Sırrı Süreyya Önder geçmişten kıssalar aktarmayı, hikâyeler anlatmayı pek sever. Nüktedan bir dili vardır, o kısacık anlatıdan çarpıcı sonuçlar çıkarmamızı ister sanki. Hakkını yemeyelim, çoğu zamanda öyle olur. Misal bir yazısında Hz. Hüseyin’in Kerbela’ya giderken yolda şair Ferezdak ile karşılaşmasını aktarır bize. Ferezdak Hüseyin’e “Kufe’lilere güvenme onların dili Ali söyle gözleri Muaviye bakar” der. Anlamak isteyen için oldukça çarpıcı bir anekdot tabi. Acaba Önder’in payına bu anekdottan bir şeyler düşer mi, tartışmak gerek. Anlatıyı bugüne taşırsak kimlerin dili Ali söyler, kimler Muaviye bakar; kimler aynı anda hem Muaviye siyaseti ile gündemi belirler, hem “Ali” dili ile konuşur. Eminim bugünün olayları da yarına kıssalar, anlatılar şeklinde taşınacaktır.
Son dönemde Devlet Bahçeli’ye dizilen methiyeler tarihsel kıssaların biri olabilir, zira Bahçeli önemli bir figür; sıradan bir yapının başkanı ya da yöneticisi değil; tarihsel belleği, eylemleri, ideolojisi olan bir partinin genel başkanı. Doğal olarak şahsı hakkında dile getirilen o sözlerden partisi de payını alacaktır. Genel Başkanlar partilerini temsil eder, onun dilinde varlık bulurlar.
Sırrı Süreyya Önder’den, Selahattin Demirtaş’a ve Yılmaz Erdoğan’a kadar bugünlerde pek çok isim Devlet Bahçeli’ye ne kadar değerli ve önemli biri olduğunu hatırlatıyor, kendisine teşekkürlerini bildiriyorlar. Sırrı Süreyya Bahçeli’nin ne kadar asil ve zarif biri olduğunu açıklıyor mikrofonlara, Ağbilerinden Ş harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi öğrenen Yılmaz Erdoğan teşekkürlerini iletiyor Milliyetçi Hareket Partisi liderine ve nihai olarak Demirtaş uzun ömürler diliyor Devlet Bahçeli’ye.
Ortada bugün ayrıntılarını ve sonuçlarını bilemediğimiz bir süreç yaşandığı aşikar ve fakat bütün bir tarihi, belleği silerek toplumsal gerçekliği adeta yok sayarak Bahçeli’ye dönük bu övgü dolu söylemleri “normal” mı karşılayalım, Siyaset mi diyelim şimdi olan bitene? Öyle bir hava estiriliyor ki, bildiğimiz MHP Genel Başkanından ve dolayısıyla onun temsil ettiği gelenekten değil de, Kanarya Sevenler Derneği başkanından bahsediliyor sanki. Onun ne kadar zarif ve asil biri olduğu söyleniyor. Oysa bugün Türkiye tarihini araladığımızda, kanlı olayların, sokak çatışmalarının, faili meçhullerin tam odağında yer aldığı öne sürülen bir parti var karşımızda. Üstelik bu sadece iddialar düzeyinde kalan bir durum da değil. Bakın çok eskilere gitmeye gerek yok, Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş, Sinan Ateş'in kendisine "İzzet Ulvi Yönter ve Semih Yalçın beni öldürtmek için Olcay Kılavuz’a ve Ahmet Yiğit Yıldırım’a talimat vermiş. Kiralık katil arıyorlarmış" dediğini söylemedi mi? Bahsettiği bütün bu isimler o asil insanın partisinin üst kadrolarında yer bulan isimler değil mi? Düşünün dışarından birisi değil Ülkü Ocakları Başkanlığı yapmış biri katledilmeden önce eşine söylüyor bu sözleri.
Devam edelim.
Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından bir süre sonra MHP- DSP ortaklığı gündeme gelmişken “bu ortaklığa dair kuşkularım var” deyip MHP’ye dönük olarak şu sözleri sarf eden Rahşan Ecevit değil miydi: "Çocukları, gençleri örgütlediler, baskı altına aldılar, hatta silahlandırdılar. 'Ya bizden olacaksın ya canından dediler. Yıllarca sayısız can yaktılar, canlar aldılar. Bunların acısını unutmak kolay mı?”
Akabinde sözlerini şöyle sürdürür Ecevit:
"Normal olarak bir siyasi parti, sosyal ve ekonomik açıdan topluma ferahlık getirmek amacıyla kurulur, çalışmaları ve görüş ayrılıklarını buna dayandırır. Ama 'Biz Asena adlı kurttan üredik, Orta Asya'dan buralara geldik, bu ülkede egemenlik bizim hakkımızdır' iddiasıyla, üstelik de kaba kuvvetle siyaset yapmaya kalkışanlar, ne demokratik anlamda 'parti' sayılabilir ne de milli birliği güçlendirebilirler.”
Malum parti ve geleneği ile ilgili daha çok örnek verilebilir. Hatırlayalım bir zamanlar Erdoğan bile kendilerine “ırkçılık yaptınız, kavmiyetçilik, kabilecelik yaptınız. Şeytani olan anlayışa hizmet ettiniz” demiyor muydu? Bahçeli’nin onlara verdiği yanıt ise şurada dursun. Elinde urgan sallayıp, Demirtaş’a terörist diyenler, köşe başlarında pusu kurup gazetecileri, yazarları darp edenler kimlerdi?
Ne yapalım şimdi her zaman olduğu gibi hafızamızı, tarihimizi, yaşanan bütün acıları ve çatışmaları, işlenen suçları unutup, artık düzen siyasetinin en kanıksanmış argümanı haline gelen “dün dündür, bugün bugündür” söylemiyle mi yola devam edelim? Oysa ne geride kalan bir dün var, ne de sağlıklı, haysiyetli, erdemli biçimde yaşanan bugün var. Aksi olsa yaşadığımız zaman itibariyle Türkiye’nin demokrasi dinamikleri çalışır, türlü baskı ve politikalarla halka gözdağı verilmez, hukuk yalnızca muhaliflere değil kendilerine de uygulanırdı. Kanun Hükmündeki kararnameler fermanlara, fetvalara dönüşmez, ucube bir başkanlık sistemi ile yönetilmezdik. Fakat kime ne söylüyoruz: Terörle iltisaklı olduğu öne sürülerek görevden alınan Ahmet Türk, “terör damgasıyla” resmi heyet içerisinde yer alıyor. Eşiğin öte yanı terör, bu tarafı müzakereci öyle mi anlayalım? Zerre miskal düşünmeden bu süreci olağan mı karşılayalım?
Eşik deyince yine tarihe gitmek gerekiyor. Bugün sonuçlarını iyiden iyiye hissettiğimiz başkanlık sistemi ve Anayasa tartışmaları bağlamında 2015 yılında şöyle söylemişti Erdoğan: "400 milletvekilini verin ve bu iş huzur içinde çözülsün" Huzur mu, o günden bugüne kendilerini arar dururuz. Konumuz bu değil lakin. Mesele o “huzur” söyleminin arkasında yatan politika ve stratejiler. Zaten aranan kanın huzur olmadığı, tek adamlık, mutlak güç olduğu gün gibi aşikardı. Onun için aynı günlerde Selahattin Demirtaş da Erdoğan’a “seni başkan yaptırmayacağız” diyordu. Oradan, kendisine uzun ömür dileyen bir noktaya gelmek elbet konuşulmalıdır. Ve bu aşamada Türkiye demokrasi güçleri, memleketin belleği, haksızlığa ve zulme hala maruz kalanlar açıklama bekleyecektir. Yolsuzluk raporlarından, hukuk gasplarına, açlık ve sefalet koşullarından, nepotizme kadar ülke en kötü günlerinden birini yaşarken, hangi saikle iktidar ve ortağına böyle temennilerde bulunacağız? Böyle mi barış, huzur ve güven gelecek ülkeye? Böyle mi aidiyetimiz pekişecek memlekete? İzah ve izan ile duymak istiyoruz.
Maksat barış ise bugün niye gözaltılar, tutuklamalar rutin bir uygulamaya dönüştü, niçin ifade ve düşünce hürriyeti tehdit altında, niçin halk olarak özgürlük değil de zehir soluyoruz. Bu soruların cevabı yoksa, barış adına bir umut da yoktur. O vakit maksat barış değilse, ihtiyaç duyulan ittifakın büyütülmesi, otoriter yapının güçlendirilmesi, gelişen yeni koşullara göre müttefik siyasetinin yeniden dizayn edilmesidir. En azından iç siyasette istenen budur.
Huzur deyince şunu da aktarmak isterim ki, AKP siyasetinin huzurla, demokrasi ve insan haklarıyla kurduğu ilişkinin esasta ne olduğunu en iyi yazanlardan biri de geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz Profesör Kadir Cangızbay idi. Tarihsel belleğimizi diri tutmak açısından hocanın yazıları çok kıymetlidir. Tavsiye ederim. Örneğin bir yazısında ülkenin içinde bulunduğu duruma dair şunları söylemişti: “…insanların ruhuna dehşet salıp, yapacağını yapamaz, söyleyeceğini söyleyemez, yazacağını yazamaz, kısacası beşerî anlamda mefluç/felce uğramış hâle getirip tırsıtmak/yıdırmak/sindirmek üzere: Bırakın sade vatandaşı, on binlerce polisi, yargıcı, savcıyı bir gecede sürgüne gönderen, görevden alan ve de içeri attıran, kar-kış, tedavi gören hasta eşi-yakını, okuyan çocuğu var vb… demeden.”
Sonuç mu?
Yapmayın.
Bu ülkenin hafızasını, belleğini, değerlerini iğdiş etmeyin, kendi içinde çürümüş bir yapıyı, makyajla, ambalajla kapatmaya çalışmayın. İnsanlığı ve hak mücadelesini bugüne getiren ve yaşatan kadim değerlerdir, anın içinde yapılan pazarlıklar ve sözüm ona yapılan anlaşmalar değil.
Kaş yaparken göz çıkarmayın, bir derde çözüm ararken, bin dert açmayın bu ülkeye. Her şey hepimizin gözü önünde yaşanıyor. Memleket yoksulluktan, hukuksuzluktan, sömürüden feryad ederken, kör sağır olup, asaletten, zarafetten, doğum günü temalı mesajlardan bahsetmeyin. Söyleyeceğiniz bir söz varsa yine söyleyin, gideceğiniz bir yol varsa yine yürüyün. Fakat ağaçla ilgilenirken ormanı gözden kaçırmayın, dünü ve yarını ile toplumsal hakikate yüz çevirmeyin.
Kelimeleri de, ülkenin ruhunu da, geleceğini de incitmeyin.
Çok Okunanlar

Ferhat Göçer'den çarpıcı Volkan Konak açıklaması: 'Defalarca uyardım...'

Bir kare fotoğrafın faturası...

Kemal Kılıçdaroğlu'ndan olağanüstü kurultay açıklaması! Aday olacak mı?

Gelinim Mutfakta 1 Nisan Salı puan durumu: Bugün çeyrek altını kim aldı?

Reyting sonuçları açıklandı! 31 Mart Pazartesi günü en çok izlenen yapım ne oldu

Allah Sayıştay'dan razı olsun, iyi ki var

İmamoğlu'nun tutuklanması seçim sonuçlarını etkiledi

Volkan Konak'ın ölmeden önceki ana ait yeni görüntü ortaya çıktı!

Bir yaş günü düşünceleri

Sırrı Süreyya Önder Volkan Konak'ın nasihatını tutacağını söyledi!