Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,4780
Dolar
Arrow
35,6644
İngiliz Sterlini
Arrow
44,5940
Altın
Arrow
3179,0000
BIST
Arrow
10.104

Seminer Notları

Geçtiğimiz hafta sonunda bir Eğitim-Sen sınıf toplantısında idim. Soğuk havaya rağmen birçok meslektaşım ve yoldaşım beni yalnız bırakmadı, kendilerine müteşekkirim.

Sınıf Okulu Eğitim Programı olarak düzenlenmiş olan toplantıda bana verilmiş konunun başlığı şu idi: Kapitalist Ekonomi Modeli mi, Merkezi Planlı Ekonomi Modeli mi?”

Bugün, söz konusu toplantı vesilesiyle bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Konu, iki farklı ekonomi modelini kapsaması nedeniyle bir hayli geniş kapsamlı idi. Bu durum karşısında, sürenin müsaadesi nispetinde, iki sistemin başlıca özellikleri üzerinde durarak, iki sistemin temel nitelikleri bağlamında farklılıkları belirtip, geri kalan süreyi dostlarla karşılıklı konuşmaya ayırmayı planladım.

Bu minval üzere toplantıda konuşmamı sürdürüp, tartışmaları yaparken kafamda oluşan bazı düşünceleri burada sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir yanda devam eden ve adeta sosyal genetiğimize işleyerek sanki doğallaşmış bir sistemle, diğer yanda kısa bir deneyim dışında henüz uygulamaya geçirilememiş bir sistemi ve aralarındaki farkı ortaya koymak zor oldu.

Bence bu farklılığı salt genel halk yaşamıyor, aynı zamanda bu konu üzerinde kafa yoran akademik çevre de aynı dertten muztariptir. Hatta o kadar ki, sol parti ve gruplar arasında yaşanan gerginlikler ve kopmaların da çok temel nedeni henüz merkezi planlama sisteminin yaşama geçirilememiş olmasıdır.

Böylesi devasa farklılığın ortada olduğu varit iken, teorik alanda tartışmaların tabii ki yeri ve toplumsal yarar açısından çok değerli rolü vardır da, ancak toplumumuz köhneleşmiş sağ zihniyetin çıkar çarkları arasında ezilirken sol cephede yer alan grupların kendi iç tartışmalarına rağmen toplumun karşısına birlik halinde anlamlı politika önerileri ile çıkamamalarını tarihsel sorumluluk duygusundan uzak görmekteyim.

Umalım, yanılıyorumdur ve sol cephede kısa sürede anlamlı bir toparlanma yaşanır da toplumumuza yol göstermede tarihsel rol alınır. 

Kapitalist sistemde yaşanan emek-sermaye çatışmasında kapitalist devletin sistemi koruyucu rolü geri plana atılıp, mesele salt ücret konusuna yoğunlaşınca, sistemin bekası açısından sistem tehlikesi atlatılmış ve konu ücret yumağıma hapsedilmiş olmaktadır.

Evet, geçim temel sorundur.

Hal böyle olunca, geçim konusunda sıkışan emekçiler ve halkımız, psikolojik olarak en ateşli sorunu çözmeye yönelerek, asıl sorumlu sistem konusunu geri plana atabilmektedir.

Kısacası, ücretler baskılandıkça, sorun daraltılmış, tüm dikkatler daraltılarak aciliyet kazanmış sorunun çözümüne yönlendirilmiş olmaktadır.

Bu yürüyüşte ücret sorunu bir nebze de olsa çözüldüğünde, emek mücadeleleri ile netice alınabileceği gibi bir yanlış bilinç zihinlere ve yüreklere yerleşmektedir. Nitekim sokak mesajlarında olduğu gibi, son salon toplantısında da hemen hiçbir eleştirinin sistem meselesine dokunmadan salt geçim sorununa yönelik geliştiğini gördüm.

Sanıyorum, kapitalist sistem kendisini koruma yapısında kriz üretirken, inanılmaz şekilde bireyleri ve toplumları fark edemedikleri şekilde sistemin içine çekmeyi başabilmektedir.

Marksizmi irdeleyerek, sermayenin ekonomik gücünün Marksist teori açısından ele alarak literatüre değerli katkı yapmış olan Soren Mau “Sessiz Şiddet” olarak Türkçeye çevrilebilecek kitabında kapitalizmin girift ağları arasında ne tür örtülü baskıların olduğunu ortaya koymaktadır. 

Her sistem gibi kapitalist sistem de bir bütünsellik olarak kendisini korur ve idame yollarını oluşturur. Kısa ve uzun vade meselelerinin içiçe geçtiği ve maalesef kısa vadeli sorunların aciliyet kazandığı durumlarda sendikalar öne çıkarken, meseleye uzun caddeli bakışla nihai çözümü sağlayacak olanın siyasi parti olduğu açıktır.

İşte, emek-sermaye çatışmasında kısa vadeli çözüm sağlama işlevi ile yükümlü sendika rol sahibi iken, sermaye-sistem çatışmasında uzun vadeli çözüm sağlama işlevi ile yükümlü olan siyasi partilerdir. Sendika ile parti arasındaki işbölümü böylesi sağlandığı sürece hem kısa vadede ücretler üzerinde avantaj sağlanır, hem de uzun vadede emek sömürüsü ortadan kaldırılmış olur.

Ancak, burada da sermayenin sistemi yumuşatıcı rolünü kesinlikle geri plana atmamalıyız.

Şöyle ki, sendikalar ücret sorununa bir şekilde çare bulabildiğinde emekçilerin sisteme yönelik bakışları zayıflar ve yanlış bilince savrularak, mücadelede geri plana düşebilir.

Sendika ile siyasi partilerin karşılıklı konumu ve rollerinin tamamlayıcı olması gerekirken, anlatımdan da anlaşılabileceği gibi, tam tersi, köstekleyici de olabilmektedir. Bu süreç, bilindiği üzere, devletin ve kamusal örgütlerin sistemi meşrulaştırıcı işlevi olarak sisteme karşı değil, sistemi koruyucu çok güçlü işlev görür. 

Kapitalist sistemde kilit eleman, sistemin sahibi sermaye iken, sermayenin habasetini örten devlettir. Bu yönü ile devlet, sermaye ile emek arasına girerek sermayenin emeğe zulmünün görüntüsel yansımasını oluşturur.

Ondan dolayıdır ki, ücret meselesi asgari ücret konusuna indirgenince, sanki kararı devlet veriyormuş gibi topluma algılatılmaktadır. Oysa asgari ücret devletle sermaye arasında sermaye lehine belirlenip, devlet tarafından taraflara tefhim edilince, sermaye aklanmış, tüm oklar devlete döndürülmüş olmaktadır. 

Sendikaların sermaye ile emek arasındaki kısa vadeli ücret ve sair sorunların çözümünde aktif rol alırken siyasi rolünden uzaklaşmaması için, yapılan eğitim programlarının içeriğinde çok daha ciddi olması gerekir. Bu konuda verilebilecek örnek belki sendikal yasalar ve düzenlemeler çerçevesinde yasak, hatta suç olarak dahi görülebilir olmakla beraber, ciddi çalışmalarla ara çözümlerin bulunabileceğini düşünmekteyim.

Örneğin, sendikalar salt 1 Mayıs halaylı toplantılar organize edeceğine, Mayıs ayını emekçi ayı olarak ilan edip, emekçilerin yoğunlaştığı bölgelerde emek, sermaye, ücret, kar, devlet, katma değer, sömürü vb gibi konularda seminerler tertip edebilir. Sayılan konuların suç niteliği söz konusu olduğunda dolaylı yollardan anlatım sağlanabilir, diye düşünmemiz gerekir.

Bu meseleyi sendikacı dostlarımızın detaylı düşünmesi elzemdir, bence. Suç engelinin aşılmasında, kapitalist sistemde emeğin yabancılaşması, devletin emeğe ve topluma karşı yabancılaşması, hele de günümüz devletlerinin ulusal çıkarları kollama yerine küresel sermayenin hizmetine girmesi konuları bir suç teşkil etmeden işlenebilir alanlardandır.

Örneğin, ülkemizi derin krize sürükleyen yap-işlet-devret ya da kamu –özel ortaklığı gibi küresel sermayenin ülkemizi yıllar boyu teslim aldığı emperyalist proje sendikalar tarafından ele alınabilir ve bir suç unsuru oluşturmadan seminer konusu olarak işlenebilir.

Hafta sonu seminerinde olduğu gibi burada da ele aldığımız konuları, kapitalist ve kolektivist sistemlerin karşılıklı konumları olmayıp, kapitalizmin girift labirentlerinde gizli toplum ve halk düşmanı virüsleri saptamak, ortaya koymak ve karşı cephe örmede sendikal ve parti örgütlerinin karşılıklı rol ve hedeflerinin tartışılması oluşturmuştur.

Bir sistemle mücadelenin değerini karşıt sistemin algılanan olumlu yönlerinin belirlediğini göz ardı etmeden, kapitalizmle mücadelenin önceliği ortadadır.