Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,8412
Dolar
Arrow
33,9580
İngiliz Sterlini
Arrow
44,8874
Altın
Arrow
2747,0000
BIST
Arrow
9.771

Şeyh Bedrettin sosyalist miydi?

500  YIL SONRA DİVANYOLU’NA GETİRİLEN  EMANET 

Divanyolu’ndaki  Sultan Mahmut Türbesi   haziresinde sizi şaşırtacak   definlerle karşılaşırsınız.    Hanedan  mensupları  dışında ilginç isimler görürsünüz. Bunlardan   biri Ziya Gökalp’tir.  Gökalp,  İkinci dönem TBMM’ye üye seçildikten  kısa bir süre sonra  vefat  etmiş, buraya defnedilmişti. 

Bir başka   şaşırtıcı isim Şeyh Bedreddin’dir.  Serez ‘de  1420’de idam edilen  Bedreddin, nasıl  burada yatıyor diye şaşırırsınız. Bedreddin, idamından 500  yıl   sonra Serez   mübadilleri   tarafından  getirilmiştir.  1924 yılında. 

Bedreddin, Serez muhacirleri  tarafından  adeta bir kutsal  emanet gibi   getirilmiş, bedeninden  arda kalanlar Topkapı Sarayında   kutularda  uzun süre saklanmış, 27 Mayıs  ihtilalcileri  tarafından  buraya  nakline  karar  verilmişti.

İşte ironi  burada,  Bedreddin,  Kendisini idam etttiren Sultan I. Mehmet’in  ahfadı (Sultan Mahmut, Abdülaziz, Abdülhamit)  ile  yan yana  yatıyor. Bir  yanında da Gökalp ve Sait Halim Paşa.  

BEDREDDİN’İN   DÜŞÜNCE BİRİKİMİ 

Şeyh Bedreddin, Osmanlı’nin  Rumeli  topraklarında genişlemesi yıllarında Edirne yakınlarında  Simavne’de doğdu. Bazıları  yanlışlıkla Simav  olarak  söylerler. İlgisi  yoktur. Ondan  söz ederken,  “Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin”   demek en doğru tanımlama olur. 

Soyu baba  tarafından Rumeli  alplerine ve ulemaya,  anne tarafından  muhtemelen  varlıklı  rum bir aileye  dayanmaktadır.  Burada Osmanlı’nın  Gaza  ideolojine dayanan  bir beylik olduğu  bir dönemden  söz ettiğimizi hatırlatalım. 

Doğu Roma (Bizans) çöküntü halindedir. Balkanlarda  toplumsal  kargaşa  egemendir. Anadolu’da ise Selçuklu  kurumları   izlerini  devam ettirmektedir. Bedreddin, Anadolu’nun  en önemli  bilim  merkezi olan Konya’da, Şam ve Kudüs’te eğitim gördü. Kahire’ye gitti.  Memluk Sultanı Berkuk huzurunda yapılan  münazarada Sultanın takdirini  kazandı. 

Günümüzde  Arapçayı anlamakta  güçlük  çeken  din adamları  karşısında, Bedreddin’in  Kahire’de, Arapçayı     belagatla  kulananan  bir din bilgini,  fıkıh  alimi   olduğu görülür. 

Bir süre Memluk sultanının  oğluna hocalık  eden Şeyh  Bedreddin’in buradan Erdebil’e geçtiğini  görüyoruz. 

Bütün   yazılan  ve anlatılanlardan Bedreddin’in,  Ön Asya,  Doğu Akdeniz, Mısır ve İran’ın   entelektüel ortamında bulunduğu  anlaşılıyor.  Ayrıca, bu kadar  geniş bir coğrafyada, değişik  kültür ve dillerle başa çıkabilmesi  şayanı  hayrettir. Bir de bu sürecin maddi  alt yapısının  nasıl  sağlanabildiği  de  araştırılmaya değer doğrusu. 

YAŞADIĞI  DEVİRDE  SINIFSAL  DİNAMİKLER 

Bedreddin’in  yaşadığı   yüzyıl Osmanlı’nın Beylikten Devletliğe geçiş ve  kurumlarını  inşa  etme yüzyılına tekabül eder. 

Unutmayalım ki Osmanlı  bir Balkan  devleti olarak  genişlemişti. 

İstanbul’un fethinden çok önce sınırları Belgrad’a dayanmıştı.  Bu arada Anadolu’da varlığını sürdüren-Selçuklu sonrası- beyliklerin (devletçiklerin)   varlığını da  unutmayalım. 

Bizans tekfurlarının   feodal lordlara  dönüştüğü yüzyıllarda Kayı Alplerinin  dinamizmi Batı  Anadolu’da dengeleri  değiştirmişti. Osman  ve Orhan gazi ile ittifak  yapan  tekfurlar oldu. 

Bunlardan bazılarınını müslüman olarak günümüzde kutsanan  gazilerden  olduğunu  belirtelim. I. Murat’tan sonra ordunun devşirme ordusu, elit  sınıfın  kısmen Rum elitlerden  meydana geldiği malumdur. 

Rum Mehmet Paşa,  Rum Mahmut  Paşa gibi. Gazi  Köse Mihal,  Gazi Evrenos Bey  gibi  akıncı  beyleri de unutmayalım. Yıldırım Bayezid’in eşlerinden  birinin  Olivera Despina olduğunu da hatırlayalım. Yıldımla birlikte Timur’a esir  düşmüş, Bayezid’in vefatından sonra Sırbistan’a dönmesine  izin verilmiştir. 

Yönetici sınıf  içinde (sınıf-ı askeri) Rum ve Sırp aristokrasisinin  etkin olması, evlilikler  yoluyla aile yapısında  geçişlilikler Osmanlı  tarihini  anlamak bakımından  önemlidir.  Bu elit unsurlar, Osmanlı hanedanı içinde erimiştir. 

Bu arada  Rumeli  fethine katılan askeri önderler ile  yerel seçkin ailelerin  kızları arasında evlilikler olduğu kesin. İşte Şeyh Bedreddin’in ailesi  böyle bir aile. Anne tarafının  Rum olma ihtimali yüksek. 

Bedrettin’in   karma bir soydan gelmesi, geniş bir coğrafyaya yayılan eğitimi, Memluk  Sultanı’nın oğluna hocalık  etmesi, Kahire’de   sultanın  huzurunda yapılan   münazaralarda  gösterdiği  üstünlük (faikiyet) yine  Timur’un huzurunda  yapılan tartışmalardaki   parlak  başarıları onu  devrinin seçkinlerinden biri olduğunu gösterir. Hem din bilgini   hem de   bir düşünce  adamı olarak . 

VARİDAT  NEDİR? 

Bedreddin  düşüncesi ile ilgili yeterli sayılabilecek tetkikte bulundum. Bazı   tezlere,  makalelere baktım. Özellikle Şeyh’in Varidat’ını  iyice  inceledim. Bedreddin  düşüncesinde doğrudan  sosyalizm ile  ilişkilendirilebilecek bir karine  görmediğimi  ifade etmeliyim.  

Varidat,  yaradılış teolojisi ile ilgili konuşmalar,  istidlaller  ve düşünürün Batıni (içrekçi,  ezoterizm)  düşüncelerinin derlenmiş halidir. Belki de Bedreddin’in  idamından  sonra  bir araya getirilmiş bilgi  notlarıdır. Varidat -güçlü bir ihtimalle-Bedreddin’in  ona mal edilmiş sözleridir. 

Varidatı  ana çizgileri  itibariyle değerlendirmek gerekirse, onda  sünni  islam öğretisinden  ciddi bir sapma  olduğu hemen farkedilir.  Epistemolojik kopuş vardır. Varidatın verdiği mesaj  bana göre  panteizmdir.  Vahdet-i Vücud öğretisidir.  Bunu, varoluşun her biçiminde,  her nesnede, Tanrının  varlığının    zuhuru olarak  yorumlayabiliriz. 

Ortodoks islam öğretisinde  cennet cehenmem,  ödül, ceza, motiflerinin  ele alınışı  Varidat  yazarını   heretik yapar. Bu konuya daha fazla girmenin  gereği  yok.   Ele aldığımızın konunun problematiği  başka.  

FETRET  DEVRİNDE  KAZASKERLİĞİ VE İDAMI 

Görüşlerini  Vahdet-i Vücud  düşüncesi etrafında   somutlaştırmak mümkünse de Şeyh Bedrettin’in büyük  bir fıkıh alimi olduğu, herkes tarafından   teslim  edilen  bir  gerçektir. Molla Fenari ile birlikte yaşadığı çağın en büyük  din bilgini  sayılmaktadır. 

Rumeli egemeni  Musa Çelebi  nezdinde  Kazaskerlik  yapmıştır. Musa Çelebi  devletinin  şeyhülislamıdır. 

Anadolu ve Rumeli egemenleri arasındaki çelişki I.  Mehmet lehine çözülünce Şeyh Bedreddin İznik'te  zorunlu ikamete memur edildi.  Bu bir sürgündü. 

O ana kadar yanındaki müritleri (kethüdaları) Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal'in Karaburun  ve Manisa’ya   giderek ihtilalci bir örgüte önderlik etmeleri anlamlıdır.  Muhtemelen her ikisi de en az 10 yıldır Şeyh Bedreddin’e bağlıydılar. 

Börklüce   Sakız veya Sisam  adası  kökenliydi.   Karaburun Yarımadası'nda kurduğu komünal  düzen  silahlı 4-10.000 arasındaki güç ile korunuyordu. Manisalı  Yahudi bir mühtedi  olan Torlak Kemal’in güçleri daha zayıftı.  Asıl büyük kuvvet Karaburun yarımadasında Börklüce’nin  kuvvetleriydi.

Bu arada, Bedreddin’in  İznik’ten hac   bahanesiyle ayrılarak Sinop üzerinden  Eflak’a geçtiği,  buradan Deliorman  Türklerinin yaşadığı bölgeye giderek kendisine bağlı  bir cemaat oluşturduğu  kesindir. 

Bedreddin    burada  kendi  ilkeleri  çerçevesinde   bir toplumsal düzen   kurmaya  girişti. Yeni tımar   arazileri  kurdu ve   dağıttı.  Ahmet Güner Sayar Hocam  “Velayetten Siyasete Şeyh Bedreddin”  başlıklı  kitabında  bu girişim tımar  düzenini  küçük  toprak mülkiyetine  dönüştürme olarak  yorumluyor. 

Başka bir ifade ile Bedreddin  miri  araziyi  özel mülkiyete  açmıştır  demek istiyor. Bu konuda verdiği  bir  mülakatta  var. Ahmet Güner Sayar  İstanbul Siyasal’da İktisadi Düşünce Tarihi  hocam olmuştu.  Not düşmek isterim.

İfade edildiği  üzere Bedreddin’in  tasarrufları  ekonomi politik    temellidir. İdare, siyaset, üretim ve  vergilendirmeye  ilişkindir. Müritlerinin  tersine Bedreddin’in Rumelideki tutumunda sosyalizme dair bir karine göremedim. 

Bu gelişmeler   şöyle anlamlandırılabilir:   Çelebi Mehmet,    Sultan I. Mehmet  olarak  Osmanlı  mülkünü  ihya  ettiği sırada Balkanlardan  ve Anadolu’dan-özellikle Karaburun- ağır  bir  tehditle  ile karşılaşmıştır. 

Bu arada Balkanlarda Düzmece Mustafa    tehlikesi ile  uğraşmakta olan I. Mehmet, Bayezit Paşa’ya  Şehzadesi Murat (I.Murat) ile birlikte Karaburun ve Manisa  isyanlarını  bastırma  görevi vermiştir. Her iki  isyanda  kanlı bir şekilde bastırılmıştır.  Bundan  sonra, Rumeli’de huzur ve sükunun  sağlanması, Bedreddin   tehlikesinin  ortadan kaldırılmasına bağlıydı. 

Bedrettin ciddi  bir askeri  direniş gösteremeden  derdest edildi. Serez’de Sultan’ın Divanına  çıkarıldı. 

Divan’da ,Sultan I. Mehmet’in ulemasından  oluşan bir yargılama  heyeti vardı. Bedreddin   dini gerekçelerle değil,    ülü’l-emre  itaatsizlik suçlaması   ile idama  mahkum edildi. Bu  önemli  bir noktadır. 

Daha açık bir söyleyişle, Bedreddin   dinsel öğreti ile  ilgili bir suçlamadan değil,  ihtilal/ isyan    suçundan mahkum edildi. İsnat  tamamen  siyasi  idi. 

DÜŞÜNCE  MİRASI 

Bedreddin’in  idamı, Batınilik,  Rumeli Aleviliği  ve Bektaşilik  üzerinde derin  izler  bıraktı. 540 yıl sona Serez mübadilleri  ile birlikte Türkiye’ye getirilmesinin  sebebi budur. Bedrettin Rumeli Türklüğü açısından   kutsal bir emanet  değeri  taşır.  

Hikayesinden   sadece  teolojik bir mesaj vermekle  kalmayıp  aynı   zamanda  siyasi bir dava  peşinde olduğu anlaşılıyor.  Ancak  eyleminin  uzun ömürlü olmaması, tasarruflarının   mülkiyeti  ortadan kaldırmaya  yönelik özellikler  göstermemesi  dikkate alındığında,  ondan bir Thomas Müntzer ( Engels’in  Almanya’da Köylüler Savaşında ele aldığı  protestan reformcu) veya Pers ülkesinde “ ortaklaşmacı/komünist  bir düzen kurmak için  isyan  eden Mazdek benzeri bir  önder   profili  çıkarılamayacağı   sonucuna varabiliriz.  

Kuşkusuz   böyle bir sonuca ulaşmamın birinci nedeni, onun  kuruluş  devri  uleması   içinde çok  önemli bir sima olmasıdır. İdamından sonra bile medeselerde fıkıh  kitapları  okutulmaya  devam etmiştir. 

Karaburun  ve Manisa ihtilali önderlerinin söylemlerinde kuvvetli bir sınıfsız toplum çağrısı görülmekle birlikte  Bedreddin’in  Rumeli’de böyle bir söylem   benimsediğine dair bir karine yok.   Tımar dağıtımında adaletli olmak gibi  bir tavrı  var.   Bu da pekala 500 yıl öncesinde  bir sosyal  demokrasi  girişimi  olarak  yorumlanabilir.   

Ancak şurası kesin, Bedreddin    bir  iktidar  mücadelesine girişti. Yenildi  ve idam edildi. Zamanlamasını,  kendi etrafında örgütlenmiş yeni bir düzen arayışı  olarak yorumlayabiliriz. 

Bu da Osmanlı   hanedanına   son verip,  Sivas bölgesinde  kurulmuş olan Kadı Burhaneddin Devleti  benzeri yeni  bir devletin kuruluşu  anlamına gelirdi.  Bir  yüzyıl sonra Yavuz Selim’e intisap   eden  İdris Bitlisi Bedreddin’in  Mehdilik ve yeni  devlet iddiasıyla  ortaya çıktığından söz  ediyor. Bunu  da not düşelim.  

TİMUR’UN  ANADOLU’YA  GELİŞİ 

Bana  göre, Timur’un   Dünya tarihindeki  yeri Cengiz Han  gibidir.  Gittiği  her yerde yıkıcı  etkiler bırakmıştır. Timur’un Anadolu’ya   yöneldiği sırada Yıldırım Bayezid’in hükümranlığı altındaki Osmanlı, büyük  ölçüde Balkanlarda  egemendi. Bizansla gerilimli pazarlıklara dayalı ilişkileri   olan  bir   devletti. 

Bayezid’in  Timur  ile  savaşı  göze alması, üzerinde  ayrıca yazmaya  değer  bir konu.  

Timur’un Ankara Savaşından sonra, Anadolu’da köklü bir düzen kurmak yerine,  bir süzeren-vasal ilişkisi tesis  edip, Semerkant’a  geri  dönmesi  ilginçtir. 

Anadolu’da   Sivas’tan İzmir’e kadar  bir çok   kent merkezini   yakıp yıkarak  ilerlemesi Mogol  gelenekleri ile alakası vardır.  Timur  en son İzmir’i  de yağmalattıktan sonra, Bayezid’in esir düşen oğlunu  yanına alarak geri döndü. 

Bu durum, Anadolu’da   Timur öncesi  statükonun  yeniden kurulması için  bir   interregnum döneminin  başlamasına neden oldu. 

Burada  taraflar kimlerdi? Bunların  başında  beylik hanedanları gelir.  Bunlardan bazıları Osmanlı ile   başa çıkabileceğini  düşünen  eskiden beri Anadolu’nun  hakimi yerel hanedanlardır. 

Bizans ise bu gerilimden elbette hoşnuttu.  Beylikler  arasındaki  egemenlik mücadelesi Anadolu’dan gelebilecek  tehditi   erteliyordu. 

Osmanlıya gelince, açıkça belirtmek gerekirse,  Timur  Anadolu’da başka bir düzen kurmak  düşüncesinde olsaydı;  Şimdilerde  üzerinde abartılı  diziler çekilen Hanedan-ı   Ali Osman diye  bir şey olmazdı. Osmanoğulları  tarihten silinirdi. 

TİMUR’UN YARATTIĞI    TRAVMA 

Timur’un  Anadolu’da yarattığı  etkiyi Cermenlerin Roma  İmparatorluğu  üzerinde yarattığı  etkiye benzetmek  mümkündür. Sonuçta Cermen yayılışı  Roma’nın yıkılışına neden olmuştur. 

Meseleye şu   yönüyle  de bakmak  gerekir:  Bir taraftan  Cermen (Barbar) akınları  eski düzeni yıkarken bir taraftan da yeni  dengelerin kurulmasına  yol açmış, Avrupa’nın yapısı  değişmişti. 

Anadolu’da Timur sonrası  durumu  şöyle özetlemek mümkündür:  Selçuklu’dan müdevver  Anadolu beylerinin  yanısıra,  Timur’a  esir düşmemiş  Bayezid’in şehzadeleri, Rumeli ve Anadolu’da  bölgesel   sultanlıklar  kurdular.  

Timur’un  Anadolu’yu terk etmesinden sonra,  şehzadeler  hanedanı  kendi adlarına ihya etme mücadelesine giriştiler. Süleyman Çelebi’yi  Musa Çelebi,  Musa Çelebiyi de Çelebi Mehmet  tasfiye etti.  Osmanlı  hanedanı  yeniden kuruldu.  I. Mehmet ile. 

Devletin  yeniden kurulmasında, Mehmet Çelebi’nin  bütün  kardeşlerini  ortadan  kaldırması kadar önemli  bir olay Şeyh Bedreddin   olayının bastırılmasıdır. Böylece I. Mehmet, - kadim düzen üzerine- Osmanlıyı  ayağa kaldırmış oldu.

ANADOLU’DA EKONOMİK  VE DEMOGRAFİK  SORUNLAR 

Timur’un Anadolu’ya yürümesi,   şehirleri   yağmalatması,  hatta yakması,  büyük  demografik hareketliliğe   sebep  oldu.  Mogol ordularının  çekilmesinden  sonra  uzun süre  Anadolu’da derin sorunlar  yaşandı. Üretim düştü. Ekonomik dengeler alt üst oldu. 

Bu kargaşa dönemi,   Mustafa Akdağ  Hocanın  üzerinde çalıştığı Büyük Kaçgunluk  (Celali isyanları)   dönemine  yakın özellikler  gösterir. Hiç  kuşkusuz   Büyük Kaçgunluk  çok daha geniş çaplı  bir olaydı. İmparatorluk   zirveyi gördükten sonra  ortaya çıktı.   Süreci   incelerken  pek çok  etmeni dikkatle  ele almak gerekir.  Atlantik  ticaret  yolunun  açılması dahil. 

Burada  benim  söylemek istediğim Büyük Kaçgunluğun  yarattığı  alt üst oluşun küçük ölçekli bir  benzeri , Timur istilası  sonrasında  Anadolu’da yaşanmış olduğu  gerçeğidir.  Celali isyanları sırasında (XVII yüzyıl) bütün  dengeler   bozulmuş,  şiddetli tedbirlerle  (askeri, siyasi ve ekonomik)  uzun  süreli  bir mücadeleden  sonra   düzen  ancak restore edilebilmiştir. 

Burada ise  belirleyici faktörler ölçek olarak  daha  küçüktü. Bununla birlikte, Çelebi Mehmet’in galebesi olmasa, başka  bir  Anadolu ve Rumeli  coğrafyası  söz konusu  olabilirdi. 

Burada  öncelikle  açıklanması  gereken  şu: Bozulan düzen nasıl bir düzendi? Bu çok önemli  bir  sorudur. Öncelikle bunun  tanımlanması gerekir. 

İster feodal, ister ATÜT, isterse   kapitalizm öncesi üretim  ilişkileri olarak kabul  edelim,   üretim ve bölüşüm ilişkileri  toprağa dayanır. İktidar ilişkileri de  toprak üzerinde  kurulan düzenle sağlanır. 

Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı   hepsinde temel sınıf ilişkileri  bu  şekilde   kurulmuştur. 

Ömer Lütfü Barkan Hoca’nın  ifadesiyle Osmanlı  Devleti  bir askeri toprak devletiydi. Toprağın tasarrufu  tımar düzenine bağlıydı. Sosyo-ekonomik  statüko sipahiler üzerinden  sağlanıyordu. Timur’un saldırısı bu düzeni  alt üst etti. 

Toplumsal kargaşa, üretimin  düşüşü, vergilendirmenin  keyfiliği, düzenin  sorgulanmasına,  yeni bir statüko arayışına yol açtı. Düzen bozulmuştu. 

Şeyh Bedreddin ve  müritlerinin  eylemlerini bu sosyo-ekonomik bağlam  çerçevesinde değerlendirilmek doğru olur. 


SOLUN  KUTSAL BİR EMANETİ: 

NAZIM  HİKMET’İN  ŞEYH  BEDREDDİN   DESTANI 

Türk solu, Şeyh Bedreddin olayını bir erken dönem   komünist  ayaklanma olarak görür. Bedreddin ve  müritleri  hüzünle anılır. Bu kavrayışın başlıca nedeni   Nazım Hikmet’in Şeyh Bedreddin   destanıdır. 

Destanda Nazım  örgütlü bir  sosyalist kalkışmayı  anlatmaktadır. Bedreddin’in müritlerinden Börklüce Mustafa ,  Karaburun’da,  Torlak Kemal ise  Manisa’da isyan  etmişlerdir. 

Dönemin Osmanlı  paşalarını  epey uğraştırdıktan sonra  yenilgiye uğramış, isyan bastırılmış, önderler ve  10.000’in   üzerinde mürit şiddetle  cezalandırılmıştır. 

Nazım Hikmet’in “Simavne Kadısı oğlu Şeyh Bedreddin Destanı” 1936’da yayınlanmıştır.  Eserin Türk edebiyatının  şahaserlerinden  biri olduğuna kuşku yoktur.  Bu destanı yazma fikri Nazım’a   mahpusluk hayatının erken bir döneminde geldiği  anlaşılıyor. 

 İstanbul Üniversitesi (o tarihte Darülfünun)  ilahiyat Fakültesi  Müderrisi Şerefeddin Yaltkaya’nın bir risalesini okurken  bu fikir  aklına düşmüş. Yaltkaya’nın  Börekçizade’den sonra Diyanet İşleri Başkanı  ve Atatürk’ün  cenaze  namazını kıldıran  din bilgini  olduğunu  hatırlayalım.  

Risale  1924 tarihli ve Evkaf-ı  İslamiye matbaasında  basılmış ve Simavne Kadısı  Oğlu Şeyh Bedreddin  başlığını  taşıyor.  Nazım, Yaltkaya’nın 112  sayfalık risalesini  okuduktan sonra, olayın  500 yıl  önce  vuku bulmuş bir sosyalist  ihtilal (ortaklaşmacı  bir toplum kurma düşüyle)   önderi olduğuna kanaat  getirmiş.  Destan  tamamen bu kanıya dayanıyor.  Nazım’ı bu   düşünceye getiren Yaltkaya’nın  yorumu.  Yaltkaya da   Karaburun  ihtilalini Bizans tarihçisi Dukas’ın sözlerine  dayanarak  yorumlamış.   Şiir özellikle Bedreddin ve Börklüce üzerine yoğunlaşıyor.  Ve tam bir hüzün epiği  olarak  zirveye ulaşıyor. 

Şiir 1936’da yayınlandığına  göre, Nazım’ın  hangi  mahpusluk  devri olduğu   merakımı mucib oldu.    Nazım kitapçıkta,  bulunduğu  hapishanenin  demir parmaklıklarının altında   denizin  sesinin  geldiği  kayalıklardan  söz ediyor. Ama  denizi göremiyorlar.  İşte Şeyh Bedreddin   Destanının  yazıldığı   mapushane   böyle bir yer.

 Nazım,  Ankara, İstanbul, Toptaşı, Paşakapısı , Sultanahmet, Bursa ve Çankırı  cezaevlerinde  yattı.  Böyle kayalıkların  denize indiği bir cezaevi yok. Destan, İstanbul’da  1928 ile  1936 arasındaki  görece kısa bir tutukluluk   döneminde  yazılmış  olabilir.  Nazım’ın   destanı açıklayan önsözünde  devrimci inanmışlığını  çok   yüksek  buldum. Maneviyatı çok yüksek. Uzun süre hapiste yatmış birinin ruh   hali yok.   Üst katttaki  idam mahkumlarının  zincir şakırtılarının  duyulduğu  bu hapishane neresi  olabilir acaba?  

Yıldırım Koç Hoca’nın  uzun Şeyh Bedreddin  Destanı makalesinden   yararlanarak  küçük bir kaynakça  vermek isterim:  Enver Behnan Şapolyo, Mezhepler ve Tarikatlar,  Bezmi Nusret Kaygusuz, Şeyh Bedreddin, Firuzan Hüsrev Tökin, Türkiye’de Halk Hareketleri, Dr. Hikmet Kıvılcımlı,  Tarihin  ilk sosyalist   devrim   hareketinin lideri, Mustafa Akdağ, Türkiye’nin  İktisadi ve İçtimai Tarihi, Ahmet Yaşar Ocak,  Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler, Şeyh Bedreddin, Varidat. 

ŞEYH  BEDREDDİN  ÜZERİNE NİHAİ GÖRÜŞÜM 

 Şeyh Bedreddin devrinin  en büyük fıkıh alimlerinden biriydi.  Yaşadığı çağ, Bizans’ın  dağılma,  Osmanlı’nın   kuruluş ve devletleşme devrine  tekabül eder.  Ancak Timurlenk’in Anadolu’da yarattığı  büyük travma, Selçuklu’dan beri varolan  sosyo-ekonomik düzeni  alt üst ettiği gibi,  Anadolu coğrafyasında   yeni siyasi ve toplumsal   arayışlara  yol açtı.  

Bedreddin’in   mesajının temel olarak  teolojik (varoluşa dair) içeriği vardır. Toplumsal düzene ilişkin vazettiği    kesin bir referansı   ben görmedim. Ancak izleyicileri  Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal de sosyalizm (ortaklaşmacı yaşam)  düşüncesi vardır.   Börklüce’nin  kısa  süreli de olsa Karaburun’da komünal  toplum  kurduğu anlaşılıyor. Bunu savunacak silahlı güçleri de var.  Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ihtilallerini sosyalist kalkışma  olarak  niteliyebiliriz.  Evet ütopiktir. Ama  teşebbüs vardır. 

Bedreddin’in   Karaormanlarda  böyle bir toplumsal düzen  tahayyül ettiğine dair   bir  karine yoktur. 

Elbette  ben de dilimizin büyük şairi  Nazım Hikmet’in  “Şeyh  Bedreddin Destanını” okurken çok duygulanıyorum. Adeta  destanın  içinde  yaşıyorum.  

Ama Türk solunun,   üzerinde ittifak ettiği, Bedreddin’in  bir XV. Yüzyıl   sosyalisti;  Osmanlı  topraklarında  zuhur etmiş  bir Thomas Müntzer veya Mazdek olduğu   kanaatinde değilim.