Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,3462
Dolar
Arrow
35,3307
İngiliz Sterlini
Arrow
43,8495
Altın
Arrow
3021,0000
BIST
Arrow
10.075

Takvimde bir yaprak düşerken

Koca bir yılı daha bitirdik. Sanki takvimden bir yaprak düşerken her şey bir anda değişecek, tercihan daha iyi olacak. Doğrusu, bu duygu bana çok garip geliyor, yaşamda hiçbir zaman böyle bir duyguya kapılmadım.

İnsan doğduğunda bir yarış pistine atılmış oluyor. Yaşamın her alanında, giderek güçleşen koşullarda anlamı da fazla belli olmayan bir yarıştır, sürgit devam eden. Yarış, anlamsız garip bir hırsla devam ederken, aniden ayağımız bir taşa takılıyor ya da mukavemetimiz kesiliyor ve sonlanıyor. İnsanoğlu her daim gördüğü bu oyunu bir türlü kendisine yakıştırmadığından, bilinç kazanamıyor. Ne zaman ki, doğanın bu oyununu bizzat kendisinde deneyimliyor, ne yazık ki kazandığı bilinçle yaşama veda ediyor. Düşündüğümüzde, bu süreç doğanın büyük mucizesidir. Zira insanın varoluşu doğanın birinci hedefi olan üreme amacına bağlı, var olan bireyin yaşamda kalması ise sürdürülme amacına bağlıdır. Varoluşsal düşündüğümüzde, üreme ve yaşamı idame ettirme doğanın mucizesidir. Sebebini bilmiyorum, ama önümüze koyulmuş durum budur. Candan Erçetin’in harika söyleyişiyle, “Hayatta en büyük gerçek ölümdür” şarkısı üzerinde, doğanın insanoğlu ağacına lütfettiği bütünseli dikkate alarak bir hayli düşünmemiz ve bireyden insanoğlu bütünseline yönelmeliyiz, diye düşünürüm. Doğanın amacı bireyle sınırlandırılamayacağına, insanoğlu ağacının bireyler üzerinden değişimle mükemmelleşeceğine göre, insanoğlu ağacının oluşumu ve mükemmelleşmesi açısından her bireyin yaşamı ve yaşamın ilerleyişini simgeleyen takvimden bir yaprağın eksilmesi doğanın bütünselliğinde önemli bir aşama ve kazançtır.

Ne yazık ki, bireyler Hegel vari üstün varlık düzeyine ulaşamadıklarından ya da Kant vari erdem anlayışına varamadıklarından, bireysel yürüyüşü hırs yarışına dökerek kısa yaşamlarını cehenneme çevirmekteler. Kimse cehennemde kalmak istemediği halde, topyekûn cehennemi cennete dönüştürmek yerine, derin bir gafletle bireysel çabalarla cehennemden çıkmaya çalışmaktalar. Tarihin ilk aşamalarından beri bireyler arasında devam eden bu mücadele doğanın yasalarından toplumsal yasalara dökülerek bugüne kadar gelmiştir.

İnsanlığın biribine karşı giriştiği anlamsız saldırıları doğa yasalarına dökerek yeniden değerleme yapmaya çalışan filozoflar/düşünürler devreye girmiştir. 1600’lerde yaşamış John Bates Clark harika bir anlatımla insanlar arası, hatta zamanlararası düşmanlığı dostluğa dönüştürebilecek kurallar geliştirmiştir. Clark’a göre Yaratıcı iki alanda bireye mutlak özgürlük sağlamıştır. Biri, üzerinde yaşadığımız verimli toprak, diğeri ise mutlak hâkimiyetimizdeki emek gücümüzdür. Üretim faktörü olarak doğa ile emek gücü birleştiğinde bir ürün yaratılır. Bu ürünün sahibi, kuşkusuz, üretici emektir. İşte ünlü emek-değer teorisinin çıkışı böylesi saf doğa ortamında gerçekleştirilmiştir. Bu teori, doğa kuralı bağlamında tüm insanları eş zamanlı ve zamanlararası olarak da kapsar. Şöyle ki, birincisi, emek koymak isteyen herkes üretime katılıp üretimden pay alabilir; ikincisi ise, doğayı salt kendi kullanımımıza münhasır görmeyip, gelecek nesillere devredilecek miras olarak korumalıyız. Birey ve üzerinde yaşadığı doğa beraberliği bu saf ve temizliği ile korunabilseydi, belki de ne klasik iktisatçıların denge kuralını araştırmalarına ne de savaşlara savrulurduk.

Fakat olmadı! Frankfurt Okulu’nun tartışmaya açtığı gibi, acaba insan aklı sulh ve huzurun inşasına mı hizmet ediyordu, yoksa kin ve nefreti geliştirip, insanoğlunu huzursuzluğa mı sürüklüyordu? İnsanlık tarihinde birey aklı ile doğa yasası arasındaki çatışma aynı anda adalet ile güç arasındaki çatışmayı temsil eder. Bu çatışmanın ortaya çıkması sermaye olgusunun oluşmasının, büyümesi ise sermayenin sömürüyle birikimli büyümesinin sonucundur. Ve geçmişte kaba kuvvetle bireyler arasında kurulan görünür hâkimiyet, günümüzde sermaye yolu ile örtülü olarak kuruldu. Adına kapitalizm denen bu sistem tüm toplumların üzerine kara bir kâbus gibi çökerken, zulümle yarattığı gelişmeleri sistemin insanlığa hizmeti olarak sunarak yaşamını oldukça rahat sürdürebilmektedir. Başköşeye kurulan sermaye, emeği iliklerine kadar sömürerek gücünü korurken, sahnede gözükmemek için araya maşa olarak devlet aygıtını koyup kendisini geri plana çekmektedir. Bir yılı kapatıp, yeni yıla geçerken devlet aygıtının taraflılığı ve ilan edilen asgari ücret ülkemiz gibi gelişmekte olan ekonomilerde örtülü sömürünün net görüntüsünü vermektedir.

Asgari ücret konusuna baktığımızda, yükselen fiyatlar karşısında doğal olarak ücret de, asgari ücret de hızla erimektedir. Kârlar yükselirken, ücretin yükseliş hızı enflasyon hızının altında kalarak erimektedir. Sıfır toplamlı bir oyun gibi, ya da tahterevalli gibi ücret ve kâr sistem mantığı ve uygulaması gereği ters yönde gelişir. Bu durum kapitalizmin sömürücü yüzünün göstergesidir. Ne var ki, emekçiler asgari ücret yükselirken bir süre mutlu olur, fakat zamanla enflasyon yükselerek ücret yükselişlerini eritirken mutluluk kâbusa dönüşür. Asgari ücretin arttığı ilk dönemde yaşanan mutluluğu kutsal iktisat teorisi “para yanılsaması” olarak kutsar.?

Bu arada parlamentoda sermaye için de bir tasarı görüşülür; enflasyon muhasebesi! Nedir bu enflasyon muhasebesi diye konuya eğilirsek, yanıtımız şu olur. Şirketlerin kârları vergilendirilirken enflasyon nedeni ile parasal kâra ilaveten sermaye varlığı üzerine sarkan vergi yükünün kaldırılması yöntemidir. Oysa doğa yasasına göre, sermaye zaman içinde emek gücü ile oluşturulmuş ve sistem hukuku ile mülkiyeti patrona devredilmiş varlıklardır. Eğer sermaye ölmüş emek gücünü temsil eden sosyal varlılar olarak görülürse, patronların mülkiyetinden toplumsal mülkiyete geçirilmesi makul olmaz mı?

İşte tarihsel bir aşama olarak vücut bulmuş olan kapitalizm, doğa yasası karşıtı güç yasası olarak günümüz toplumlarına başattır. Bu başatlıkta hak ve hukuk karşıtı ekonomi güçlünün oluşturduğu ekonomi kuralıdır. Her yeni yıla geçişte, takvimden her bir yaprak kopartırken, doğa yasasından uzaklaşıp, baskıcı kapitalizm yasa karmaşasında ilerliyoruz. Narkoz niyetine bu geçişi kutlamak gerekir ki, yaşadığımız acıları bir nebze de olsun unutalım.

Her şeye rağmen, madem insanoğlu bu narkozu almaya amade, bana düşen Mutlu Yıllar, güzel ve sağlıklı günler dilemektir!