500 YIL SONRA DİVANYOLU’NA GETİRİLEN EMANET
Divanyolu’ndaki Sultan Mahmut Türbesi haziresinde sizi şaşırtacak definlerle karşılaşırsınız. Hanedan mensupları dışında ilginç isimler görürsünüz. Bunlardan biri Ziya Gökalp’tir. Gökalp, İkinci dönem TBMM’ye üye seçildikten kısa bir süre sonra vefat etmiş, buraya defnedilmişti.
Bir başka şaşırtıcı isim Şeyh Bedreddin’dir. Serez ‘de 1420’de idam edilen Bedreddin, nasıl burada yatıyor diye şaşırırsınız. Bedreddin, idamından 500 yıl sonra Serez mübadilleri tarafından getirilmiştir. 1924 yılında.
Bedreddin, Serez muhacirleri tarafından adeta bir kutsal emanet gibi getirilmiş, bedeninden arda kalanlar Topkapı Sarayında kutularda uzun süre saklanmış, 27 Mayıs ihtilalcileri tarafından buraya nakline karar verilmişti.
İşte ironi burada, Bedreddin, Kendisini idam etttiren Sultan I. Mehmet’in ahfadı (Sultan Mahmut, Abdülaziz, Abdülhamit) ile yan yana yatıyor. Bir yanında da Gökalp ve Sait Halim Paşa.
BEDREDDİN’İN DÜŞÜNCE BİRİKİMİ
Şeyh Bedreddin, Osmanlı’nin Rumeli topraklarında genişlemesi yıllarında Edirne yakınlarında Simavne’de doğdu. Bazıları yanlışlıkla Simav olarak söylerler. İlgisi yoktur. Ondan söz ederken, “Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin” demek en doğru tanımlama olur.
Soyu baba tarafından Rumeli alplerine ve ulemaya, anne tarafından muhtemelen varlıklı rum bir aileye dayanmaktadır. Burada Osmanlı’nın Gaza ideolojine dayanan bir beylik olduğu bir dönemden söz ettiğimizi hatırlatalım.
Doğu Roma (Bizans) çöküntü halindedir. Balkanlarda toplumsal kargaşa egemendir. Anadolu’da ise Selçuklu kurumları izlerini devam ettirmektedir. Bedreddin, Anadolu’nun en önemli bilim merkezi olan Konya’da, Şam ve Kudüs’te eğitim gördü. Kahire’ye gitti. Memluk Sultanı Berkuk huzurunda yapılan münazarada Sultanın takdirini kazandı.
Günümüzde Arapçayı anlamakta güçlük çeken din adamları karşısında, Bedreddin’in Kahire’de, Arapçayı belagatla kulananan bir din bilgini, fıkıh alimi olduğu görülür.
Bir süre Memluk sultanının oğluna hocalık eden Şeyh Bedreddin’in buradan Erdebil’e geçtiğini görüyoruz.
Bütün yazılan ve anlatılanlardan Bedreddin’in, Ön Asya, Doğu Akdeniz, Mısır ve İran’ın entelektüel ortamında bulunduğu anlaşılıyor. Ayrıca, bu kadar geniş bir coğrafyada, değişik kültür ve dillerle başa çıkabilmesi şayanı hayrettir. Bir de bu sürecin maddi alt yapısının nasıl sağlanabildiği de araştırılmaya değer doğrusu.
YAŞADIĞI DEVİRDE SINIFSAL DİNAMİKLER
Bedreddin’in yaşadığı yüzyıl Osmanlı’nın Beylikten Devletliğe geçiş ve kurumlarını inşa etme yüzyılına tekabül eder.
Unutmayalım ki Osmanlı bir Balkan devleti olarak genişlemişti.
İstanbul’un fethinden çok önce sınırları Belgrad’a dayanmıştı. Bu arada Anadolu’da varlığını sürdüren-Selçuklu sonrası- beyliklerin (devletçiklerin) varlığını da unutmayalım.
Bizans tekfurlarının feodal lordlara dönüştüğü yüzyıllarda Kayı Alplerinin dinamizmi Batı Anadolu’da dengeleri değiştirmişti. Osman ve Orhan gazi ile ittifak yapan tekfurlar oldu.
Bunlardan bazılarınını müslüman olarak günümüzde kutsanan gazilerden olduğunu belirtelim. I. Murat’tan sonra ordunun devşirme ordusu, elit sınıfın kısmen Rum elitlerden meydana geldiği malumdur.
Rum Mehmet Paşa, Rum Mahmut Paşa gibi. Gazi Köse Mihal, Gazi Evrenos Bey gibi akıncı beyleri de unutmayalım. Yıldırım Bayezid’in eşlerinden birinin Olivera Despina olduğunu da hatırlayalım. Yıldımla birlikte Timur’a esir düşmüş, Bayezid’in vefatından sonra Sırbistan’a dönmesine izin verilmiştir.
Yönetici sınıf içinde (sınıf-ı askeri) Rum ve Sırp aristokrasisinin etkin olması, evlilikler yoluyla aile yapısında geçişlilikler Osmanlı tarihini anlamak bakımından önemlidir. Bu elit unsurlar, Osmanlı hanedanı içinde erimiştir.
Bu arada Rumeli fethine katılan askeri önderler ile yerel seçkin ailelerin kızları arasında evlilikler olduğu kesin. İşte Şeyh Bedreddin’in ailesi böyle bir aile. Anne tarafının Rum olma ihtimali yüksek.
Bedrettin’in karma bir soydan gelmesi, geniş bir coğrafyaya yayılan eğitimi, Memluk Sultanı’nın oğluna hocalık etmesi, Kahire’de sultanın huzurunda yapılan münazaralarda gösterdiği üstünlük (faikiyet) yine Timur’un huzurunda yapılan tartışmalardaki parlak başarıları onu devrinin seçkinlerinden biri olduğunu gösterir. Hem din bilgini hem de bir düşünce adamı olarak .
VARİDAT NEDİR?
Bedreddin düşüncesi ile ilgili yeterli sayılabilecek tetkikte bulundum. Bazı tezlere, makalelere baktım. Özellikle Şeyh’in Varidat’ını iyice inceledim. Bedreddin düşüncesinde doğrudan sosyalizm ile ilişkilendirilebilecek bir karine görmediğimi ifade etmeliyim.
Varidat, yaradılış teolojisi ile ilgili konuşmalar, istidlaller ve düşünürün Batıni (içrekçi, ezoterizm) düşüncelerinin derlenmiş halidir. Belki de Bedreddin’in idamından sonra bir araya getirilmiş bilgi notlarıdır. Varidat -güçlü bir ihtimalle-Bedreddin’in ona mal edilmiş sözleridir.
Varidatı ana çizgileri itibariyle değerlendirmek gerekirse, onda sünni islam öğretisinden ciddi bir sapma olduğu hemen farkedilir. Epistemolojik kopuş vardır. Varidatın verdiği mesaj bana göre panteizmdir. Vahdet-i Vücud öğretisidir. Bunu, varoluşun her biçiminde, her nesnede, Tanrının varlığının zuhuru olarak yorumlayabiliriz.
Ortodoks islam öğretisinde cennet cehenmem, ödül, ceza, motiflerinin ele alınışı Varidat yazarını heretik yapar. Bu konuya daha fazla girmenin gereği yok. Ele aldığımızın konunun problematiği başka.
FETRET DEVRİNDE KAZASKERLİĞİ VE İDAMI
Görüşlerini Vahdet-i Vücud düşüncesi etrafında somutlaştırmak mümkünse de Şeyh Bedrettin’in büyük bir fıkıh alimi olduğu, herkes tarafından teslim edilen bir gerçektir. Molla Fenari ile birlikte yaşadığı çağın en büyük din bilgini sayılmaktadır.
Rumeli egemeni Musa Çelebi nezdinde Kazaskerlik yapmıştır. Musa Çelebi devletinin şeyhülislamıdır.
Anadolu ve Rumeli egemenleri arasındaki çelişki I. Mehmet lehine çözülünce Şeyh Bedreddin İznik'te zorunlu ikamete memur edildi. Bu bir sürgündü.
O ana kadar yanındaki müritleri (kethüdaları) Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal'in Karaburun ve Manisa’ya giderek ihtilalci bir örgüte önderlik etmeleri anlamlıdır. Muhtemelen her ikisi de en az 10 yıldır Şeyh Bedreddin’e bağlıydılar.
Börklüce Sakız veya Sisam adası kökenliydi. Karaburun Yarımadası'nda kurduğu komünal düzen silahlı 4-10.000 arasındaki güç ile korunuyordu. Manisalı Yahudi bir mühtedi olan Torlak Kemal’in güçleri daha zayıftı. Asıl büyük kuvvet Karaburun yarımadasında Börklüce’nin kuvvetleriydi.
Bu arada, Bedreddin’in İznik’ten hac bahanesiyle ayrılarak Sinop üzerinden Eflak’a geçtiği, buradan Deliorman Türklerinin yaşadığı bölgeye giderek kendisine bağlı bir cemaat oluşturduğu kesindir.
Bedreddin burada kendi ilkeleri çerçevesinde bir toplumsal düzen kurmaya girişti. Yeni tımar arazileri kurdu ve dağıttı. Ahmet Güner Sayar Hocam “Velayetten Siyasete Şeyh Bedreddin” başlıklı kitabında bu girişim tımar düzenini küçük toprak mülkiyetine dönüştürme olarak yorumluyor.
Başka bir ifade ile Bedreddin miri araziyi özel mülkiyete açmıştır demek istiyor. Bu konuda verdiği bir mülakatta var. Ahmet Güner Sayar İstanbul Siyasal’da İktisadi Düşünce Tarihi hocam olmuştu. Not düşmek isterim.
İfade edildiği üzere Bedreddin’in tasarrufları ekonomi politik temellidir. İdare, siyaset, üretim ve vergilendirmeye ilişkindir. Müritlerinin tersine Bedreddin’in Rumelideki tutumunda sosyalizme dair bir karine göremedim.
Bu gelişmeler şöyle anlamlandırılabilir: Çelebi Mehmet, Sultan I. Mehmet olarak Osmanlı mülkünü ihya ettiği sırada Balkanlardan ve Anadolu’dan-özellikle Karaburun- ağır bir tehditle ile karşılaşmıştır.
Bu arada Balkanlarda Düzmece Mustafa tehlikesi ile uğraşmakta olan I. Mehmet, Bayezit Paşa’ya Şehzadesi Murat (I.Murat) ile birlikte Karaburun ve Manisa isyanlarını bastırma görevi vermiştir. Her iki isyanda kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Bundan sonra, Rumeli’de huzur ve sükunun sağlanması, Bedreddin tehlikesinin ortadan kaldırılmasına bağlıydı.
Bedrettin ciddi bir askeri direniş gösteremeden derdest edildi. Serez’de Sultan’ın Divanına çıkarıldı.
Divan’da ,Sultan I. Mehmet’in ulemasından oluşan bir yargılama heyeti vardı. Bedreddin dini gerekçelerle değil, ülü’l-emre itaatsizlik suçlaması ile idama mahkum edildi. Bu önemli bir noktadır.
Daha açık bir söyleyişle, Bedreddin dinsel öğreti ile ilgili bir suçlamadan değil, ihtilal/ isyan suçundan mahkum edildi. İsnat tamamen siyasi idi.
DÜŞÜNCE MİRASI
Bedreddin’in idamı, Batınilik, Rumeli Aleviliği ve Bektaşilik üzerinde derin izler bıraktı. 540 yıl sona Serez mübadilleri ile birlikte Türkiye’ye getirilmesinin sebebi budur. Bedrettin Rumeli Türklüğü açısından kutsal bir emanet değeri taşır.
Hikayesinden sadece teolojik bir mesaj vermekle kalmayıp aynı zamanda siyasi bir dava peşinde olduğu anlaşılıyor. Ancak eyleminin uzun ömürlü olmaması, tasarruflarının mülkiyeti ortadan kaldırmaya yönelik özellikler göstermemesi dikkate alındığında, ondan bir Thomas Müntzer ( Engels’in Almanya’da Köylüler Savaşında ele aldığı protestan reformcu) veya Pers ülkesinde “ ortaklaşmacı/komünist bir düzen kurmak için isyan eden Mazdek benzeri bir önder profili çıkarılamayacağı sonucuna varabiliriz.
Kuşkusuz böyle bir sonuca ulaşmamın birinci nedeni, onun kuruluş devri uleması içinde çok önemli bir sima olmasıdır. İdamından sonra bile medeselerde fıkıh kitapları okutulmaya devam etmiştir.
Karaburun ve Manisa ihtilali önderlerinin söylemlerinde kuvvetli bir sınıfsız toplum çağrısı görülmekle birlikte Bedreddin’in Rumeli’de böyle bir söylem benimsediğine dair bir karine yok. Tımar dağıtımında adaletli olmak gibi bir tavrı var. Bu da pekala 500 yıl öncesinde bir sosyal demokrasi girişimi olarak yorumlanabilir.
Ancak şurası kesin, Bedreddin bir iktidar mücadelesine girişti. Yenildi ve idam edildi. Zamanlamasını, kendi etrafında örgütlenmiş yeni bir düzen arayışı olarak yorumlayabiliriz.
Bu da Osmanlı hanedanına son verip, Sivas bölgesinde kurulmuş olan Kadı Burhaneddin Devleti benzeri yeni bir devletin kuruluşu anlamına gelirdi. Bir yüzyıl sonra Yavuz Selim’e intisap eden İdris Bitlisi Bedreddin’in Mehdilik ve yeni devlet iddiasıyla ortaya çıktığından söz ediyor. Bunu da not düşelim.
TİMUR’UN ANADOLU’YA GELİŞİ
Bana göre, Timur’un Dünya tarihindeki yeri Cengiz Han gibidir. Gittiği her yerde yıkıcı etkiler bırakmıştır. Timur’un Anadolu’ya yöneldiği sırada Yıldırım Bayezid’in hükümranlığı altındaki Osmanlı, büyük ölçüde Balkanlarda egemendi. Bizansla gerilimli pazarlıklara dayalı ilişkileri olan bir devletti.
Bayezid’in Timur ile savaşı göze alması, üzerinde ayrıca yazmaya değer bir konu.
Timur’un Ankara Savaşından sonra, Anadolu’da köklü bir düzen kurmak yerine, bir süzeren-vasal ilişkisi tesis edip, Semerkant’a geri dönmesi ilginçtir.
Anadolu’da Sivas’tan İzmir’e kadar bir çok kent merkezini yakıp yıkarak ilerlemesi Mogol gelenekleri ile alakası vardır. Timur en son İzmir’i de yağmalattıktan sonra, Bayezid’in esir düşen oğlunu yanına alarak geri döndü.
Bu durum, Anadolu’da Timur öncesi statükonun yeniden kurulması için bir interregnum döneminin başlamasına neden oldu.
Burada taraflar kimlerdi? Bunların başında beylik hanedanları gelir. Bunlardan bazıları Osmanlı ile başa çıkabileceğini düşünen eskiden beri Anadolu’nun hakimi yerel hanedanlardır.
Bizans ise bu gerilimden elbette hoşnuttu. Beylikler arasındaki egemenlik mücadelesi Anadolu’dan gelebilecek tehditi erteliyordu.
Osmanlıya gelince, açıkça belirtmek gerekirse, Timur Anadolu’da başka bir düzen kurmak düşüncesinde olsaydı; Şimdilerde üzerinde abartılı diziler çekilen Hanedan-ı Ali Osman diye bir şey olmazdı. Osmanoğulları tarihten silinirdi.
TİMUR’UN YARATTIĞI TRAVMA
Timur’un Anadolu’da yarattığı etkiyi Cermenlerin Roma İmparatorluğu üzerinde yarattığı etkiye benzetmek mümkündür. Sonuçta Cermen yayılışı Roma’nın yıkılışına neden olmuştur.
Meseleye şu yönüyle de bakmak gerekir: Bir taraftan Cermen (Barbar) akınları eski düzeni yıkarken bir taraftan da yeni dengelerin kurulmasına yol açmış, Avrupa’nın yapısı değişmişti.
Anadolu’da Timur sonrası durumu şöyle özetlemek mümkündür: Selçuklu’dan müdevver Anadolu beylerinin yanısıra, Timur’a esir düşmemiş Bayezid’in şehzadeleri, Rumeli ve Anadolu’da bölgesel sultanlıklar kurdular.
Timur’un Anadolu’yu terk etmesinden sonra, şehzadeler hanedanı kendi adlarına ihya etme mücadelesine giriştiler. Süleyman Çelebi’yi Musa Çelebi, Musa Çelebiyi de Çelebi Mehmet tasfiye etti. Osmanlı hanedanı yeniden kuruldu. I. Mehmet ile.
Devletin yeniden kurulmasında, Mehmet Çelebi’nin bütün kardeşlerini ortadan kaldırması kadar önemli bir olay Şeyh Bedreddin olayının bastırılmasıdır. Böylece I. Mehmet, - kadim düzen üzerine- Osmanlıyı ayağa kaldırmış oldu.
ANADOLU’DA EKONOMİK VE DEMOGRAFİK SORUNLAR
Timur’un Anadolu’ya yürümesi, şehirleri yağmalatması, hatta yakması, büyük demografik hareketliliğe sebep oldu. Mogol ordularının çekilmesinden sonra uzun süre Anadolu’da derin sorunlar yaşandı. Üretim düştü. Ekonomik dengeler alt üst oldu.
Bu kargaşa dönemi, Mustafa Akdağ Hocanın üzerinde çalıştığı Büyük Kaçgunluk (Celali isyanları) dönemine yakın özellikler gösterir. Hiç kuşkusuz Büyük Kaçgunluk çok daha geniş çaplı bir olaydı. İmparatorluk zirveyi gördükten sonra ortaya çıktı. Süreci incelerken pek çok etmeni dikkatle ele almak gerekir. Atlantik ticaret yolunun açılması dahil.
Burada benim söylemek istediğim Büyük Kaçgunluğun yarattığı alt üst oluşun küçük ölçekli bir benzeri , Timur istilası sonrasında Anadolu’da yaşanmış olduğu gerçeğidir. Celali isyanları sırasında (XVII yüzyıl) bütün dengeler bozulmuş, şiddetli tedbirlerle (askeri, siyasi ve ekonomik) uzun süreli bir mücadeleden sonra düzen ancak restore edilebilmiştir.
Burada ise belirleyici faktörler ölçek olarak daha küçüktü. Bununla birlikte, Çelebi Mehmet’in galebesi olmasa, başka bir Anadolu ve Rumeli coğrafyası söz konusu olabilirdi.
Burada öncelikle açıklanması gereken şu: Bozulan düzen nasıl bir düzendi? Bu çok önemli bir sorudur. Öncelikle bunun tanımlanması gerekir.
İster feodal, ister ATÜT, isterse kapitalizm öncesi üretim ilişkileri olarak kabul edelim, üretim ve bölüşüm ilişkileri toprağa dayanır. İktidar ilişkileri de toprak üzerinde kurulan düzenle sağlanır.
Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı hepsinde temel sınıf ilişkileri bu şekilde kurulmuştur.
Ömer Lütfü Barkan Hoca’nın ifadesiyle Osmanlı Devleti bir askeri toprak devletiydi. Toprağın tasarrufu tımar düzenine bağlıydı. Sosyo-ekonomik statüko sipahiler üzerinden sağlanıyordu. Timur’un saldırısı bu düzeni alt üst etti.
Toplumsal kargaşa, üretimin düşüşü, vergilendirmenin keyfiliği, düzenin sorgulanmasına, yeni bir statüko arayışına yol açtı. Düzen bozulmuştu.
Şeyh Bedreddin ve müritlerinin eylemlerini bu sosyo-ekonomik bağlam çerçevesinde değerlendirilmek doğru olur.
SOLUN KUTSAL BİR EMANETİ:
NAZIM HİKMET’İN ŞEYH BEDREDDİN DESTANI
Türk solu, Şeyh Bedreddin olayını bir erken dönem komünist ayaklanma olarak görür. Bedreddin ve müritleri hüzünle anılır. Bu kavrayışın başlıca nedeni Nazım Hikmet’in Şeyh Bedreddin destanıdır.
Destanda Nazım örgütlü bir sosyalist kalkışmayı anlatmaktadır. Bedreddin’in müritlerinden Börklüce Mustafa , Karaburun’da, Torlak Kemal ise Manisa’da isyan etmişlerdir.
Dönemin Osmanlı paşalarını epey uğraştırdıktan sonra yenilgiye uğramış, isyan bastırılmış, önderler ve 10.000’in üzerinde mürit şiddetle cezalandırılmıştır.
Nazım Hikmet’in “Simavne Kadısı oğlu Şeyh Bedreddin Destanı” 1936’da yayınlanmıştır. Eserin Türk edebiyatının şahaserlerinden biri olduğuna kuşku yoktur. Bu destanı yazma fikri Nazım’a mahpusluk hayatının erken bir döneminde geldiği anlaşılıyor.
İstanbul Üniversitesi (o tarihte Darülfünun) ilahiyat Fakültesi Müderrisi Şerefeddin Yaltkaya’nın bir risalesini okurken bu fikir aklına düşmüş. Yaltkaya’nın Börekçizade’den sonra Diyanet İşleri Başkanı ve Atatürk’ün cenaze namazını kıldıran din bilgini olduğunu hatırlayalım.
Risale 1924 tarihli ve Evkaf-ı İslamiye matbaasında basılmış ve Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin başlığını taşıyor. Nazım, Yaltkaya’nın 112 sayfalık risalesini okuduktan sonra, olayın 500 yıl önce vuku bulmuş bir sosyalist ihtilal (ortaklaşmacı bir toplum kurma düşüyle) önderi olduğuna kanaat getirmiş. Destan tamamen bu kanıya dayanıyor. Nazım’ı bu düşünceye getiren Yaltkaya’nın yorumu. Yaltkaya da Karaburun ihtilalini Bizans tarihçisi Dukas’ın sözlerine dayanarak yorumlamış. Şiir özellikle Bedreddin ve Börklüce üzerine yoğunlaşıyor. Ve tam bir hüzün epiği olarak zirveye ulaşıyor.
Şiir 1936’da yayınlandığına göre, Nazım’ın hangi mahpusluk devri olduğu merakımı mucib oldu. Nazım kitapçıkta, bulunduğu hapishanenin demir parmaklıklarının altında denizin sesinin geldiği kayalıklardan söz ediyor. Ama denizi göremiyorlar. İşte Şeyh Bedreddin Destanının yazıldığı mapushane böyle bir yer.
Nazım, Ankara, İstanbul, Toptaşı, Paşakapısı , Sultanahmet, Bursa ve Çankırı cezaevlerinde yattı. Böyle kayalıkların denize indiği bir cezaevi yok. Destan, İstanbul’da 1928 ile 1936 arasındaki görece kısa bir tutukluluk döneminde yazılmış olabilir. Nazım’ın destanı açıklayan önsözünde devrimci inanmışlığını çok yüksek buldum. Maneviyatı çok yüksek. Uzun süre hapiste yatmış birinin ruh hali yok. Üst katttaki idam mahkumlarının zincir şakırtılarının duyulduğu bu hapishane neresi olabilir acaba?
Yıldırım Koç Hoca’nın uzun Şeyh Bedreddin Destanı makalesinden yararlanarak küçük bir kaynakça vermek isterim: Enver Behnan Şapolyo, Mezhepler ve Tarikatlar, Bezmi Nusret Kaygusuz, Şeyh Bedreddin, Firuzan Hüsrev Tökin, Türkiye’de Halk Hareketleri, Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Tarihin ilk sosyalist devrim hareketinin lideri, Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler, Şeyh Bedreddin, Varidat.
ŞEYH BEDREDDİN ÜZERİNE NİHAİ GÖRÜŞÜM
Şeyh Bedreddin devrinin en büyük fıkıh alimlerinden biriydi. Yaşadığı çağ, Bizans’ın dağılma, Osmanlı’nın kuruluş ve devletleşme devrine tekabül eder. Ancak Timurlenk’in Anadolu’da yarattığı büyük travma, Selçuklu’dan beri varolan sosyo-ekonomik düzeni alt üst ettiği gibi, Anadolu coğrafyasında yeni siyasi ve toplumsal arayışlara yol açtı.
Bedreddin’in mesajının temel olarak teolojik (varoluşa dair) içeriği vardır. Toplumsal düzene ilişkin vazettiği kesin bir referansı ben görmedim. Ancak izleyicileri Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal de sosyalizm (ortaklaşmacı yaşam) düşüncesi vardır. Börklüce’nin kısa süreli de olsa Karaburun’da komünal toplum kurduğu anlaşılıyor. Bunu savunacak silahlı güçleri de var. Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ihtilallerini sosyalist kalkışma olarak niteliyebiliriz. Evet ütopiktir. Ama teşebbüs vardır.
Bedreddin’in Karaormanlarda böyle bir toplumsal düzen tahayyül ettiğine dair bir karine yoktur.
Elbette ben de dilimizin büyük şairi Nazım Hikmet’in “Şeyh Bedreddin Destanını” okurken çok duygulanıyorum. Adeta destanın içinde yaşıyorum.
Ama Türk solunun, üzerinde ittifak ettiği, Bedreddin’in bir XV. Yüzyıl sosyalisti; Osmanlı topraklarında zuhur etmiş bir Thomas Müntzer veya Mazdek olduğu kanaatinde değilim.
Çok Okunanlar
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
Fenerbahçe-Kayserispor muhtemel 11 belli oldu
Yalı Çapkını dizisinde ayrılık
Al-Nassr'da kadroya alınmayan Talisca'nın gitmesine bu formülle izin verecek!
Av. Turan Karakaş hayatını kaybetti
Kenan Yıldız Milan - Juventus maçında ilk 11'de mi? Maç ne zaman, saat kaçta?
Gazeteler Kılıçdaroğlu'nun davasını nasıl gördü?
Conor McGregor'a cinsel tacizden ceza
Verona- Inter maçında Hakan Çalhanoğlu oynayacak mı? 11'de yer alıyor mu?