Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Latife Hanım’ın evrak-ı metrukesi

LATİFE HANIM’IN ANKARA’DAKİ ÇEVRESİ

Gazi, Latife evliliğine dair dikkat çeken ilk fotoğraflar Fethi Bey ve eşi Galibe Hanımla birlikte olanlardır.

Galibe Osmanlı Hariciye Nezaretine mensup bir aileye mensuptu. Babası İsmail Hakkı Beydi. (Eldem) Aile Osman Hamdi Bey ile akrabadır. Fethi Bey’in Sofya sefirliği sırasında tanışmışlardı. Ailenin Daha sonraki kuşakta hanedan bağlantısı da vardır.

Latife ise, her ne kadar amcası Halit Ziya Uşaklıgil olsa da, tüccarlıktan burjuvalaşmış bir ailenin kızıdır. Bana göre Okyar’ın eşi Galibe daha seçkin bir aileden geliyordu. Bu resimler, Gazi Paşa’nın cumhuriyetin başında “birinci adamının” Fethi Bey olduğunu gösterir.

Latife, yaşı ve eğitimi itibariyle, Ankara elitinin eşlerinden farklıydı. İsmet Paşa’nın eşi Mevhibe Hanım, İzmir’deydi. Latife’den sonra Ankara’ya geldi.

Ruşen Eşref’in eşi Saliha, Ahmet Ferit’in eşi Müfide, Falih Rıfkı’nın eşi Şefika (Mina Urgan’ın annesi) Ağaoğlu Ahmet’in eşi ve kızları, Süreyya Yiğit’in eşi, Celal Bayar’ın eşi Reşide Hanım, Salih Bozok’un eşi de Ankara’daydılar.

Dr. Rıza Nur’un eşi İffet de Ankara’ya gelenler arasındaydı. İffet Hanım Serasker Rıza Paşa’nın kızıydı. Görüldüğü gibi Ankara elitinin eşlerinden bir kısmı Osmanlı yönetici seçkin sınıfından geliyorlardı.

Latife’nin favorisinin Galibe olduğunu söyleyebilirim. Gelişmelerin kronolojisini hatırlayalım. Fethi, İkinci Meclisle birlikte Rauf’un yerine İcra Vekilleri Reisi oldu. Bu çok önemliydi. Anlamı şuydu: 1 numara Mustafa Kemal 2 numara Fethi beydi. Cumhuriyet devrimi ile Gazi, reisicumhur, Fethi TBMM başkanı oldu. İsmet Paşa başvekil. 1 ve 2 numaralar yine aynıydı. Onlara bir üç numara eklenmişti: Lozan’da müzakereleri yürüten İsmet Paşa. Fethi Bey, Terakkiperver Parti muhalefetini teskin etmek üzere tekrar başvekil oldu. (1924) Şeyh Sait İsyanı ve Takriri Sükun ile iç politikadan çekildi. Paris’e büyükelçi olarak atandı. Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara istasyonundan Paris’e uğurlandı. Galibeartık Ankara’da olmayacaktı. Latife-Galibe dostluğu artık mektuplaşmalar ile sürecekti.

DÜNÜRLER ÇANKAYA’DA

Kızları Latife’yi, “Gazi Paşa’ya gelin veren” İzmirli burjuva ailesi Uşakizadeler 5-8 Temmuz 1923 tarihleri arasında Çankaya’da misafir oldular. Latife’nin anne ve babası Muammer Bey ve Adeviye Hanım ile kardeşleri Vecihe ve Rukiye de gelmişlerdi. Fotoğraflarda kadınların tesettürlü olmadıkları görülür. Bu önemli bir değişimdir.

GAZİ’DEN KAYINPEDERİ MUAMMER BEYE TEKLİF

Mustafa Kemal Paşa, milli sermayenin gelişmesi için Ziraat Bankası dışında bir Türk Bankası kurmak istedi.(1924) Bu işin başına Celal Bey’i (Bayar) getirmesi tesadüf değildir. Bayar 30’larda tekrar İktisat Vekili olana kadar sadece İş Bankasını kurumsallaştırmak işi ile meşgul oldu.

Reisicumhur Mustafa Kemal Paşa İş Bankası’nı Bayar’a kurdururken kuruluş sermayesine 250.000 lira ile katılmıştı. Buna ilaveten 207.400 liralık kişisel hesap açtırmıştı. Bankanın kuruluş sermaye bir milyon liraydı.

İş Bankası kurucuları arasında Gazi’nin kayınpederi Muammer Bey de vardı. Muammer Bey, güçlü bir ihracatçılar birliği kurmak istemiş. Banka yönetimi ise milli sanayi işine girişmiş, başka alanlara yönelmişti.

Muammer Bey’in New York ve New Orleans borsalarında olduğu düşünülürse epey vizyon sahibi bir burjuva olduğuna hükmedilebilir. Bence Latife’nin babası Muammer Bey, gelişmekte olan ticaret burjuvazisinin oldukça başarılı bir örneği idi.

ÇANKAYA’DA MÜSADEME : TOPAL OSMAN ABLUKASI

Latife Çankaya’da genç bir gelindir artık.1923 Nisan ayı başında Ali Şükrü Bey’in katli olayı ortaya çıkartılır. Faili Topal Osman ve ekibidir. Giresun müfrezesi ile İsmail Hakkı Tekçe komutasındaki “yeni muhafız taburu” arasında müsademe çıkar. Topal Osman’ın 1920 başından beri TBMM başkanının güvenliğini sağlayan Giresunlu gayri nizami kuvvetin komutanı olduğu malumdur. Koçgiri ayaklanmasında ve Büyük Taarruzda yer aldılar. Ancak Osman Ağa’nın adamları (aynı Ethem’ın kuvayı seyyaresi gibi) güvenlik sağlamak işlevini kaybedip güvenlik sorunu haline geldiler. Bunun üzerine İsmail Hakkı Tekçe komutasında yeni muhafız taburu Çankaya’da görevlendirildi. Ali Şükrü’nün katledilmesi tam da bu olaylarla zamansal olarak örtüşmüştür. Olayların nedenleri ve sonuçları ayrı bir yazısının konusu. Ancak çatışma sırasında Gazi’nin tebdili kıyafetle Çankaya’dan uzaklaştığı Rıza Nur’u kaynak gösteren literatürde sıklıkla vurgulanır.

LATİFE’NİN SON ELLİ YILI

Latife Hanım, hayatının son elli yılında yalnız yaşadı. Atatürk’ün sağlığında Dahiliye Vekaleti tarafından yakından izlendiğini söylemek doğru olur. Dilerseniz yakın koruma da diyebilirsiniz. Latife, Atatürk’ün sağlığında İki kez sağlık nedeniyle tedavi olmak üzere yurtdışına çıktı. Kendisine Fatma Saliha adıyla pasaport verildi.(1926) Prag yakınlarında Tatra Sanatoryumunda yattı. Bu sırada Vasıf Çınar orada elçi idi. Anlatılanlara göre ünlü biyografi yazarı Emil Ludwig’de orada imiş. Bu entelektüel Türk kadını ile yakınlaşmak istemiş. Bir süre sonra Latife Hanım gerçek kimliğini açıklamak zorunda kalmış. Emil’i reddetmiş. Emil Ludwig 30’larda Türkiye’ye geldi. Çankaya’da Mustafa Kemal Paşa ve Büyükada’da Troçki ile görüştü. Amacı her ikisinin biyografisini yazmaktı. Ludwig’in en ünlü eseri Napolyon’dur.

Gazi, 1932’deArmstong’un Bozkurt kitabı yayınlanınca, Latife’den şüphelendi. Mahrem kalması gereken şeyleri anlatmış olabileceğini düşündü sanırım. Oysa ki bu konularda temel kaynak Dr. Rıza Nur’dur. Rıza Nur, “Hayat ve Hatıratımda” Atatürk aleyhtarlığında sınır tanımamaktadır. Amstrong, ise Kut’ta Türklere esir düşmüş bir İngiliz istihbarat subayı idi. Mütarede ve cumhuriyette İngiliz büyükelçiliğinde resmi görevli idi. İstanbul’daki Anadolu hareketi karşıtı bütün çevrelerin örgütlenmesinde önemli rol oynadı. Birinci Dünya savaşından 30’lara kadar bütün ön Asya coğrafyasının siyasi gelişmeleri hakkında bir çok kitap yazdı. Bunlarda biri de “GreyWolf Mustafa Kemal: anIntimate study of a Dictator” kitabıdır. Kitabında Armstrong, Mustafa Kemal’i Timur, Cengiz gibi kıyıcı bir tarihi sima olarak resmeder. Askeri başarılarını över. Kişi olarak yerici ifadeler kullanır.LATİFE HANIM’IN İSTANBUL HAYATI

Latife Hanım uzun süre Ayaspaşa’daki Uşakizadeler konağının en üst katında yaşadıktan sonra, 60’larda Harbiye’de Safir Apartmanına taşınmıştı. Eşyalarının bir kısmını hatta piyanosunu bile getirmemişti. Bu yıllarda kendisiyle mülakat yapmak için epey müracaatlar olmuş, nezaket ziyareti babında başlayıp biraz bilgi almaya yönelik olarak var. Örneğin Niyazi Ahmet Banoğlu, işi tadında bırakmış, ama Mete Akyol’un fazla istekliliği terslenmesine yol açmış. Azarlanmış. Bu babda bilinmesi gereken bir şey söyleyeyim bu arada. Akyol, Abdürrahim Tunçak ile 15 gün süren bir dizi mülakat yaptı. Daha sonra yayınladı. Tunçak’ın kim olduğunu müphem bırakan bu görüşmelerin kayıtlarını Akyol’un internet sitesinde okumak mümkündür.

LATİFE HANIM’IN VEFATINDAN SONRA

Latife Hanım 12 Temmuz 1975’te vefat etti. Fahri Korutürk cumhurbaşkanı Demirel başbakandı. Demirel o yılın başında Milliyetçi Cephe hükümetini kurmuştu. İstanbul Valisi Namık Kemal Şentürk’tü. Uşakizade ailesini İzmir’den tanıyordu. Belediye başkanı uzun yıllardır ilk defa bir CHP’li idi: Ahmet İsvan.

Cenazeye devlet töreni yapılmadı. Vali Şentürk’ün inisiyatifi ile mütevazı bir tören yapıldı. Latife Uşşaki Hanım’ın cenazesi Türk bayrağına sarıldı. Devletin asgari ilgisiyle Edirnekapı’daki aile mezarlığına defnedildi

Mirasçılar bir süre sonra tereke hakkında karar vermek üzere toplandılar. Hak sahipleri kardeşleri ve kardeş çocukları idi.

Latife Hanım okuyan yazan bir kadındı. 1898 doğumlu idi. Üsküdar Amerikan’dan mezun olduktan sonra (Bazı yerlerde Robert Kolej yazılmış) Sorbonne’da hukuk okumaya gitti. Mütareke koşullarında okulu bitiremeden İzmir’e büyükannesinin yanına döndü. 1921’de. İzmir’de Yunan işgali vardı. Ailesi Marsilya’da yaşıyordu. Latife’nin Sorbonne’dan alınmış bir diploması yoktur. Sadece orada okumuştur. Tahsili yarım kalmıştır. Gazi’nin ”bir diploma bile gösteremedin” diye şakalaşmak istemesi üzerine kırılmıştı. Latife’nin “Tahsilim yarım kaldı. Sizin yüzünüzden” dediği söyleniyor.

YAZILAN KİTAPLAR ÜZERİNE BİR KAÇ SÖZ

Latife Hanım ile ilgili epey yayın var. Bunların bir kısmı spekülasyon yayıncılığı. Bakılması gerekenler şunlar: Kılıç Ali’nin Hatıraları, Armstrong’un Bozkurt’u, Salih Bozok’un Hatıraları, Hasan Rıza Soyak’ın hatıraları, İpek Çalışlar’ın Latife Hanım başlıklı kitabı, Fatih Bayhan’ın Latife Hanım’ın sandukasından çıkanlar, Murat Bardakçı’nın “Sizi Serbest Bırakmayı Muvafık Bularak Tatlik Ettim” başlığıyla yayınlanan boşanma belgeleri kitabı ilk elden söylenebilecek kaynaklardır.

LATİFE HANIM BELGELERİNDEN BAZI ÖRNEKLER

Burada verdiğim bilgiler Latife Hanım üzerine yazılmış kitapların eklerinde gördüğün belgelere dayanmaktadır. Bu kitapların bazılarında içeriklere ilişkin envanterler vardır. Örneğin, Mustafa Kemal Paşa’nın evlilik öncesi nüfus kaydını İzmir Göztepe’ye aldırdığına dair TBMM başkanlığına yazdığı yazı. Bence bu ikametgah olmalı. 28 Ocak 1923 tarihli belge. Nikahı tebrik eden akraba telgrafları, Gazi’nin üvey babası Ragıp Bey’in kızından aldığı tebrik telgrafı. Boşanma belgeleri. Mustafa Kemal Paşa’nın Latife Hanım’a yazdığı “boş ol belgesi”. Gazi’nin Latife’nin anne ve babasına hitaben yazdığı “kızlarını boşadığına dair mektup. Babası Muammer Bey’in Gazi’ye yazdığı cevabi mahiyette mektup. Çankaya’da Latife’den kalma 25 parça eşyanın tutanak altına alınarak İstanbul’daki Uşakizade konağına gönderildiğine dair belge, 26 Ekim 1926 tarihli Latife Hanım’a Fatma Sadık adıyla pasaport verildiğine dair belge. Döndüğünde Çankaya’ya haber verildiğini gösteren evrak gibi.

EVRAK-I METRUKEYE DAİR AÇIKLAMA

Latife Hanım’ın vefatından sonra Enver Ziya Karal Latife’nin ailesi nezdinde evrak-ı metrukenin Türk Tarih Kurumuna verilmesini temenni eden bir girişimde bulundu. (1976)

Latife’nin iki banka kasasında saklanan evrakı dışında Atatürk tarafından evlilikleri süresince hediye edilmiş çok sayıda kıymetli eşya da vardı.

Enver Ziya Bey’in evrakı TTK için rica etmesinden sonra mirasçılar hukuk yoluna başvurdular. Beyoğlu Asliye Hukuk Mahkemesi Ord. Prof. Reşat Kaynar’ı bilirkişi tayin etti. Evraklar açıldı. Tasnif edildi. Kayıt altına alındı. Mahkeme Reşat Hocayı evrakın içeriği hakkında bir rapor hazırlamakla görevlendirdi. Reşat Hoca raporu yazdı. Evrakın bir süre mahfuz tutulması yönünde görüşünü bildirdi. Bu süre 25 yıldı.

Latife Hanım’ın evrakının bulunduğu kasalar şunlardı: Osmanlı Bankası Beyoğlu Şubesinde 32 numaralı kasa. Ziraat Bankası Harbiye şubesinde 615 numaralı kasa.

Osmanlı Bankası kasasının içinden özetle şunlar çıktı. 172 sayfalık elyazması bir roman, Halit Ziya’nın Latife’ye yazdığı mektuplar, Fethi Bey’in eşi Galibe Hanım ile yazışmalar, Atatürk’ün kendisini boşadığına dair belge. Diyanet İşleri Reisi ve Adliye Vekili’nin 1341 (1925) tarihli boşanmayı tasdik eden belgeleri. Latife Hanım’ın yurtdışında tedavi olmak için Atatürk’e müracaatı. Kendisine Fatma Sadık adıyla pasaport verilmesine dair yazışmalar, Latife’nin Mevhibe Hanıma ve Recep Peker’in eşine yazdığı mektuplar, Başvekil İsmet Paşa’ya yazdığı notlar, gayri menkul tapuları.

Ziraat Bankasındaki kasada ise, 104 belge tespit edildi. Çoğunda nikah tebrik telgrafları, Gazi’nin annesinin Karşıyaka Köşkündeki misafirliği sırasında Latife’nin Gazi Paşa’ya verdiği bilgilere dair evrak. Zübeyde Hanım bu evde sadece bir ay kalmış ve vefat etmiştir. Bu kasada Suat Davaz’ın eşinden Latifeye bir mektup da çıkmıştır.

Bilirkişi Ord. Prof. Reşat Kaynar evraklar üzerinde epey çalıştıktan sonra raporunu mahkemeye sundu. Evraklar tutanak altına alındıktan sonra tekrar mühürlenerek muhafaza altına alındı. 14 Nisan 1979.

Bu kasalardaki evrakın dışında Latife Hanım’ın evde muhafaza ettiği Atatürk’ün emanetleri vardı. Bunları Vecihe İlmen (kız kardeşi) Harbiye Askeri Müzesine verdi: 12 Temmuz 1978.

Bu emanetler “Büyük Zaferde” kullanılan “La ilahe illallah” ve “Fetih Suresi” sancakları, iki Colt tabanca, Atatürk’ün imzalı resimleri ve çiftin birlikte çekilmiş resimleridir.

MEHMET SADIK ÖKE’NİN MEDYADA “TEYZEM LATİFE GÜNDEMİ” İLE GÖRÜNMESİ

Mehmet Sadık Öke, Latife Hanımın kız kardeşi Vecihe İlmen Hanımın torunudur. Vecihe Hanım Süreyya Paşa ailesine gelin olmuştu. Öke, 2007’de Akşam Gazetesine bir mülakat verdi. 2005 tarihli yargı kararından sonra. Mahkeme kararına göre, Latife Hanım’ın TTK’da muhafaza altında tutulan evrakının “mahrem” içerikli olanları kamuya açıklanmayacaktı.

Öke daha sonra Akit TV’de konuştu. Videoları izledim. Sanırım davet eden kanalın karşı devrimci niteliğinden haberdar değildi. Ya da umursamıyordu. Abdürrahim’in Atatürk’ün Fikriye’den olma çocuğu olduğundan, boşanmanın asıl nedenini açıklarsam ortalık karışır gibi ifadeler kullanıyor, aile içinde 3 çeyrek asırdır konuşulan spekülatif sözleri tartışmasız tarihi hakikatler olarak dile getirmeye çalışıyordu. Fatih Bayhan, “Latife Hanım’ın Kağıtları” kitabını yazarken kendisi ile epey görüşmüştü.

Öke, gerici cephenin “ağzından aldığı laflarla” karşı devrim anlatısına malzeme sağladığını fark etmemiş görünüyordu.

FİKRİYE’YE DAİR GÖRÜŞÜM

İtiraf etmeliyim ki benim Latife Hanım hakkındaki hissiyatım pek olumlu değildir. Benin için Fikriye Çankaya’nın Duvaksız Gelinidir. Çankaya’yı kuran kadın Fikriye’dir. 1922’de Avrupa’ya tedavi için gidene kadar Gazi Paşa’yı rahat ettirmek için didindi durdu. İstanbul’dan Fuat Bulca tavassutuyla Ankara’ya getirildiğinde Atatürk Ankara Garında direksiyon binasında ikamet ediyordu. Fikriye de Çankaya’ya geçilene kadar o binada kendisine tahsis edilen bir odada kaldı. Orada çekilmiş resimleri vardır.

Fikriye Avrupa’da verem tedavisi gördükten sonra Türkiye’ye döndü. Ankara’ya gelmesine müsaade edilmedi. Gazi Paşa, İzmirli bir burjuva kızı evlenmişti. Çankaya’da artık Latife vardı. Vali Muhittin Üstündağ’a bu yönde talimat verildi. Ama Fikriye bir yolunu bulup Çankaya’ya geldi. 10 ay aralarla. Bu konuda kaynak Gazi’nin hizmet kadrosunda bulunan Zeynel Lüle’nin büyük babası Ali Çavuştur.

Bence güzel bir kadındı. Ölümünde izaha muhtaç bazı yönler olduğunu söylemek gerekir. Ama vurulduğunu düşünmüyorum.

LATİFE’YE DAİR BENİ ŞAŞIRTAN BAZI HUSUSLAR

Latife’ye gelince, hakkında bir çok şey okudum. Elbette bir kanaatim vardı. Ancak itiraf etmeliyim ki yanlış düşündüğüm şeyler varmış. Yazdıklarını dikkatlice inceleyince edebi yönü son derece güçlü bir yazarla karşılaştım. Hakkını teslim etmek gerekir. Bunda amcası Halit Ziya Uşaklıgil’den aldığı dil ve edebiyat derslerinin etkisi olmalı.

LATİFE HANIM MİLLİ ŞEF İNÖNÜ DEVRİNDE DE TEDAVİYE GİTMİŞ

Latife Hanım Gazi’nin sağlığında Orta Avrupa’da birkaç sanatoryumda tedavi görmüştü. Penisilin/ streptomycin henüz keşfedilmemişti. Kesin şifa bulmak zordu. İyi bakım, sağlıklı beslenme, çam havası verem tedavisinde önemseniyordu. Atatürk’ün vefatında Latife Hanım yurtdışındaydı. İsmet Paşa’ya taziye mektubu yazdı. Türkiye’ye döndükten bir yıl sonra tekrar tedaviye için gitti. İkinci Dünya Savaşı patlamıştı. İsviçre’deydi. Döviz transferi için hükümet izni gerekiyordu. Babası Muammer Bey, 17 Aralık 1939’da döviz için hükümete müracaat etti. 1940’de tabip general Tevfik Sağlam’ın raporu ile ayda 2000 İsviçre frangı tahsisat yapıldı. Başvekaletten izin çıktı.

LATİFE HANIM- GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA EVLİLİĞİNE DAİR NE SÖYLEMEK LAZIM?

Latife Hanım’ın Gazi Paşa ile evliliği iç ve dış kamuoyunda ilgiyle izlenmişti. Çeşitli magazin dergileri evliliği kapak yaptılar. 2.5 yıl süren evlilik epey gerilimli geçti. Boşanma ile sonuçlandı. Gazi Paşa’nın sabrına rağmen, Latife’nin Atatürk’ün bütün hayatına fazlasıyla müdahil olmak istemesi temel sorundu bence. Latife’nin Büyük Atatürk’ü sefirler, devlet ve hükümet erkanı, komutanlar karşısında defalarca zor durumda bıraktığı malumdur. Buna karşı Atatürk, Latife’yi daima onurlandırmaya gayret etmiş evliliğini yürütmeye çalışmıştır. Ancak Latife’nin tutumu, “gayri kabil-i tahammül” boyutlara ulaşmıştı. En son muhafız taburu askerleri karşısındaki, bağımsızlık savaşımızın başkomutanı ve devletimizin kurucusuna karşı “Kemal yukarı gel” diye hitap etmesi bence bardağı taşıran son damla oldu. Fikriye bir Şark kadınıydı. Latife ise bir burjuva. Fakat yerli bir burjuva.

Bana göre bu evliliğin yürütülmesi imkansızdı. Atatürk, evliliğin yürümeyeceğine hatta kendisine zarar verdiğine iyice kani olunca, biraz da öfkeyle bitirmeye karar verdi. Ve kararını tereddütsüz uyguladı.

Tarafların “ortak hayatlarının hatırasına” sadık davrandıkları açıktır. Latife bence, kaybettiği erkeğin “Gazi Mustafa Kemal Paşa olduğunu sonradan idrak etti. Derin bir üzüntüye kapıldı. Uzun bir depresyon dönemi geçirdiği söylenebilir. Atatürk’ün de üzüldüğü doğrudur.

Asıl mesele, 60’lardan itibaren cumhuriyet devrimini ve Atatürk’ün aziz hatırasını yıpratmak isteyen çevreler Latife’den yararlanmak istediler. Başarılı olamadılar. Latife buna müsaade etmedi.

LATİFE HANIM EVRAKI ÜZERİNE SPEKÜLASYON

Vefatından sonra “Latife Hanım’ın evrakı metrukesi” üzerinden karşı devrimin milletten saklanan gerçekler anlatısı gittikçe hız kazandı. Maksat, Kemal Atatürk’ün kurduğu devleti yıkmaktır. Rıza Nur’un Hayat ve Hatıratımı ile başlayan taarruz gittikçe güç kazanarak devam ediyor. Karşı devrim cephesi, Latife Hanımın ailesinden yayılan söylentileri köpürterek bir karşı tarih inşa etmeye çalışmaktadır.

Latife Hanım’dan TTK’ya intikal eden evrakların içeriği, bilirkişi raporunda, buna dayanarak yazılan kitapların eklerinde mevcuttur.

Bunlardan benim çıkardığım sonuç Latife Hanım, kişisel evrakını muhafaza etti. Günlük tuttu. Roman yazdı. Mektuplaştı. Bunlar kişiliğine ve sınıfsal kimliğine denk düşen şeylerdir. Belki de 1925’ten 1975’ e kadar günlük tutma alışkanlığını devam ettirdi.

Mustafa Kemal- Latife Hanım evliliği cumhuriyet devriminin erken evresinde yaşanmıştır. Evlendiklerinde Lozan barış görüşmeleri devam ediyordu. Müzakereler bir süre sonra kesintiye uğradı. İsmet Paşa dönerken yeri evlilere istedikleri gibi bir çift “alyans” getirdi.

Terakkiperver Parti muhalefetinin örgütlenmesi, hilafetin kaldırılması, hanedanın yurtdışına çıkarılması gibi devrimci değişiklikler ve cumhuriyetin temellerine yönelik gerici-feodal bir ayaklanma (Şeyh Sait) yaşandı. Bastırıldı. Latife Hanım’ın evrakı içerisinde bunlarla ilgili tarih paradigmasını değiştirecek bilgiler olması imkansızdır. Düşüncem budur.

 BİLİRKİŞİ REŞAT HOCAYA DAİR

Reşat Kaynar Hoca’yı 80’lerin sonunda tanıdım. 1910 Üsküdar doğumluydu. İnanılmaz dinç, enerjik bir insandı. Boğaziçi Üniversitesine gelirdi. Devrim Tarihi derslerinde asistanlığını da yapmıştım. Hoca Ord. Prof. idi. Türkiye’de henüz doktora öğreniminin olmadığı dönemde doktorasız Ord. Prof. Olmuştu. Hocalığa ilk okul öğretmeni olarak başlamıştı. Ankara’da Yusuf Akçura’nın kızının ilkokul öğretmeni olduğunu söylemişti bana. Bu arada yeni açılan Ankara Hukuk Fakültesine devam etmiş mezun olmuştu. İstanbul Edebiyat fakültesi felsefe şubesinden de diploma almıştı.

Reşat Hoca, üniversitede hoca değildi. Bütün kariyerini İstanbul İktisadi Ticari İlimler akademisinde yapmıştı. Suphi Nuri İleri “komünistlikten” okuldan çıkarılınca profesörler kurulu kararı ile “siyasi tarih ve medeni hukuk” hocalığına atanmıştı. En büyük eseri Profesörlük takdim tezidir: Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat.

Ben kendisini tanıdığımda çoktan emekliye ayrılmıştı. Yıldız’da ve Boğaziçi'nde derslere gelirdi. Hocaya ilişkin gözlemlerimi sizlerle paylaşmak isterim. Belagati son derece güçlüydü. İleri yaşına rağmen uzun ve coşkulu konuşmalar yapardı. 12 Eylül yönetiminin kurduğu Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu üyesiydi. Cunta, Atatürk’ün vasiyeti çiğneyerek TTK ve TDK’yı devletleştirilmişti. Kurum anayasal güvenceye alınmıştı. Hoca da “Atatürkçülüğün duayeni” olarak bu kuruma üye olarak atanmıştı. Bu nedenle solcu çevrelerde cuntanın adamı olarak kınadığına şahit olmuştum.

Reşat Hoca ömrünün sonuna doğru Necdet Sakaoğlu ile güzel işler yaptı. Bana göre, Reşat Kaynar Hoca bir inkılap misyoneri idi.

Malum son çeyrek asırdır bir karşı devrim hamlesi ile karşı karşıyayız. Bir çok cepheden Atatürk aleyhine geniş bir kampanya sürdürülüyor. 1960’larda mürtecilerin ana referansı Rıza Nur’un yazdıkları idi. Son zamanlarda gerici propagandaya yeni bir kaynak daha eklenmek isteniyor: Latife Hanım’ın evrak-ı metrukesi

REŞAT KAYNAR HOCA’NIN BİLİRKİŞİ RAPORUNUN SONUÇLARI

Reşat Kaynar’ın verdiği rapor üzerine 25 yıl süreyle evrakın kamuya açıklanmamasına karar verilmişti. 1980-2005. Şöyle iddialar duyarsınız “Derin tarihçi” çevrelerde. Latife Hanımın evrakında mutlaka cumhuriyeti kökünden sarsacak deliller olmalı. Yasağın başka anlamı olamaz. Türk Tarih Kurumunda evrakın kilit altında tutulmasının başka ne anlamı olabilir diye.

Latife Hanım evrakını Reşat Hoca dışında, Utkan Kocatürk, Yusuf Halaçoğlu da görmüştür. Halaçoğlu evrakı okudum inceledim diye bir beyanda bulundu. Türk Tarih Kurumu başkanı olduğu dönemde.

Halaçoğlu, TTK başkanlığına getirildiğinde 25 yıllık süre dolmak üzereydi. Halaçoğlu evrakın mahkeme kararı gereği 2005’te araştırmacılara açılacağını duyurmuştu. Bunun üzerine aile bir kez daha mahkemeye başvurdu. Bu defa talepleri şu olacaktı: Evrakın içindeki mahrem yazışmalar kamu kullanımına açık olmasın. Son derece haklı bir talep bence.

Ben de kasalardaki evrakın dökümünü inceledim. Evrakın içinde 2.5 yıl evli kalmış bir çiftin mahrem yazışmalarının da olduğunu gördüm. Bunlardan bazıları aşk mektuplarıdır.

11 Eylül 1922’de ilk kez karşılaştılar. 29 Ocak 1923’te evlendiler. Birliktelikleri 5 Ağustos 1925’e kadar sürdü. Bu dönemde pek çok önemli siyasal gelişmeler oldu. Latifenin evrakının içinde bunlarla ilgili bir şeyler olabileceğine dair bir karine görmedim.

Gerici çevreler, Latife Hanım’ın günlüklerinde cumhuriyet tarihi literatürünü alt üst edecek bilgiler bulunduğu spekülasyonunu arttırmaya devam ediyorlar.

Vecihe Hanım’ın torunu M.S. Öke’nin Akit’e verdiği mülakat irticanın eline verilen bir koz oldu. Torun Öke, aile içinde mahrem kalması gereken konuşmaları siyasi belge imiş sundu. Bu tamamen yanlıştı.

Bir de Reşat Hoca rahmetli evrakı inceledikten sonra mahkemeye bir bilirkişi raporu sunmuştu. Bu raporda evrakın içinde mahrem şeyler gördüğünü belirtmişti. Hoca evrakın siyasi içeriğine dair bir bilgi vermemişti. Sadece “bu belgeler olmadan devrim tarihi eksik kalır” gibi abartılı bir açıklama yapmıştı.

Torun Öke ve Reşat Hoca’nın açıklamaları “derin tarihçilere” Atatürk aleyhine yeni şeyler uydurma imkanı sunmuş oldu.

Reşat Hoca ise evrakı incelemiş olmanın heyecanı ile fazla abartılı konuşmuştu. Oysa ki Halaçoğlu'nun zaman zaman değindiği gibi Latife Hanımın evrakında devrim tarihi literatüründe değişikler yaptıracak hiçbir şey olamaz. Bundan eminim.

Sadece aşk mektupları, kırgınlıklarla ilgili haberleşmeler, tarafların duygu dünyaları, mektup ve notlar var. İpek Çalışların kitabındaki ek sayfalar yeterince açıklayıcı. Reşat Hoca’nın heyecanlı açıklaması her şeyi alt üst edecek bir sır perdesine işaret etmez.

BEN BİLİRKİŞİ OLSAM NE YAPARDIM?

Ben Reşat Hoca’nın yerine bilirkişi olarak atansaydım. Şöyle yapardım. Mahrem mahiyetteki mektupları ayırırdım. Bu mektupların içeriğine ilişkin bilgi notları eklerdim. Bunun ötesinde mahrem belgelerin araştırmacılar tarafından görülmesinin etik olmayacağını raporuma yazardım. Geri kalan belgelerin dijital ortamda incelemeye açılmasının bir sakıncası olmadığına dair görüş bildirirdim.