Recep Tayyip Erdoğan'ın dış politikayı - Türkiye'nin bekasını yakından ilgilendiren konu başlıkları dahil olmak üzere - içeride kendi tabanını tahkim etmek için tepe tepe kullanarak nasıl yerle yeksan ettiğini geçen haftaki yazımızda anlatmaya çalışmıştık.
Ülkenin uluslararası alanda saygınlığının giderek ortadan kalktığını dile getirirken, pasaportumuzun değerinin neredeyse hiç kalmadığını, AB üyesi ülkelerin Türk vatandaşlarına değil vize, vize başvurusu için randevu bile vermeye yanaşmadığını dile getirmiştik.
Avrupalılar, Türklerin turist, öğrenci ya da iş insanı vizesi alarak gelmesini sonra da ülkelerinde sığınmacı olarak kalmasını istemiyor.
Özel şirketlere devrettikleri başvuru sistemi, tam bir psikolojik işkenceye dönmüş durumda.
Vizeyi kimin ve neden talep ettiğiyle zaten çok ilgilenmiyorlar.
Yaklaşık bir yıl önce, 2019 yılında aramızdan ayrılan, Türkiye'nin yetiştirdiği en nitelikli diplomatlardan eski Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Korkmaz Haktanır'ın piyanist torunu Korkmaz Can Sağlam, Portekiz vize vermediği için bu ülkede düzenlenen bir yarışmaya katılamadı.
Korkmaz Can Sağlam'ın vize alması için hem Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği hem de Portekiz'in Ankara Büyükelçiliği devreye girdi ama başvurusu reddedildi.
Oysa Korkmaz Can Sağlam'ın uluslararası ödüllere sahip bir piyanist olduğu bütün sanatseverlerin malumu.
Yani, Avrupa ülkelerinin kapılarında sığınmacı olmak için bekleyecek bir genç değil.
TABLO GERÇEKTEN ÇOK SIKINTILI!
Giderek yoğunlaşan göç hareketleri yaşlı kıtayı temellerinden sarsarken AB'nin Türklere vize vermeme konusundaki bu katı tutumunda ne kadar haklılık payı var?
Aslında sorunun arka planında derin bir dış politika krizi yatıyor.
Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak günümüz dünyasında ciddi bir dezavantaj haline gelmiş durumda.
Türkiye'nin son 20 yılda daha fazla görünür olan modern kavimler göçünün ana geçiş güzergâhı üzerinde olması ve iktidarın bunu dış politikada bir manivela olarak kullanma kurnazlığının, ülkenin giderek kötüleşen sosyal ve ekonomik koşullarıyla yaptığı çarpan etkisinin, çözümü neredeyse imkânsız bir dizi sorunu da beraberinde getirdiği ayan beyan ortada.
Umudumuz, geleceğimiz olması gereken gençler pılını pırtısını toplayıp bu ülkeden gitmek istiyor.
Avrupa, özellikle Almanya gelmek isteyenleri ince bir elekten geçirip en nitelikli iş gücünü alırken, Türkiye'de kalmayı tercih edip de "Üç beş kuruş para ayarlayayım, şöyle bir Avrupa'yı gezip göreyim, sonra ülkeme dönüp işime gücüme bakayım" diyenler konsolosluk kapılarında potansiyel sığınmacı muamelesi görüyor.
Yani, Avrupa'ya turist olarak bile gidemiyorlar.
Ülkede giderek ağırlaşan yaşam koşullarından kaçanlar bir yana, öyle da ya da böyle Türkiye'ye gelmiş olan Afganlar, Pakistanlılar, Suriyeliler ve hatta Afrika kökenliler ceplerinde Türkiye Cumhuriyeti pasaportuyla Avrupa'ya kapağı atma derdindeler.
Zurnanın zırt dediği yer tam olarak burası.
Biz, "Bu insanlar nasıl bir çırpıda nasıl Türk vatandaşı oldular da pasaport aldılar ki" diye düşünüp dururken, kısa bir süre önce Sırbistan'ın Macaristan sınırında bu konuyla ilgili olarak Türkiye'yi yakından ilgilendiren, skandal bir gelişmenin yaşandığı ortaya çıktı.
Gelin lafı uzatmadan anlatmaya başlayalım.
Sırbistan İçişleri Bakanı Bratislav Gašic, ki kendisi aynı zamanda ülkesinin eski istihbarat başkanı, kısa bir süre önce Türkiye'nin Belgrad Büyükelçiği'ne başvuruyor ve önemli bir konu hakkında görüşme yapmak istediğini iletiyor
Hızlıca randevu tarihi ve saati belirleniyor.
Belgrad Büyükelçisi Hami Aksoy ile bir araya gelen Bratislav Gaşic, Sırbistan'la Türkiye arasında insan kaçakçılığının önlenmesine yönelik ortak bir görev gücü kurulmasını talep ediyor.
Bratislav Gašic, bu talebinin gerekçelerini ayrıntılarıyla sıralıyor.
Sırbistan Macaristan sınırındaki Subotica kentinde Afganistan vatandaşı insan kaçakçılarının faaliyet gösterdiğini ve buradan Avrupa'ya insan kaçırdıklarını söylüyor, sonrasında bunlardan bir kısmının Sırbistan polisi tarafından otomatik silahlarla yakalandığını anlatıyor.
O bölgede yaşanan gelişmeleri argüman olarak ortaya koyuyor ve diplomatik bir dille "sorunun kaynağı sizsiniz" demeye getiriyor.
Çünkü, Sırp polisinin yakaladığı Afganistan kökenli göçmen kaçakçılığı şebekesi elemanlarının önemli bir çoğunluğunun cebinden Türkiye Cumhuriyeti pasaportu çıkıyor.
Bratislav Gašic son 7 günde gerçekleştirilen operasyonlarda üzerinde Türkiye Cumhuriyeti pasaportu ile yakalanan 300 civarında kişinin geri gönderildiğini, bunun yanı sıra 500 civarında Türk vatandaşının geri gönderme merkezinde beklediğini vurguluyor.
Göçmen kaçakçılığı çetesi ile Sırbistan polisi arasında küçük çaplı silahlı çatışmalar yaşandığını da anlatıyor.
Bratislav Gašic'ın söyledikleri bunlarla sınırlı değil.
Görüşmede konuya ilişkin çok daha çarpıcı ayrıntılar ortaya koyuyor.
Sırp polisi, operasyonlarda kaçakçı şebekesinin elemanlarının üzerinde bulunanların dışında farklı isimlere çıkarılmış çok sayıda Türkiye Cumhuriyeti pasaportu ele geçirmiş.
Bunlar, Türkiye'den gelip Avrupa ülkelerine kaçmak isteyenlerin, gittikleri ülkeden sınır dışı edilmemek için, kaçakçılara bıraktığı pasaportlar.
Bir ayrıntı Sırp polisinin gözünden kaçmıyor.
Kısa bir inceleme sonucunda bu grubun üzerinden çıkan pasaportların 2023 yılının Eylül-Ekim ayında verilmiş olduğu anlaşılıyor.
Belli ki organize bir faaliyet söz konusu! Anlaşılan birileri, Sırbistan üzerinden Avrupa'ya kaçacak olanlar için özel olarak çalışma yapmış ve pasaport düzenlenmesini sağlamış.
Ayrıca Sırp polisi, son üç ayda, AB üyesi ülkelere geçmek için Subotica'ya gelen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sayısının 10 bin üzerinde olduğunu saptamış.
Sırbistan İçişleri Bakanı Gašic, Türk Büyükelçiye mealen, "Burada zaten rota sizsiziniz, kardeşim buradaki silahlı kaçakçılar Türk pasaportlu Afganlar. Sizin vatandaşlarınız da buradan kaçmaya çalışıyorlar. Bu kadar pasaport yakaladık. AB'ye karşı sorumluluklarımız var, gelin birlikte görev gücü kuralım" diyor, demeye getiriyor.
Dışişleri Bakanlığı zaten, AB'nin benzer argümanlarla Türkiye üzerinden İran'dan, Afganistan'dan, Irak'tan gelen legal, illegal göçmen gruplar nedeniyle Balkan ülkelerini sınır güvenliğini sağlayın diye sıkıştırmakta olduğunu biliyor.
Üstelik buna AB üyesi Bulgaristan ve Yunanistan da dahil.
Sonuçta Büyükelçi Hami Aksoy, Sırbistan İçişleri Bakanı ile arasında geçen diyaloğu, bakanın Türkiye'den talebini kripto ile merkeze yani Dışişleri Bakanlığı'na gönderiyor.
Dışişleri Bakanlığı başta İçişleri Bakanlığı olmak üzere konu hakkında ilgili makamları bir yazı ile bilgilendiriyor ve böyle bir görev gücü kurulsun mu kurulmasın mı, kurulursa kapsamı ne olsun mealinde görüş istiyor.
Türkiye'nin bir yanıt verip vermediği, verdiyse bu görev gücünün tesis edilip edilmeyeceği veya tesis edilirse bunun nasıl olacağı henüz netleşmedi.
Ama konunun ne kadar önemli olduğunun altını bir kez daha kalın kalemle çizelim. Sırbistan'da Afgan kökenli insan kaçakçılarının üzerinden Türkiye Cumhuriyeti pasaportunun çıkması, üstelik kaçakların bıraktığı pasaportların da geçen iki ay içinde verilmiş olduğunun anlaşılması doğal olarak çok sayıda soru işaretini beraberinde getiriyor.
Güncel gelişmelerle az buçuk ilgilenenler çok biliyor ki, Recep Tayyip Erdoğan'ın yasa dışı göçmenler üzerinden başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine karşı yürüttüğü şantaj politikasının önemli bir ayağını insan kaçakçılığı oluşturuyor.
İktidar "sakın bana kaşını kaldırma yoksa bütün sığınmacılara, yasadışı göçmenlere kapıları açarım" diye açık açık tehdit ediyor aynı zamanda insan kaçakçılarının faaliyetlerine gözünü kapayarak Avrupa'yı istediği zaman göçmenler üzerinden istikrarsızlaştırabileceği mesajını veriyor.
Tablo bütün çıplaklığı ile ortadayken Türkiye Sırbistan İçişleri Bakanı'nın talep ettiği gibi ortak bir görev gücü kurulmasına "evet" der mi, şimdilik bir şey söylemek zor.
Eğer yetkili makamlar onay verirse, ortak görev gücünün içinde terör ve organize suçla mücadele birimlerinin de yer alması gerekiyor ki, sonuç alınabilsin.
Cümlenin sonunu bağlarken, Sırbistan'da yaşanan bu skandalın, buz dağının görünen yüzü olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye içine düştüğü bataklıktan çıkmadığı, karanlık mahfillerde tezgahlanan kirli oyunlarla dış politika yürütmeye çalışmaktan kurtulmadığı, ezcümle hemen her alanda olduğu gibi diplomaside de cumhuriyetin akılcılığı, bilimselliği, barışı ve tam bağımsızlığı temel alan kurucu ayarlarına dönülmediği sürece, bu ülke hepimiz için bir açık hava hapishanesi olmaya devam edecek, diyerek yazımıza noktayı koyalım.
Çok Okunanlar
BEDAŞ 21 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
A101 21 Kasım 2024 Perşembe aktüel ürünler kataloğu yayımlandı!
21 Kasım 2024 burç yorumları
Hasan Arat'tan Fenerbahçe'ye Rafa Silva'lı 'Talisca' yanıtı
Fatih Altaylı'dan Acun Ilıcalı ve yasa dışı bahis yorumu
21 Kasım Perşembe maç programı: Bugün maç var mı, hangi maçlar var, saat kaçta?
UEFA Uluslar Ligi'nde Türkiye'nin rakibi kim olacak? Play-off maçı ne zaman?
Ebru Baki Sözcü'den ayrıldı mı?
Onur ve Semih arasında MasterChef'te kavga! Yeni fragmanda olay anları
20 Kasım reyting sonuçları 2024: Annem Ankara, Kuruluş Osman, Leyla