alelade bir el sıkışından ziyade uzun uzun tokalaştı.

- “Oturun general, yorulmuş olacaksınız” diye yer gösterdi. 

Trikopis şaşkındı. Mustafa Kemal’e hayranlıkla bakıyordu. Mustafa Kemal onu sakinleştirmek için;

-“Üzülmeyin. Siz görevinizi yaptınız. Askerlikte yenilmek de var. Napolyon da esir olmuştu. Artık misafirimizsiniz. Yakında her şey düzelecektir. Buyurun, dinlenin.” diyerek sigara tabakasını uzattı. Ve kahve ikram etti.

Trikopis hiç böylesi bir muamele beklemiyordu.

Ayrıca, Mustafa Kemal 41 yaşındaydı. Trikopis ise 54 yaşını devirmek üzereydi. Bu durum karşısında Trikopis şu sözleri söylemekten kendisini alamadı;

 -“Ben sizin bu kadar genç olduğunuzu bilmiyordum General.”

Öncelikle söyleyeyim, 

Hiç kimsenin kişiliği, karakteri ve devlet adamlığı ve hâttâ başarısı Atatürk ile kıyaslanamaz ama, aradan 100 yıl geçmiş, “devlet adamlılığı” bu kadar mı yerlerde olur.

Geçenlerde ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’i ayağına çağırdı ve tüm dünya kamuoyu önünde küçük düşürücü sözler söyledi.

Kendi ülkesine gelen bir devlet Başkanına “Bize ne hissedeceğimizi söyleme. Ne hissedeceğimizi bize dikte edecek konumda değilsin” dedi. Zelenskiy ise “Cevap verebilir miyim?” diye izin istedi ama  Trump izin vermedi. “Hayır. Çok konuştun” diye azarladı.

Emperyalistlere ve Emperyalistlerin gönüllü uşağı olan Zelenskiy gibilerine kalınca dünya, sonuç bu oluyor.

Yunan başkomutanı Trikopis daha sonra Atatürk’e ve onun davasına hep saygı duydu. 

Çanakkale’de burun buruna savaştığı İngiliz General William Birdwood, 10 Kasımda Atatürk’ün cenazesine geldi ve katafalkı önünden geçerken sakat ayağına rağmen ayağa kalkıp saygı duruşunda bulundu. Asker selamı verdi.

Bir İtalyan radyosu ise Atatürk öldüğünde “Büyük İskender, Sezar, Napolyon ayağa kalkınız, büyüğünüz geliyor” diye anons geçmiştir mikrofondan.

Eee ne diyelim.

Atatürk gitti, asalet, karizma ve devlet adamlığı da bitti arkadaş. Yaşar Kemal’in dediği gibi; 

“O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler…”