Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,3535
Dolar
Arrow
35,9326
İngiliz Sterlini
Arrow
44,9148
Altın
Arrow
3286,0000
BIST
Arrow
9.719

Birinci Meclis'te Kürtlerin temsili meselesi (1920-1923)

MUSTAFA KEMAL  PAŞA’NIN  AŞİRET REİSLERİ İLE TEMASLARI 

Atatürk, ordu müfettişi sıfatıyla Anadolu’ya geçmişti. Meclis’in açılışına  kadar olan  dönemde, mektup ve telgraf haberleşmesi  ile Birinci  Dünya savaşı yılllarından   tanıdığı yerel  önderlerle  temaslar kurdu. 

Sivas Kongresinde Müdafaa-ı Hukuk  örgütü  ve  Heyeti  Temsiliye  Anadolu’da  iktidarı fiilen ele alıp İstanbul’daki  Damat Ferit Hükümetini istifaya zorladı. 

Bu arada barış  konferansı  girişimleri  devam ediyordu. Paris  Barış Konferansında  “Şark   meselesi”  çözülecekti. Gündemin en   son maddesi Türkiye  idi.  Savaşın   galibi  müttefikler  Anadolu ve  Kuzey  Mezopotamyayı  kapsayan   bir Kürt  Krallığı ile  Vilayatı Sitte’de bir  Ermeni Devleti  kurmak  niyetindeydiler. Milli  kurtuluş savaşımızın zaferle  sonuçlanması iki  planı da geçersiz kıldı. 

Bu süreçte, Heyeti Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Elviye-i Selase (Kars, Ardahan, Batum)  ve  müttefiklerin Kürdistan  kurmayı düşündükleri vilayetlerin  temsilcilerinin TBMM’de yer almalarını  sağlayan bir strateji izledi. Bu vilayetler 1919  Mebusan  Meclisi seçimlerine de katıldılar. 

ATATÜRK’ÜN ERZURUM  KONGRESİNDEN SONRA  KURDUĞU TEMASLAR 

Mutki Aşireti Reisi Hacı Musa Bey, Bitlis’te Küfrevizade Şeyh Abdülbaki Efendi, Şırnaklı Abdurrahman Ağa, Derveşli  Ömer Ağa, Musaşlı Resul Ağa, Norşinli Şeyh Ziyaettin Efendi, Garzon’da Cemil Çeto Bey, Mebusan Meclisi  eski üyeleri Sadullah Efendi ve Şeyh  Mehmet efendilere Kongre kararlarını  bildirdi. Milli  mücadeyele  katılmaya  davet etti. (Nutuk Vesikalar III, ss.937-945)

ELCEZİRE  CEPHESİ KOMUTANI  NİHAT ANILMIŞ PAŞAYA İCRA VEKİLLERİ  HEYETİ  TALİMATI 

İcra  Vekilleri  heyeti  kurulduktan sonra heyetin   doğal başkanı  Mustafa Kemal Paşa  27 Haziran 1920 tarihinde Elcezire Cephesi  kumandanı Nihat Paşa’ya bir talimatname gönderdi. Bu talimatnamenin   “Kürtlere  özerklik vaadi” olarak anlayan  çevreleri  biliyoruz. Tamamı kasıtlı ve dönemin konjonktüründen bihaber yorumlardır.  TBMM Başkanı   talimatında Kürt  liderlerin TBMM  idaresinde yaşamaya  talip olduklarını ilan etmeye  davet edilmesini  istedi. 

Nihat Paşa, Kürt liderlerle  temas kurdu. Bunlarla Diyarbakır’da  görüştü. Eski bir devlet geleneği  olarak bu liderlere silah  hediye etti. Hediye  edilen silah sayısı 120. Bu da   güçleri  farklı olsa da  muhatap  aşiret  reislerinin  sayısı  konusunda bir fikir vermelidir. 

ANKARA KONVANSİYONU’NUN GELECEĞİNE  DAİR TEREDDÜTLER 

Meclisin açılışından  1921 Teşkilatı Esasiye  Kanunu’na kadar Anadolu  ihtilalinin ideolojik rengi  tam olarak   belli değildi. Kimilerine göre  gidişat  bolşeviklik  veya cumhuriyetti. Milletvekilleri  arasında da  geleceğe ilişkin  farklı projeksiyonlar vardı. 

Örneğin Meclis  İkinci Başkanı Celaleddin Arif Bey  Erzurum merkezli     bir  Vilayatı Şarkiyye idaresi  kurmak düşüncesiyle harekete geçti.  Başka  gerekçeler  ileri sürerek üç ay izinle Erzurum’a gitti. Yanında  fikir birliği  ettiği  başka milletvekillerini de vardı. Celaleddin Arif Bey Adliye  vekilliği de yapmış,   bir   hukuku  düvel (Devletler hukuku) profesörü idi. Karabekir’in uyarısı ile girişimi tepki ile karşılandı.  En sonunda Roma’ya temsilci olarak gönderilerek uzaklaştırıldı. 

Bir başka örnek ise Konya milletvekili Abdülhalim Çelebi Efendi’nin   girişimidir.  Çelebi Efendi Meclis birinci  başkanvekili ve Konya Mevlevi postnişini idi. Konya’da İtalyanların  himayesi  altında bir Selçuklu hükümeti kurabileceğini  düşünüyordu.  Delibaş ayaklanmasının sorumlularından olduğu gerekçesiyle yargılanmak istendi. Dokunulmazlık dosyası  meclise geldi. Dosya fazla kurcalanmadı.  

Dışişleri Bakanı  Bekir Sami Bey’in de kafası karışıktı. Yusuf Kemal Tengirşenk ile gönderildiği  ilk Moskova ziyaretinden dönerken  akrabalarını  görmek bahanesiyle delegasyondan ayrıldı. Bekir Sami, Büyük  Çerkes sürgününde  Osmanlı’ya göç etmiş soylu  sınıfından   bir Çerkesti.    Anlatıldığına göre Osetya’da  bir devlet  kurma ihtimalini  yerinde görmeye gitmişti.

Dönüşünde Londra Konferasına  gönderildi. Burada da Kürtlerle  ilgili  kafa   karıştırıcı  beyanlarda  bulundu.  Tevsi-i mezuniyet  ve adem-i merkeziyetin muhtariyet  olarak tanımlayan ifadeler kullandı. 1921  Anayasasındaki  vilayet idaresinin “Kürtlere  özerklik” olarak anlaşılmasına yol açabilecek yorumlarda bulundu. Sonra düzeltmeye çalıştı. Dönüşünde “başka  gerekçelerle”  istifaya  zorlandı. Eski Beyrut Valisi’nin bu açıklamaları Ankara’daki gelişmelere hakim olmadığını gösterir. 

KÜRT  MİLLETVEKİLERİNİN  TEMSİL ETTİĞİ  SINIFSAL  ZEMİN  NEYDİ?

Örneğin Dersim  vilayetinde  olduğu gibi çoğunlukla  aşiret  reisleri  idi.  Diyab Ağa, Mustafa Ağa, Hasan Hayri Bey gibi. 

Bunun dışında aşiret  reisi ailelerinden olup, Harbiye’nin   aşiret sınıflarında okuyarak orduya intisap etmiş olanlar vardı.  Bunların  çoğu süvari subayı  idi. 

Diyarbakır  gibi gelişmiş   şehir merkezlerinde  geniş mülk sahibi, meşrutiyetten beri   siyasetin içinde bulunan simalar  vardı.  Bunlardan  bazıları  hakkında mütarekeden  sonra  Ermeni  emvaline el koydukları iddialarıgündeme gelmişti. Müttefikler  bu iddiaları  çok önemsiyor, savaş suçu sayıyorlardı. Bu isimlerin Divanı Harp’te yargılanmalarını  sağladılar. Bununla tatmin olmadılar.  Kendileri yargılamak  üzere Malta’ya  götürdüler.  Örneğin Zülfü Tigrel ve Pirinçcizade Feyzi Bey.  

MİLLETVEKİLİ  SEÇİLEN MÜLKİ İDARE AMİRLERİ VE YEREL YÖNETİCİLER 

Bu  milletvekillerinin  seçildikleri vilayet ile mahalli  ilgisi yoktur. Seçimler  esnasında orada bulunan mülki idare amirleridir. Örneğin Van Valisi Haydar Vaner. Bir başka örnek Hakkari  Valisi  Mazhar Müfit Kansu’dur.   Kansu,  “Erzurum’dan ölümüne kadar  Atatürk’le beraber”   kitabının  yazarıdır. Heyeti Temsiliye üyesi  olmuştur. Milli kurtuluş  hareketinin   başından itibaren içinde  yer almıştır. Devrimin her aşamasında  Mustafa Kemal Paşa’nın daima yanında olmuştur. 

Bu iki isim önce  IV. dönem Osmanlı Mebusan Meclisine  seçildiler.  Sonra Birinci Meclis üyesi oldular. 

Bunların  dışında, bazı vilayet  ve liva merkezlerinde il genel meclisi üyeliği,   belediye meclisi üyeliği veya başkanlığı yapmış, bulunduğu mahallin ileri gelenleri de vardı.  Mülki, adli, idari  dairelerin  müdürlüklerini  yapan bazı   isimler de Birinci Meclise seçilenler arasındaydı. 

Meşrutiyetten  beri siyasetin içinde olan İttihatçılar  da vardı. Bunlar Müdafaa-ı Hukuka katıldılar.  Mustafa Kemal’in kadrolarında  yer alanlar  daha  sonraki dönemlerde    milletvekili seçildiler.  

Önemli  bir nokta: İlmiye  kökenli milletvekillerinden Birinci  Grup içinde  yer alanlar (Kemalist parti) birinci meclisten sonra konumlarını  korudular. II. Dönemde  Mustafa Kemal Paşa’nın aday gösterdiği  10 civarında  milletvekili vardır.

İLK  MECLİSTE ETNİKÇİLİK-BÖLGECİLİK-KÜRT  KİMLİĞİ VE TÜRKİYE 

Birinci Meclis’te   sadece Kürt   kimliği değil  diğer etnik unsurlar  da  zaman zaman  gündeme gelmiştir: Örneğin  Lazlar, Çerkesler.  Milletvekilleri  arasında etnik köken gerilimleri  olmuştur.  Hatta  kırgınlıklar. 

Çerkeslere ilişkin  şu söylenebilir:  Büyük Çerkes  sürgünü sonrası özellikle   aristokrat  sınıfları Osmanlı  yönetimine   tamamen entegre olmuşlardır.  Önemli  devlet  görevlerine gelmişlerdir: Örneğin Rauf Bey (Orbay)  Bekir Sami Bey  (Kunduh) böyle  ailelerden  geliyordu. Birkaç kuşaktan beri Osmanlı  seçkinleri sınıfına  girmişlerdi. 

Kürdistan  sözcüğü   kesinlikle  şimdilerde olduğu gibi bir anlam ifade etmiyordu. Payitahttan  bakıldığında içinde  geri  kalmışlık, feodalite ve kısmi  mağduriyete rağmen  sadakat  olan  bir kavramdı Kürtlük.   Milli  Mücadelede  ise Türklerle   kader  ortaklığı, TBMM  idaresine  bağlılık ve orada  temsil  edilme  kararlığı anlamına  geliyordu. 

Koçgiri isyanının Sakallı Nurettin  Paşa tarafından orantısız   bir şiddetle   bastırılmış olmasına rağmen TBMM‘nin  olaya el koyma biçimi kırgınlığı  derinleştirmedi. Kürt kimliği,  milli  kurtuluş savaşımız boyunca Kürtçü  ayrılıkçılık anlamına gelmiyordu. 

Genel kurulda, etnik korularda  tansiyon yükseldiğinde  çoğunlukla “muhtelif anasır-ı   İslamiye…  samimi bir mecmua”  gibi  kavramlara başvuruluyor. Ortalık yatıştırılıyordu.  Ancak ben bu  tanımlamanın  tek başına  gerçekçi  bir  siyasi  karşılığı  olmadığını  düşünüyorum. 

Şöyle ki eğer din  birliği  tek başına  belirleyici olsaydı. Araplar  ve Arnavutların  da  bu ortaklığın parçası  olması  gerekirdi. Değillerdir. Birliğin de ayrılığın da sebepleri başkadır. 

 Bence Kürtlerin Türklerle birlikte, TBMM  çatısı altında  kader birliği kararı  vermelerinin tarihi,  sosyolojik ve  coğrafi  nedenleri vardır. 

Birinci neden  vatandır. Ortak coğrafya Anadolu’dur.  İkinci  neden Kürt elitleri farklı nedenlerle  Osmanlı Türkiyesine  bağlıydılar.  Aşiret reislerinin,  Kürt   ulemanın  Türkiye’ye bağlılığı  Osmanlı idaresi  altında geçen yüzyıllara ve  sünni geleneğe  dayanıyordu. 

Servet   sahibi  sınıflar (burjuvalaşmanın eşiğindeki  mütegallibe) ve  küçük burjuva  sınıfı Osmanlı-Türk  okullarında hatta Darülfünunda okumuşlardı.  TBMM’de kullanılan dil Türkçe idi. Kürt  elitleri Türkçe biliyordu. Ortak dil Türkçeydi. En önemli nokta belki  de buydu.  

Bunun  altındaki  temel neden  modernleşme  ile  genişleyen  okullaşma ve eğitimdi. Kürt kökenli milletvekillerin  pek çoğu  rüştiye veya idadi  eğitimini tamamlamış simalardı. 

Bu gerçekler   dikkate alındığında, farklı  etnik unsurların varlığına  rağmen Anadolu toprakları bu insanların ortak vatanıydı. 

İşte  bu nedenlerle, Birinci Dönem   TBMM’inde, aşiret  mekteplerinde okumuş süvari  subayı olmuş Dersimli bir   milletvekili ile,  İstanbul’da Medresetül Kuzat’ta (şeriye mahkemelerine  yargıç yetiştiren Adliye Mektebi) okuyarak  Erzincan müftüsü olmuş   bir kişi  aynı  meclisin üyesiydi.  (Bu arada Mederesetül Kuzat  günümüzde İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesidir) 

Bir başka kategori de,  “Hürriyetin  ilanından   beri” ittihatçılık   yoluyla  siyaset yapmış Kürt mütegallibedir. Bunu da belirtelim. Bütün  bu farklı  kimlikler TBMM  çatısı altında bir araya  gelebildiler. 

Pek  çoğunun ana dil farkı vardı. Böyle olmasına rağmen  hepsini  “Milli  Devletin” eşiğinde buluşturan Türkçe eğitimdi. Türkçe,  1864  Vilayat  nizamnamesinden beri mülki-idari bütün devlet işlerinde  kullanılan   resmi dildi. 

MİLLETVEKİLLERİNİN  KİMLİKLERİ 

Bu ayrımda tamamı  olmasa  bile dikkatimi çeken  milletvekillerinin  Ankara Konvansiyonuna nasıl katıldıkları  ve neyi  temsil ettiklerini  okuyucunun  dikkatine sunmak isterim.

VAN- BİTLİS  MİLLETVEKİLLERİ 

 Van   milletvekillerini  ele alalım: Örneğin Hasan Sıddık Haydarani, Hamidiye Alay komutanlığı   yapmış  bir aşiret reisinin oğluydu.  (1887-1961)

Haydar Vaner Podgoriçalı (Karadağ)    bir mülki idare  amiri  idi. (1873-1954) Seçimler  sırasında Van valisi  idi. Sivas Kongresine katılmıştı.  IV. Dönem  Osmanlı  Mebusan Meclisine  Van   milletvekili seçilmişti.  Anadolu Meclisine iltihak etti.  1920’de TBMM   kararı  ile Konya Valiliğine getirildi.  Delibaş isyanı  sırasında  orada görevliydi. Olaylara  yaklaşım tarzı  nedeniyle  gözden düştü. Milli Mücadeleden sonra İstanbul’a yerleşti. 

Tevfik Demircioğlu Van’da nüfus müdürlüğü  yapmıştı.  Seçimler  sırasında belediye başkanlığı  görevi yapıyordu. Birinci Dönemden sonra  siyasetten çekilmiş, 1862-1930 yılları  arasında  yaşamış bir yerel yönetici.  

Hakkı Ungan (1880-1943) Mustafa Kemal Paşa’ya çok  yakın olmuş biri. Zaferden sonra siyasetten çekildi. Tekrar milletvekili  olmak  istemedi.  Kendisine verilen İstiklal Madalyası ve bir savaş  ganimeti  silah  dışında  bir şey kabul etmeden   memleketi  Van’a  döndü. Osmanlı  Mebusan  Meclisinde de  Van temsilcisiydi.  

Kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse,  Van milletvekilleri,  Hamidiye Aşiret Alayları  ile ilişkili olanlar; milli kurtuluş savaşı başladığında  orada görevli  bulunan mülki idare amirleri veya  yerel yöneticilerden  oluşuyordu.   

Bitlis milletvekillerine gelince, dikkatimi en çok  çeken isim Şeyh Sait ayaklanması  sırasında idam edilen Yusuf Ziya Koçoğlu’dur. 

Yusuf Ziya Bey’in cumhuriyete kadar birlikçi  söylemi tutanaklarda kayıtlıdır. Lozan konferansı sırasındaki konuşmaları bu yöndedir. Şeyh Sait  isyanı sorumlularından  olduğu gerekçesiyle İstiklal Mahkemesi  tarafından  idam cezasına  çarptırıldı. (1925) 

Arif Hikmet Özdemir, Bitlis  belediye  başkanı  idi. Uzun  bir aradan sonra  1946 seçimlerinde - VIII. dönemde-tekrar  Bitlis  milletvekili  seçilmiş. 

Derviş Sevünç, 1876 doğumlu;  Erzurum Kongresinde Bitlis üyesi  idi.  

Bitlis  milletvekilleri  ile ilgili olarak söylenebilecek  şey onların  Bitlisin yerel   önderleri  olduğu  istikametindedir. 


DİYARBAKIN MİLLETVEKİLLERİ 

Bu başlık altında dikkatinizi  çekmek istediğim  istediğim iki sima var.  Birincisi  Pirinçcizade Feyzi Bey’dir.  TBMM’ye katılmadan önce dört dönem Mebusan Meclisi üyeliği yapmıştır. Bu önemli bir noktadır.  Meşrutiyet devri siyaset  adamıdır. 

Pirinçcizade Feyzi Bey,  cumhuriyet devriminden sonra Nafıa Vekilliği de yaptı. II. Meclis açılınca Fethi Bey kabinesinde görev aldı. Malta  sürgünlerinden  biridir. Ermeni emvaline  el koyduğu gerekçesi ile  İngilizler   tarafından  yargılanmak üzere  Malta’ya götürülmüştü.  Malta’da  iken Mebusan Meclisine yine Diyarbakır milletvekili  seçildi. (1919)  1921  İnebolu mübadelesinde serbest bırakıldı. Ankara Meclisine  katıldı. Ziya Gökalp’in dayısının  oğludur. Lozan’da İsmet Paşa’nın  heyeti müşavere heyetinde  yer aldı. Hakkındaki yargım şudur:  Diyarbakır’ın mütegallibe sınıfındandı: Diğer bir ifadeyle hegemonya  sınıfını temsil  ediyordu.  Bölge  egemenlerinden biri. Meşrutiyette İttihatçı, Cumhuriyette CHP’li. Daima merkezdeki  hakim gücün  yanında yer alıyor. 

Öbür önemli isim  Zülfü Tigrel’dir.  (1877-1940)  O da Diyarbakırlı ve vefatına   kadar    TBMM  üyeliğine sürekli  milletvekili  seçilmiştir. Bu bulgunun bölgedeki  egemenlik ilişkileri  ve  yeni rejime açısından oldukça önemli   olduğu aşikardır. 

Lozan  Barış konferasında  o da İnönü ile birlikte gitmiş. Müşavirler heyetinin  üyesi.  Bunun  anlamı şu:  İngiltere’den gelecek Kürtleri  konu alan bir provokasyona karşı TBMM  hükümetini savunmak için oraya gönderilmişlerdir. 

Yeni gelmişken, bir not  etlemek  isterim. Pirinçcizade ile birlikte Ermeni    soykırımı ve emvaline el koyma iddialarına konu  olan  bir başka  isim Antep milletvekili Ali Cenani Bey’dir. (1872-1934) Osmanlı Mebusan Meclisinin  dört  döneminde   milletvekili  seçilmişti. O da  ingilizler tarafından  yargılanmak üzere  Malta’ya götürülmüştü.  1921’de  dönünce Ankara Meclisine katıldı. Cumhuriyet’te Fethi Okyar ve İsmet Paşa hükümetlerinde Ticaret bakanlığı  yaptı. Yüce  Divan’da yargılanan  ikinci bakandır.Birincisi İhsan Eryavuzdur.  Havuz-Yavuz  davası  nedeniyle (1927)  Cenani Beye İsnat edilen suç: un ve zahire fiyatlarının yükselmesini önlemek için Ticaret Bakanlığı emrine verilen 500.000 lirayı usülsuz harcamak. Ali Cenani, Yüce Divanda  1 ay hapis  ve 170.000 lira  para cezasına çarptırıldı. (1928)

Her üç milletvekilinin özelliği mahalli mütegallibe sınıfından olmalarıdır. Bu sınıf İstanbul’daki  hegemonyaya Osmanlı elit sınıfı üzerinden bağlanmaktaydı. 

Bu simaları,  periferinin   hegemonya güçleri olarak tanımlayabiliriz.  Hepsi meşrutiyetten itibaren yasama    meclisi üyesi. Meşrutiyette  ittihatçı , cumhuriyet   rejiminde CHP’li. 

Abdühamit  Cinten , Diyarbakırlı  bir  ilkokul müdürü. (1871-1928)

Abdülkadir Kürkçü, Diyarbakırlı ve Jandarma Alay   komutanı, ikinci dönemde  de milletvekili  seçilmiştir. 

Mustafa Akif Tütenk, Diyarbakırlı  bir öğretmen  ve yerel gazeteci. Ziya Gökalp’in arkadaşı. 23 Nisan 1920’de Meclisin açılışında  bulunmuştu: ilk oturumda  hazır  bulunan   100  civarındaki milletvekilinden biridir.  İkinci dönemde memleketine dönmüş. Milletvekili  seçilmemiştir. 



DERSİM MİLLETVEKİLLERİ 

Dersim vilayetini temsil eden milletvekilleri içinde üç sima  oldukça ilginç. Bunların  başında  elbette Diyab Ağa  gelir. Atatürk ile kurtuluştan sonra  makam  otomobilinde  resmi olan   Ferhatuşağı  aşireti reisi. Öbürü Mustafa Ağa. 1859  doğumlu.  Abbasoğlu aşireti reisi. Üçüncü kişi  Hasan Hayri Kanko. 

Diyab Ağa 1852  Çemişgezek  doğumlu. Sultan Abdülaziz  devrinden  kalma  bir aşiret reisi. 1935’te Sivas’te   hayata veda etmiş. 

Dersimli   binbaşı Hasan Hayri Bey ile birlikte Erzurum Kongresine  katıldı. 1922’de Dersim’i  vilayet  yapan önergeyi verdi. Daha önce Dersim  liva  idi. Mutasarrıflık ile  yönetiliyordu. 

Atatürk kendisine  maaş bağlattı.  Abdülhamit devrinde Hamidiye   milis  komutanlığı da yapmış.  Herhalde  ilk Ermeni  isyanları  sırasında olmalı. Birinci Dünya Savaşında da  milis  kuvvetleri  komutanı. 

Hasan Hayri Kanko: Hozat Şeyh Hasanlılar  aşireti reisinin oğlu.  Harpokulunda Aşiret  sınıfında  okumuş. Süvare teğmeni  olarak  Siverek aşiret süvari alayında  görevlendirilmiş. Şeyh Sait  isyanında  idam edilmiş. Mezarı Elazığ’da.  Torunu Tıp doktoru ve CHP’den milletvekili  seçildi, 

Mustafa Zeki Saltık, 1881 Hozat   doğumlu. O  da Harp  okulu  aşiret sınıfında tahsil görmüş. Sivas İstiklal Mahkemesi  üyeliği yapmış. II  mecliste  orduya dönmüş. Görüldüğü gibi  Dersim’den  seçilip sonradan idam edilen milletvekilleri olduğu gibi İstiklal mahkemesi  üyesi olanlar da var. 

Ahmet Rasim Tan, Zaza asıllı. Karaballı aşiretinden. O da Harbiye Aşiret  sınıfında tahsil görmüş. Osmanlı  aşiret  alaylarında  subay olmuş. 

Bir değerlendime   yapmak gerekirse, Dersim  milletvekilleri  ya doğrudan  aşiret reisi  ya da Harbiye’de aşiret  sınıflarında  okumuş subaylar.  Süvari subayı  çoğunluğu. 

Bu da hepsinin  Osmanlının  son döneminde Devletin merkezinde eğitim aldıklarını  gösteriyor. Dersim   milletvekillerinden hiç biri  ikinci dönemde  TBMM üyesi değil.  Bu anlamlı. 


ERZİNCAN VE ELAZİZ (MAMURATÜL  AZİZ)  MİLLETVEKİLLERİ

Erzincan   milletvekilleri içinde anılması gereken ilk isim  hiç kuşkusuz Şeyh Hacı Ahmet Fevzi Efendi’dir. Şeyh Efendi 1861 Erzincan doğumlu.  

Erzurum ve Sivas’te delege ve  Heyeti Temsiliye  üyesi. Birinci Dünya Savaşını Ruslarla bitiren  Erzincan mütarekesinden sonra Ruslar Şeyhi esir alıp Tiflis’e götürmüşler.  Dokuz ay sonra  geri dönmüş.  Bolşevik devrimi ve Brest -Litovsk barış anlaşmasının  sağladığı  yeni koşullar nedeniyle  serbest bırakılmış olmalı. 

Birinci TBMM’nin  sonuna doğru  hastalanarak memleketine   dönmüş ve orada vefat etmiş: 16 Nisan  1923. 

Bir başka ulemadan Erzincan   milletvekili   Osman Fevzi  Efendi’dir. (Topçu)  Erzincan müftüsü.  Birinci  Meclisten önce 1908 ‘de  Meclisi Mebusana  üye  seçilmiş, Erzurum Kongresine katılanlardan biri de o. 

Mehmet Tevfik  Kütükbaşı, Erzincanlı. Refahiye ve Kemaliye  nahiye müdürlüğü yapmış. Kaymakam  vekili iken  Birinci Meclise seçilmiş. 

Mehmet Emin Bey, ise Erzincanlı  değil. Mülki idare amiri. Aslen Bursalı. Pötürge kaymakamı iken  milletvekili seçilmiş. 

Son  milletvekili Hüseyin Aker,  Erzincan 1893 doğumlu. Rüştiye mektebi  mezunu. Ortaokul  düzeyinde  bir eğitim bu. Ama o tarih için  önemli. Hüseyin Aker’i şu özelliği  ile hatırlamalıyız: Cumhuriyetin  50. Yılında  hayatta olan Birinci Meclis üyelerinden biri.  Fahrettin Altay Paşa ve İnönü ile birlikte ilk mecliste  bulunmuş onur konuğu olarak  davet edilmiş  düzenlenen  törenlere. 

Elazığ  temsilcileri ise  şöyle: Hüseyin Gökçelik, birinci  dönemden itibaren  TBMM  üyesi. Dört dönem. Emniyet teşkilatından. Polis memuru olarak  kariyerine  başlamış.  Diyarbakır ve Bitlis’te  başkomiserlik yapmış. Memleketi  Elazığ.  

Muhittin Çöteli,  üç dönem TBMM’ne  seçilmiş. Osmanlı Mebusan Meclisinden  geliyor.  Mehmet Naci Karaali 1856  Harput doğumlu.  Birinci  ve ikinci dönemde Elazığ  milletvekili.  Ziraat Bankasında çalışmış. Kariyeri  bankacılık alanında.  

Rasim Tekin,  sadece  birinci dönemde milletvekili.  1877  Arapgir  doğumlu.  Mülki  ve adli kurumlarda tahrirat katipliği yapmış. 

Hasan  Tahsin Berk, aslen Selanikli. (1881-1943)  Mamuratel aziz  vilayet defterdarı.  Mecliste Mustafa Kemal Paşa’ya yakın  olan kadroların içinde. 

MUŞ MİLLETVEKİLERİ 

Muş milletvekilleri içine en  dikkat çeken Hacı İlyas Sami Efendidir. Meclisi Mebusandan beri  siyaseti içinde. 1908’den itibaren  Muş   milletvekili.  Meşrutiyette İttihatçı.  İngilizler  tarafından Malta’ya  sürülenlerden biri. Ankara’ya döndükten sonra   sürekli milletvekili seçilmiştir.   Cumhuriyette  Mustafa Kemal’in kadrosu içinde. 

Diğer  milletvekilleri  ise  özetle  şöyle: Abdülgani Erten, Genç (Bingöl) doğumludur.  Eğitimi Rüştiye düzeyinde bir yerel memurdu.  Kasım Dede Bey, Muşlu. Liva meclisi  üyeliğinden geliyor. Osman Kadri Bingöl Mebusan  Meclisinde  bulunmuş,  iki dönem de TBMM’de  Muş üyesi. Rıza Kotan, Muşlu bir  ağa çocuğu,   iki dönem  Muş milletvekilliği yaptı. Tarım ve ticaret ile  meşgul bir  aileden geliyor. 


HAKKARİ  MİLLETVEKİLLERİ 

Hakkari milletvekileri  içinde ilk elden anılması gereken  isim Mazhar Müfit Kansu’dur. Kansu’nun bu vilayetin  temsilcisi olması   tamamen o tarihte Hakkari  valisi olması  nedeniyledir. Kansu, 1872 Denizli   doğumlu, Mülkiye Mektebi mezunudur.  Mustafa Kemal Paşa’ya mülki idare  kanadından katılan    ilk   isimlerden  biridir. 

Erzurum  ve Sivas kongresinde  bulunmuş ve   Heyeti Temsiliye’ye  seçilmiştir. İstiklal Mahkemesi üyeliği  yapmış,  TBMM’nin ikinci döneminden  itibaren   memleketi Denizli’den milletvekili  seçilmiştir.

Meclise gelen  diğer Hakkari milletvekili  Seyyid Taha   Efendi ise  ilmiye kökenliydi. İbrahim Arvas,  seçilmiş olmasana  rağmen meclise katılmamıştır

SİİRT  MİLLETVEKİLLERİ 

Mustafa Sabri Baysan, Siverek kadısı. Aslen Denizli’nin  Çal  kazasından.  Mustafa Kemal’in ekibinde yer almakla  birlikte tekrar milletvekili olmak istememiş,   memuriyete dönmeyi tercih etmiştir.  

Halil Hulki Aydın, Siirt müftüsü, Mebusan  Meclisinde  de üye idi.  Atatürk’e  yakın  ilmiyelilerden. Daha sonraki dönemlerde -kaydı hayat- milletvekili seçilmiştir. (1869-1940) 

Salih Atalay,  Siirtte müderris. Daha sonra  memleketine  dönerek  müderrislik  ve müftülük yapmaya  devam etti. (1873-1961)  

SİVEREK  MİLLETVEKİLLERİ 

Abdülgani  Ensari, 1885 Mardin doğumlu,  1974’e kadar  yaşamış, Siverek  ve Mardin milletvekilliği yapmış. Harbiyeli. Büyük  bir ihtimalle  Aşiret  sınıfından mezun.  Ensari  aşiretinden. Bekir Sıtkı Ocak, Müderris, İhsan Sağlam, 1876 Trabzon doğumlu bir  subay, Diyarbakır ve Bitliste jandarma  alay komutanlığı yapmış,  İttihatçı. Ordudan  ayrılarak  siyasete  girmiş,  Meşrutiyette Mardin milletvekilliği  yapmış,  Birinci Mecliste Siverek milletvekili.  Ancak Nisabı Müzareke  Kanunundan sonra  Ankara ve Trabzon valiliği  görevlerine   getirilmiştir. İkinci Mecliste  Ergani  milletvekili. 

Mehmet Sırrı Tayanç, Siverekli  bir memur;  Mustafa Lütfi Azer, Rusya’da doğmuş Azeri kökenli bir isim.  Fatih medresesi ve Darülfünun  mezunu  bir  öğretmen . Birinci  Meclise seçildiğinde    Siverek  İdadisi müdürlüğünü yürütüyordu. 

BAYAZIT (AĞRI) MİLLETVEKİLLERİ 

Dr. Refik Saydam,  Birinci   mecliste   Bayazıt  milletvekilidir.  Bayazıt  günümüzdeki Ağrı  vilayetini  kısmen   kapsamakta olan bir seçim bölgesiydi. Dr. Saydam’ın bu  vilayetten seçilmesi  Birinci Dünya  Savaşında   bölgede askeri   doktorluk yapması ile ilgili olabilir. Bilindiği  gibi Dr. Saydam Atatürk’ün sağlık bakanı, İnönü’nün başbakanıdır.

Diğer milletvekillerine gelince, Hacı Mehmet Öney, 1844 Doğubayazıt doğumlu. Muharremzadelerden   bir müderris. Liva idare  heyeti üyesi. Hastalığı  gerekçesiyle 1921  sonrasında izinli sayıldı. Memleketinde  gönderildi. 1923’de vefat etti. 

Süleyman Sudi Acarbay,  Bayazıtlı bir İttihatçı, 1866  doğumlu, 1908  Mebusan meclisinde bulunmuş. Birinci ve ikinci dönemde Bayazıt milletvekili seçilmiştir.  

DERSİM  MİLLETVEKİLİ KANKOZADE  HASAN HAYRİ  BEY 

1925’te (Şeyh Sait  isyanı) idam edilenlerden birİ Birinci Mecliste Dersim  milletvekili olan Hasan Hayri Kanko’dur. 

Şeyh Hasanlılar aşiret reisi olan Hasan Hayri Bey Harbiye’nin  Aşiret  sınıfında okuyarak  süvari  subayı  olmuştu. 

Kankozade Hasan Hayri Bey  Şeyh Sait  isyanının örgütleyicilerinden olduğu  gerekçesiyle idam cezasına  çarptırıldı. Cezası Elazığ’da infaz edildi. 

Buradan çıkaracağımız  sonuç şudur: Birinci Meclis’te birlikçi tutum   takınan,  cumhuriyet devriminden  sonra  karşı devrim cephesine geçen siyasi aktörler devrim mahkemelerinde  yargılandılar.  Cezalandırıldılar. 

DERSİM  MİLLETVEKİLİ DİYAB AĞANIN  TUTUMU 

Mustafa Kemal cephesinde yer alan Diyab Ağa Dersim milletvekili ve  aşiret reisidir. 1852 doğumlu olup meclisin en  yaşlı  vekillerinden biridir.   Diyab Ağa Çemişgezek’te   doğduğunda Sultan Abdülaziz tahttaydı. Abdülhamit devrinde aşiretinin  başındaydı. Vilayat-ı Sittede  “Ermeni  patırtısı”  çıktığında, Birinci Dünya Savaşında, tehcir  kararı  sonrasında Diyab Ağa Ferhat uşağı aşiretinin  reisi  idi. 

İki önemli olayda takındığı  tutum önemlidir. Tarihi önemi haizdir. 

Birincisi, Büyük Yunan Taaruzu başladığında Ankara’nın  tahliyesi gündeme gelmişti. Hükümet  merkezinin Kayseri’ye taşınması tartışılıyordu. Diyab Ağa  tahliyeye   karşı  çıkan  bir konuşma yapmıştır. Bu konuşma meclisin   maneviyatı  açısından  tarihi  önem   taşır. 

Öteki ise Lozan   delegasyonuna  siyasi veçhe   verilmesi   görüşmelerinde “Türklük, Kürtlük   davası yoktur. Aslımız, neslimiz birdir”  sözlerini  içeren   konuşmasıdır. Diyab Ağa-Mustafa Kemal Paşa  ilişkileri daima iyi  olmuş, kurtuluştan sonra  himaye   görmüştür.

KOÇGİRİ  AYAKLANMASININ BIRAKTIĞI   SORUNLAR VE SAKALLI  NURETTİN  PAŞA 

1921   yılı başında TBMM  hükümetinin iki ciddi   iç güvenlik sorunu vardı:  Pontus ve  Koçgiri. 

Bir taraftan da Batı Anadolu’da Yunan kuvvetlerine karşı  düzeni ordu kurma çabaları  devam ediyordu. (kuvayı nizamiye) 

Pontus meselesi   1922 ‘e kadar (Büyük Zafer) mahalli alevlenmelerle devam etti. Kesin çözüm mübadele  ile gerçekleşti. Ali Fethi Bey (Okyar) Malta’dan döndükten sonra Dahiliye Vekili  oldu. En çok uğraştığı iç güvenlik meselesi  buydu. Bu konuda gizli  celse zabıtları yeterince  zengin  bilgiler vermektedir. 

Koçgiri  isyanının dinamikleri ise farklıdır. Bununla ilgili ayrı  bir yazı  yazılmalıdır. Burada  şimdilik  dikkatinize sunmak  istediğim husus  isyan Merkez Ordusu  tarafından (komutanı Sakallı Nurettin Paşa- Topal Osman Ağa kuvvetleri  desteği ile ) bastırılmıştır. 

 Koçgiri isyanının  sebepleri  üzerinde durmayacağım. Sadece   şunu   belirtmeliyim ki Birinci Meclis’te   Kürtlerin  temsili  yönetimin   meşruiyetini sağlamıştı. Bununla birlikte merkezkaç   hareketler, milli  mücadele  ve erken cumhuriyet döneminde   devam edecektir.

Koçgiri  isyanının  abartılı şiddet ile bastırıldığı   malumdur. Bu nedenle Meclis soruşturması  açılmış, Sakallı Nurettin Paşa’nın yargılanması  söz konusu  olmuştu. Nurettin  Paşa’yı  Meclisin gazabından  kurtaran TBMM   Başkanı ve Başkomutan  Mustafa Kemal Paşa oldu. Gazi’nin meclisi “siz o işi başkumandana bırakın. Gereği  neyse yapılacak “  taahhüdü meclisi yumuşattı. 

Nurettin Paşa’nın, Büyük Taarruz’dan sonra İzmir’de  metropolit Hrisostomos’un  ve  İzmit’te Ali Kemal’in linç edilmesi  olaylarındaki   tutumu düşünüldüğünde  bir çeşit Kuyucu Murat Paşa olduğunu  düşünüyorum.

İcra Vekilleri  Heyeti’nin  isyancı olarak tespit ettiği 14 aşiret yerine   180   köy  Nurettin Paşa  tarafından   tenkil edilmiştir.   TBMM  bölgeye (5.10.1921) tarihli gizli celse  görüşmelerinden sonra bir   heyet   gönderme kararı  aldı. Heyetin  adı: Koçgiri isyanı Heyet-i Tahkikiyesi. 

Görevlendirilen Meclis komisyonu bir rapor hazırladı ve  Meclis’in   bilgisine sundu. Raporda “Tenkilin  milletin sinesinde   kanayan bir facia doğuracak kadar   şiddetli olduğu”  ifade edildi. 

Komisyon adına söz  alan Bolu milletvekili  Yusuf İzzet Paşa “2000  evin  yakıldığını tespit ettiklerini” ifade etti.   Erzincan Mebusu Emin Bey “güya asayişi sağlamak maksadıyla TBMM’nin adının kirletildiğini “ söyledi. 

1925’te  Şeyh Sait  isyanı  tertipçilerinden  olduğu  gerekçesiyle  idam  edilecek olan Dersim  milletvekili Hasan Hayri Bey’in sözleri  bence çok ilginç:  “Ermenilere bile yapılmayan   fecayi Kürtlere yapılıyor” Bu  sözler  bölgenin nasıl bir   tarihi travma  üzerine oturduğunu  gösteriyor kanımca. 

Mustafa Kemal Paşa “ kendisi  bir komutandır  ve azli benim  inisiyatifimdedir”   demiştir. Meclisi  teskin  etmek için başkumandanlık  tarafından  açığa alındığı ve askeri  mahkemeye sevkedileceğini   ifade etmiştir. 

Böyle bir  tasarrufta bulunmamıştır; ama,   Hatırlanacağı  üzere Nurettin Paşa, Nutukta “zaferin  şerefini paylaşmaya en az  layık  kişi” olarak  tanımlanacaktır. 

Olayı  daha derin araştırmak üzere “Koçgiri hadisesinin amilleri hakkında  176 sayılı TBMM  kararı” alınmış  ve “Tekalifi Milliye Ambarlarındaki zahirenin halka dağıtılması”   hakkında hükümet kararnamesi  yayınlanmıştır. Ayrıca bkz. TBMM  Gizli Celse Zabıtları tarihleri: 4-5. 10, 29.10. 1337 tarihli  celseler, 16.1.1338,  22.7. 1338  tarihli  celseler. 

28 Şubat  1922 (1338) tarihli “Koçgiri   hadisesinde duçarı sefalet olanlara verilecek tohumluk  ve  yemeklik hakkında 196  sayılı kanun” için  bkz. Düstur III, 30 Nisan 1338.

SAKALLI  NURETTİN  PAŞA İLE İLGİLİ MERAK ETTİĞİM HUSUS 

TBMM  tarafından  şiddetle eleştirilen hatta İstiklal Mahkemesine  sevk edilmek istenen Sakallı Nurettin Paşa’nın  Büyük  Taarruzda  1. Ordu  komutanı olmasıdır. 

Buradan kendisinin  yaş ve kıdemce  dikkate alınan  bir general olduğu  sonucu çıkarılmalı. O tarih itibariyle. Oysa ki Nurettin Paşa   Milli  Mücadele  kadrolarına  uzun  tereddütlerden sonra  iştirak etmişti.  Türkiye Halk İştirakiyyun Fırkasını ihbar eden oydu. Şiddetli bir Bolşeviklik   karşıtıydı. Aşırı  tutucu bir  generaldi.  Atatürk’e karşı her  zaman  kuşkucu bir  tavrı vardı. Bence gerçek  düşüncesini  dışarı vurmamıştı. Ama dönemin resimlerinden soğuk ve mesafeli bir ilişki olduğu anlaşılıyor. 

KÜRDİSTANA  BAŞKOMUTANLIKÇA  HEYET GÖNDERİLMESİ 

Nurettin  Paşa’nın İstiklal Mahkemesine  sevk edilmekten son anda kurtulduğu    meclis müzakerelerinden sonra Kürdistan’a  alınmıştır. Kararın  resmi  başlığı “Kürdistan’a Başkomutanlıkça bir heyet  gönderilmesi  kararı” dır.  Heyete Van, Muş, Siverek, Bitlis ve Diyarbakır  milletvekillerinden  yedi kişi seçilmiştir. Bu  Heyetin  bütün  Doğu Anadolu vilayetlerine gittiğini  gösteriyor. Bu konuda bkz. Gizli Celse  Zabıtları, Cilt  III, 6.3.1922. 

Görüldüğü gibi epey sıkıntılı  geçen 1921  yılından  sonra TBMM bir komisyon kurmuş , bir rapor hazırlamıştır. Başkomutanlık   yedi  kişiden oluşan başka  bir komisyon  göndermiştir. Görevlendirmede  geçen “vazife-i mühimme-i vataniye ile”  ifadesi önemsenmelidir. 

Bütün bunlardan benim çıkardığım  sonuç, Büyük Taarruz  öncesinde, birliği sarsabilecek  kırılgan noktalar tespit  edilerek dayanışma pekiştirilmeye  çalışılacaktır. 

KÜRT  LİDERLERİN TBMM’NE   SADAKAT  MESAJLARI 

Milli Kurtuluş Savaşında iki  kritik  eşikte Kürtlerin  temsili  gündeme geldi. Birincisi  Londra Konferansıdır.  Arkasından   Büyük Yunan Taarruzu gelecektir.  1,19, 24 Mart  1921 tarihlerinde yapılan gizli celselerde Meclis  başkanı “Kürdistan meselesi  diye mesele olmadığını gelen telgrafı okutarak  genel kurula açıkladı. Kürtlerin Türk  birliğinden ayrılmak istemediklerini,  TBMM’inden   başka kurtarıcı  beklemediklerini, telgrafları  tek tek  okutarak  meclisin  bilgisine sundu.

1921  ilkbaharından   sonbaharına kadar Kürtlerin Türk Büyük Millet Meclisinde  temsil edildiğine dair geniş bir telgraf  haberleşmesi var. Bu arada, “Elcezire Harekatı Vataniye”  heyetinden gelen bir telgrafın da Meclis başkanlığı  tarafından okutulduğunu  da burada  belirtelim. 

LOZAN  BARIŞ KONFERANSI SÜRECİ VE KÜRTLER:  

LORD CURZON’UN  KÜRDİSTAN  ISRARI 

Lord Curzon,  Kürtlerin  yoğun olarak  yaşadıkları vilayetleri TBMM  yönetiminden  ayırabilmek için sürekli  “self-determinasyonu”  gündeme  getirdi. Hem Londra Konferansında  hem de Lozan’da. 

Mecliste, Kürdistan diye anılan vilayetlerin  milletvekilleri temsil edildikleri yerin TBMM olduğunu duyurdular.  TBMM hükümeti  idaresi altında  yaşamayı  tercih ettiklerini  defalarca vurguladılar. Batı’da    yaratılan “Türk-Kürt  ayrılığını tahrik eden girişimlere   karşı  protesto telgrafları gönderdiler. 

Lozan’da  özellikle heyet-i   müşaverede (danışma kurulu)  Diyarbakır milletvekillerinin  bulunuşu  İngilizlere karşı  alınmış   bir önlemdi. Bunu  belirtmek isterim. 

TBMM TEMSİLCİLERİ  LOZANA GÖNDERİLİRKEN KÜRTLERE  VE TÜRKLERE DAİR   BAZI SÖZLER 

Bitlis  milletvekili Yusuf Ziya Bey,  “Bu meclis, bu devlet Türk   kardeşlerle    teşriki  mesai etmek için kurulmuştur” derken;  Müfit Kurutluoğlu  “Türkler, Türk   hükümeti’nin kalbidir.  Diğer anasır    uzuvlardır”  diyerek   fonksiyonel  bir  açıklama getirmeyi  uygun görmüştü. Muş   milletvekili İlyas Sami Efendi, “Kendi  menafiini Türkün halasında  bulan Kürtlerden”   söz etmektedir.

 Erzurum milletvekili Süleyman Necati Bey ise “Kürtlerin Turani bir kavim olduğundan” bahsetmektedir. Necati Beyin sözleri   bana 12 Eylülden sonra Milli Güvenlik Kurulu  talimatıyla  Türk-İslam sentezcilerinin üniversitelerde verdiği   “kart kurt sesleri”   ve “Türklerin Kürt boyu” konferanslarını  hatırlattı  bana nedense. Bunlardan  birinin tanığıyım. Hatta bana  konferansçılardan  birine bütün gün   refakat  görevi verilmişti.  Sonra DYP (Çiller dönemi)  ve MHP  milletvekili oldu. 

LOZAN  BARIŞ KONFERANSI SÜRERKEN  CURZON’A   TEPKİ TELGRAFLARI 

Lozan’da  Lord  Curzon, “Türk-Kürt  tefrikası   yaratmak maksadıyla” her fırsatı  değerlendimeye çalışmıştır.  Bunun  üzerine Rişvan, Zorkun, Merdis, Kazru, İzoli aşiret reislerinin  bu girişimlerini  kınayan  telgrafları TBMM genel  kurulunda okutulmuştu.  Tarih:  5 Şubat  1923. 


GİZLİ  CELSELERDE BİTLİS MİLLETVEKİLİ YUSUF  ZİYA BEY’İN  SÖZLERİ

Lozan’a Türk  delegasyonu gönderilirken Mecliste epey uzun bir gizli   yapılmıştı. Bu görüşmelerde ileri   sürülenler  üzerinde önemle   durulmalıdır. Heyeti Murahhasa’ya siyasi veçhe verilmesi görüşmelerinin  içeriği önemlidir. İngilizlerin özellikle Ermeni  ve Kürt meselelerini Türkiye’yi zayıflatmak için  masaya  getirmesi  bekleniyordu. 

Delegasyona “siyasi veçhe” verilirken  Ermeni meselesinin  hiçbir biçimde müzakere  edilmeyeceği, TBMM  hükümeti açısından böyle bir mesele olmadığı özellikle hatırlatıldı. 

Kürt meselesinin  gündeme  getirilmesi  ihtimaline karşı,  bölge   milletvekilleri söz aldılar. Bence Bitlis milletvekili Yusuf Ziya Bey’in sözleri  günümüz Türkiyesi açısından anlamlıdır. 

Yusuf Ziya Bey, Sevr’in Kürtlere  ayrı bir devlet kurma imkanı  verdiğini, bu yönde mücadele  etmek yerine Kürtlerin TBMM  seçimlerine katıldıklarını ve temsilcilerini  Ankara Konvansiyonuna gönderdiklerini   belirtti. 

Müttefiklerin  Kürtlere  ayrı devlet  vaat etmelerine rağmen,  El Cezire cephesinde Türkler  ve Kürtler   birlikte savaştılar. Ayrılmak istemediler. Bu Mecliste temsil ediliyorlar. 

Yusuf Ziya Bey  daha da ileri  giderek,  “Ben Kürd oğlu Kürdüm yalnız büyük ağabeylerinin (Türkler)  saadet ve selametlerini isteyenlerdenim. “

“Kürdü Türkten ayırmamak  gerektiğini, bu iki unsurun birbirinden  ayrılmasının ikisinin de akıbetini  söndüreceğinden  ifade etmiştir.  (Gizli Celse  Zabıtları, Cilt 4, ss.162-164)  

Ne ilginçtir ki, Lozan’a barış heyeti  gönderilirken böyle bir tutum  takınan Yusuf Ziya  Bey’in   akıbeti üzerinde  durmak gerekir. Yusuf Ziya Bey ikinci Mecliste yoktur. Seçilememiştir. Sanırım 1923 seçimlerinde İkinci Gruba yakın olduğu için Kemalist parti   tarafından  aday gösterilmemiştir.  

Yusuf Ziya Bey ikinci Mecliste yoktur; ama Şeyh Sait  isyanında vardır. Süreyya Örgeevren’in başkanlığını   yürüttüğü Şark İstiklal Mahkemesinde yargılanmış ve idam  cezasına  mahkum edilmiştir. 

LOZAN’DA İNÖNÜ  VE KÜRTLER 

23 Ocak 1923  tarihli oturumda Türk   başdelegesi  İsmet Paşa, TBMM’nin Türklerin  olduğu  kadar Kürtlerin de hükümeti olduğunu belirtti.   Kürtlerin  meşru temsilcilerinin TBMM’de  oldukları  söyledi.  İnönü devamla, vatandaşlık statüsünün, azınlık  statüsünden ve  muhtariyetten üstün olduğunu ekledi. 

SON SÖZ 

14 Mayıs  2023   tarihinde  28. Dönem TBMM   seçimleri yapıldı. Bu  seçimlerde Hasan Hayri Kanko’nun  torunu Kocaeli’den seçildi. (CHP 1. Sıra)  Erzurum’dan (AKP 4. Sıra)  ise Şeyh Sait’in   torunu milletvekili  oldu. Her iki vekili aday gösteren   partilerin ideolojik, politik duruşunu    tarihi açıdan anlamlı  bulduğumu  belirtmek isterim.