Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Han-ı yağma

Yiyin Efendiler…

Bu han-ı iştiha sizin

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!


Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?

 

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir

Yiyin... bu hân-ı zi-safa sizin,


Bu sofra iltifâtınızdan işte âb ü tâb umar.

Sizin şu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...


Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!


Verir zavallı memleket, verir ne varsa:

Malını, Vücûdunu, hayâtını, ümidini, hayâlini

Bütün ferâğ-ı hâlini, olanca şevk-ı bâlini.

Hemen yutun düşünmeyin harâmını, helâlini...


Bugünkü mi'deler kavî, bugünkü çorbalar sıcak,

Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...


Yiyin efendiler… 

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

yiyin yutun, hapir hapir canak canak …

Tevfik Fikret’in Han-ı Yağma Şiirinden bazı kesitler

Bugün mideleriniz kavi, çorbalarınız hala sıcak, düşünmeyin hiç hâramını helâlini... diyordu Tevfik Fikret... Kanlı lokmalarınız, fakir ruhunuzun, asla doymayacak kursağına biraz büyük gelse de, hazmedersiniz muhakkak... Tevfik Fikret, Han yağmacılarına duyduğu  Öfkeyi, şiirin mühürsel gücüyle bir döneme damga gibi vurmuştu.

‘’Han-ı Yağma’’ can çekişmekte olan hasta memleketini kurtarmak kararı ile, ömrünü vakfeden bir entellektüelin, kendisine hem eziyet hem de mükafat olan şiiriydi.

1912'de kaleme alınan, Han-ı Yağma, memleketin perişan ahvalini ve istikbalini hiçe sayarak, şatafat içerisinde yaşayan, dillerinden Allah lafzını ve din-i mukaddes kelamını düşürmedikleri halde, haramına helaline bakmadan, makamlarını kullanarak, servetlerine servet eklemek telaşında olan devrin vekilleri ve de mevki sahipleri eleştirmek için yazılmıştı.


Tevfik Fikret, memleketi yağmalamakta, had, muvazene, ahlak ve âdap tanımayan bu sonradan görme kalantor, sözde beylerin ve hanımların, kollarına taktıkları altın saatlerin, boyunlarına doladıkları pırlantaların, yatların, köşklerin, adaların, uşakların, aşçıların, yani yaptıkları yağmanın, memleketin gençlerinin, çocuklarının ve kadınlarının hayat haklarını, eğitim haklarını, insan gibi yaşamak haklarını, hatta namuslarını ve onurlarını nasıl bir şiddet ile gaspettiğini çok iyi biliyordu.

Peki, nasıl oluyordu da, yaklaşık yüz on iki yıl önce yazılan Han-ı Yağma şiirinde tasvir edilen ahlaki çöküntü, bugün bile memleketin semalarında, bütün dehşeti ile, yıkıcı bir kasırga gibi esmeye devam ediyordu?

Asıl sorulması gereken soru şu olabilir mi: Bu şiirdeki yağmacı profiline ülkemizde neden bu kadar çok rastlanıyor? Sonuçlarını bu kadar şiddetli bir şekilde yaşadığımız bu çöküntünün sebebi, genel ahlak kriterlerinin toplum içerisine doğru usuller ile yerleştirilmemiş olmasından kaynaklanıyor olabilir mi?

Ki en nihayetinde çok iyi biliyoruz ki, memleketin içerisinde bulunduğu, Han-ı Yağma vaziyetinden kurtarılmasındaki en mühim mefhum, Mustafa Kemal Atatürk'ün ve onun devrindeki vatanseverlerin, yüksek ahlaklarının, entelektüel seviyelerinin ve dürüstlüklerinin eseriydi. Ancak bu sayede, memleketin muhafazası ve yeniden inşası sağlanabilmişti.

Bu minvalde, Han-ı Yağma şiirinden, çıkarılacak dersler vardır şüphesiz. Yazıldığı zamanda, yağmacıları işaret eden muazzam şiirin pusulası, bizlere bugün tamamıyla başka bir yönü göstermektedir. Görünen o ki, şiirdeki karakterlerin isimleri mevkileri değişse de, genel karakterler, aynı düşük ahlak zemininde var olmaya devam ediyor. Bunu tespit olarak bir kenara bıraktıktan sonra, şu ayrıntıya dikkat etmemiz gerekir, bu karakterlerin magazinsel şovlarına sürekli hayret etmek bizleri yağmalanan hânın duvarları arasına hapsolmaktan kurtarmayacak. Kurtuluşa giden yol, Mustafa Kemal’i ve onunla birlikte mücadele edenleri doğru analiz etmekten, ve toplumda o tiynette gençler yetiştirmek için gerekli olan eğitim sistemini oluşturmaktan geçiyor. Yani şiirin pusulası bize şiirdeki karanlık hırsızları değil, kendisini yazan kalemin sahibini ve onun kalem arkadaşlarını işaret ediyor.