Avrupa'da I. Dünya Savaşı'nın siyasal sonuçları
Birinci Dünya Savaşı Avrupa siyasetinde köktenci değişikliklere yol açtı. Sınıf temelli siyasal partiler etkin bir şekilde seslerini duyurmaya başladılar. Hiç kuşkusuz endüstri devrimi sonrasında ortaya çıkan emek sermaye çelişkilerinin 100 yıllık gerilimi had safhaya ulaşmıştı. Savaşın faturasının beşeri ve maddi anlamda geniş halk kesimlere çıkarılması gibi etmenler Avrupa siyasetinin bu alt dönemini anlamada önemli ipuçları sağlar.
Savaşın sonuna doğru bütün cephelerin dağılması, 1917 Bolşevik Devriminin -uzun süren iç savaşa rağmen- çarpıcı toplumsal -siyasal söylemi Avrupa'da yeni siyasi statükonun kurulmasında dikkate alınması gereken bir gelişme oldu. Bolşeviklik henüz mahiyeti tam olarak bilinmeyen ama sömürüsüz bir dünya söylemiyle Avrupa siyasetinin sol kanadını derinden etkiledi.
ALMANYA VE MACARİSTAN’DA YENİ GELİŞMELER: SPARTAKİSTLER, BELA KUN.
Almanya’da Weimar Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra, Bolşevik devrimin izini takip eden Spartakist hareketinin bastırılması, Sosyal Demokrat Parti ve komünistlerin sorunlarını ele almakta yetersizliği, mağlup Almanları yeni bir seçeneğe doğru itti. Bu gittikçe güçlenen Nasyonal Sosyalist Parti olacaktı. NSAİP, Weimar’ı kendi rövanşist ve revizyonist programı etrafında yeniden örgütledi. Hareketin önderi Adolf Hitler sosyal demokrat ve sosyalistlerin dağınıklığından yararlanarak iktidara geldi. Sonunda III.Reich’ı kurdu.
Macaristan'da Bela Kun, savaş yıllarında Ruslara esir düşmüş ve bolşevik olmuştu. Komintern’in kurucu önderlerinden biriydi. 1919'da 3 ay süren bir sosyalist devrim provası yaptı. Başarısız oldu. Rusya’ya geri döndü. Amiral Horti Macar Cumhuriyeti'nin bolşevik cepheye geçmesine izin vermedi.
Almanya ve Macaristan'daki gelişmeler toplumsal-siyasal çatışmaların boyutlarını göstermek bakımından anlamlıdır. Bir savaş sonu bilançosu yapmak gerekirse, Almanya ve Macaristan'da hakim sınıfları tehdit eden gelişmeler bastırıldı. Troçki’nin öne sürdüğü, Kesintisiz Devrim teorisi hayata geçirilemedi. Almanya ve Macaristan da ağır bir yenilgiye uğradı. Avrupa devriminin olmayacağı kesinleşmiş oldu.
İNGİLTERE’DE İŞÇİ PARTİSİ’NİN, İTALYA’DA FAŞİZMİN YÜKSELİŞİ
İngiltere açısından en önemli gelişme, İrlanda meselesinin ciddi boyutlara ulaşmasıydı. Sonunda İrlanda reformu yasasının çıkarılması ile sorun ötelendi. İşçi sınıfının hayat standartlarının iyileştirilmesi savaş sonu gündeminin önemli maddelerinden biriydi. Ondokuzuncu yüzyıldan başlayarak devam eden muhafazakar-liberal parti rekabeti savaş yıllarında milli koalisyonlarla askıya alınmıştı. Savaştan sonra en önemli gelişme İşçi Partisi’nin Ramsay MacDonald başkanlığında iktidara gelmesi oldu. Parti yüzyıl başında kurulmuştu. (1900) 1924’den itibaren kurulan İşçi Partisi hükümetleri uzun süreli ve istikrarlı olmasa da İngiliz siyasi tarihi açısından önemlidir. İngiliz parlamenterizminin yerleşik kurumları vardı. Buna partiler de dahildi. Whigs ve Torryler. Yani muhafazakarlar ve reformistler. Böylece, İngiliz demokrasisi üçüncü bir siyasal seçenek çıkarmış oldu: Bu İşçi Partisiydi. İşçi Partisi zaman içinde liberallerin yerini aldı.
İtalya'da faşizm çok erken bir tarihte kontrolü ele aldı. İtalyan sol partileri, sosyalistler ve komünistler birbirleriyle rekabet ederken Roma yürüyüşü ile başlayan süreç Mussolini’nin iktidarı alması sonuçlandı. Dağınıklık , Mussolini’nin diğer siyasi partileri yasaklayarak otoriter bir yönetim kurmasına imkan sağlamış oldu. Gramsci’nin partisi kapatıldı. Milletvekilliği düşürüldü. Mahkum edildi.
Polonya bir asırdan fazla süren Alman-Rus paylaşımından sonra cumhuriyet rejimine geçmiş; çok sayıda siyasal partiden oluşan istikrarsız kolisyonlarla yönetilmeye başlanmıştı.
FRANSA’DA ÜÇÜNCÜ CUMHURİYETİN RESTORASYONU
Fransa'da durum farklıydı. Fransa'nın siyasetin kurumları III. cumhuriyet ile kurulmuştu. Bu cumhuriyet, Prusya ile savaşın kurduğu yeni rejimdi. 1871 Paris Komünün bastırılmasını sağlayan sınıfsal ittifak tarafından inşa edilmişti. Bu ifade ile meselenin sınıfsal temeline işaret etmek istiyorum. Hatta Üçüncü Cumhuriyetin Prusya desteği ile hayata geçirildiğini söylemek yanlış olmaz.
Bu sınıfsal ittifakın arka planını 1864'ten itibaren yükselen Enternasyonel oluşturur. Birinci Enternasyonal adıyla da bilinir. Avrupa'nın özellikle endüstrileşmiş kapitalist ülkelerini hedef alan Marx, Engels ve diğer sosyalist- düşünür ve siyasetçilerin bulunduğu bir hareketti. Bu düşünce hareketi daha Enternasyonel kurulmadan 1848 Komünist Manifesto ile düzene meydan okumuştu. 1848 ve 1871 komünlerinin egemen güçler tarafından bastırılması sosyalist, komünist, anarşist ve sendikalist hareketler de gerilemeye yol açmasına rağmen, 1889’da İkinci Enternasyonel kuruldu. Bu enternasyonal, içinde farklı programlar ve fraksiyonlar barındırsa da birliktelik dünya savaşına kadar sürdürüldü.
ÜÇÜNCÜ CUMHURİYETİN SİYASİ PARTİLERİ
Üçüncü Cumhuriyet, III. Napolyon’un (Louis Bonapart) Fransız tarihinde yarattığı siyasi travma dikkate alınarak tahlil edilebilir. Üçüncü cumhuriyet bir rejim restorasyonu ile hayata geçirilmiştir.
Monarşist ve meşrutiyetçi eğilimler (Orleanist ve legitimist frankiyonlar) tasfiye edilerek 1875’e kadar yapılan bir dizi reform ile Cumhuriyet yeniden kurulmuştur. Bu bakımdan Fransa’da muhafazakarlığın biri monarşist öteki cumhuriyetçi-katoliklik biçiminde iki tarihsel versiyonu vardır.
Merkez ve sol partiler ise, solidarizm ile sosyalizm arasında farklı renklerde temsil edilmektedirler. Partilerin taşıdıkları isimler günümüz açısından yanıltıcı olabilir. Örneğin Merkez soldaki partiler Radikal, Radikal Sosyalist veya Radikal Demokrat adlarını taşımaktadırlar. Burada radikallik temel itibariyle Fransız devrimi ilkelerine ve cumhuriyetçi geleneğe bağlılık anlamına gelmektedir. Sosyalistler siyasetin daha solunu teşkil ederler.
1905 YASASI VE DİNİN DEVLET ALANI DIŞINA ÇIKARILMASI
Fransa'nın Alman işgaline uğradığı 1940’a kadar 70 yıl süren Üçüncü Cumhuriyetin fay hatlarından birini sınıf çelişkileri, diğerini antiklerikalizm, Kilise karşıtlığı oluşturur.
Meseleyi şöyle tanımlamak mümkündür: Zaten Fransız devrimi aristokrasiye ve ruhbana karşı bir zeminde burjuvazinin aydınlanma değerleri ile iktidarı almıştı. Birinci Cumhuriyet döneminde ruhban karşıtlığının en keskin biçimleri ortaya çıkmış, aylar yıllar bile dini terminolojiden arındırılmıştı. Zamanla bu tutum yumuşadı. III.Cumhuriyette de liberal sağ, merkez ve solda yer alan aşağı yukarı bütün partiler kilisenin devlet alanı dışına çıkarılmasını savunuyorlardı. Bu platform laik cumhuriyet partileri cephesi olarak tanımlanabilir . Bu konuda en büyük adım 1905 Kilise’nin devlet dışına çıkarılması yasası olmuştur. III. Cumhuriyetin laikleştirilmesi, Aristide Briand, Emile Combes (Sol blok hükümeti) tarafından yürütüldü.
Sürecin önderleri Katolik kilisesi tarafından şiddetle kınandı. Napolyon Bonapart’ın Katolikliği resmi devlet dini yapmasından sonra devlet din karşısında tarafsızlaştırdı. Tartışma yasa uygulandıktan sonra da epey sürdü. Sonunda kilise laikliğe itaat ederek uzlaşma sağlandı. Katoliklik Fransa'da siyasal gücünü yitirdi.
Dönemin, siyasal partilerinin poziyonlarına gelince, Radikal, Radikal Sosyalist, cumhuriyetçi ve Sosyalist partiler sosyal liberalden, solidalizm ve sosyalizme kadar farklılaşmalar gösteriyordu. Merkezin solundaki partileri birleştiren ortak payda antik krerikal tutumdu.
BARIŞ DÖNEMİNE GEÇERKEN GENEL SİYASİ DURUM
Birinci Dünya Savaşı başladığında, Fransız solu bütün renkleri ile ilke olarak savaş karşıtı bir pozisyon takındı. Fakat bir süre sonra milli cepheye (kutsal birlik:Union sacree) dahil oldu. İkinci Enternasyonel dağıldı. 1917’den sonra ülkeyi Georges Clemenceau başbakan olarak yönetti. Savaşı bitiren Paris Barış Konferansının açılışında onu görürüz. Fransızlar-uzun süre- Clemenceau’yu savaştan muzaffer bir kahraman olarak gördüler. Paris Barış konferansında Fransa'yı temsil eden hükümetin başbakanı radikal bir cumhuriyetçi idi.
İngiltere'de ise muhafazakarlar ile liberaller arasında gelgitli bir siyasal süreç yaşanıyordu. Lozan'dan başarıyla çıkılmasını sağlayan arka plan faktörlerini bu bağlamda değerlendirmek doğru olur. Neticede, İngiltere'de savaş boyunca sağlanan Milli Birlik Hükümeti dağılmıştı, iktidar ortadaydı. Lord Curzon yerine, İstanbul'daki Yüksek Komiser Sir Horace Rumbold’un Lozan müzakerelerinin ikinci döneminde temsilci olmasının nedeni budur. Büyük Britanya hükümeti adına antlaşmayı imzalayan da odur. Lozan'ın ilk oturumunda İtalya’yı temsilen Mussolini’yi görüyoruz. Müzakereler Garroni tarafından yürütülecek.
Lozan süreci devam ederken, Fransa'da radikaller ve bağışıklıkları iktidar blokunu oluşturuyorlardı. Fransız siyasetinde, 1918’den 1936’ya kadar vurgulanması gereken olaylardan biri İkinci Enternasyonalin dağılmasıdır.
1919'da kurulan Komünist Enternasyonal (Komintern) Fransa, Almanya ve İtalyan sosyalistlerinde ayrışmalarla sonuçlandı. Dünya devrimi yolunda Moskova ile örgütsel bağları sıkı tutmak görüşünde olanlar Kominterne katıldılar. Sosyalist partilerden ayrıldılar, komünist partileri kurdular. Anılan üç ülkede de böyle oldu. Bu partiler içinde hızla sistem dışına atılan İtalyan Komünist partisi oldu. Onu Weimar Almanyasında bütün sol partilerin yasaklanması izleyecektir.
Fransa'da ise Sosyalistler sistemin legal partileri olarak kaldılar. Komünistler 1920'de sosyalistlerden yollarını ayırdılar. Partinin yayın organı L’Humanite komünistlerde kaldı.
Sosyalist ve komünistlerin sağında kalan geniş bir cumhuriyetçi alan vardı. Bu alan Merkez sol, liberal-solidarist ve radikal partilerin alanıydı.
1920'lerden Sosyalist Leon Blum'un başbakan olduğu 1936’ya kadar Fransız siyasetinde hakimiyet, radikal, radikal sosyalist ve sosyalist partilerin eline geçti. Daha açık bir ifade ile, Alman işgaline kadar Fransa sol partiler ittifakıyla yönetilmiştir. Sosyalistler başlangıçta hükümette yer almamakla birlikte seçim ittifakına girdiler. Merkez solun iktidarda kalmasına imkan sağladılar.
Sol Kartel ve Halk Cephesi bu ittifakın sonucunda doğmuştur. Bu ittifakta belirleyici isimler Leon Blum ve Edouard Herriot’dur. 1936'da önemli bir gelişme İspanya'da iç savaşın başlamasıdır. Savaş cumhuriyetçilerle general Franko’nun milliyetçi güçleri arasında geçti.
Sovyet gönüllüleri dahil bütün dünyadan silahlı destek birlikleri geldi. Cumhuriyetçi Halk cephesi maneviyat açısından heyecanlı ama askeri açıdan dağınık ve disiplinsizdi. Cephe yenildi. İspanya 40 yıl sürecek Franco yönetimi altına girdi. Francisco Franco İspanyol sağcılığının bir general kimliğinde somutlaşması idi.
RADİKAL PARTİ’NİN KURDUĞU RADİKAL DEMOKRAT PARTİLER İTİLAFI
Bütün bu gelişmelerin dışında, Radikal Parti Avrupa'nın laik demokrat partilerini bir araya getirdi. Platforma Radikal ve benzeri demokratik partilerin uluslararası birliği adı verildi.
Birlik, o zaman Türkiye’de anılan adıyla “radikal ve mümasili fırkaların beynelmilel itilafı” idi. Bu partilerin çoğu yeni kurulmuş cumhuriyetlerin partileriydiler. Ortak noktaları; komünizm karşıtlığı, klasik liberal değerleri dayanışmacı sosyal devlet fikri ile birleştirmeye çalışmalarıydı.
Fransız Radikal Partisi dışında diğerleri muhalefet partileriydi. Birçoğu da kendi parlamentolarında zayıf bir şekilde temsil ediliyorlardı. Bu partileri İskandinav, Benelüks, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri partileri olarak tasnif etmek mümkündür. Örneğin Danimarka Venstre Partisi, Finlandiya, Milli Kalkınma Partisi, İsveç, Hür Düşünce Milli Birliği, Norveç, Venstre Partisi, Belçika Liberal Parti, Hollanda Hür Düşünce Demokratik Birliği, Polonya Halk Partisi, Romanya Milli Liberal Parti, Bulgaristan Radikal Demokratik Parti, İngiltere, Liberal Parti, Fransa ise, Cumhuriyetçi, Radikal ve Radikal sosyalist parti ile bu platformda bir araya geldiler. Platforma katılan partilerden İngiltere'nin temsilcisi liberal Parti iken Bulgaristan'da muhalif radikal partiydi. O tarihlerde Bulgaristanda Çiftçi Partisi iktidardaydı.
Bu partileri yükselmekte olan faşizm ve komünizm karşısında birleştiren, demokratik ortam, serbesti ve toplumsal dayanışma düşünceleri idi. Bu arayışlar içinde Radikal ittifakı 1928'ten 1933'e kadar ilki Londra'da, sonuncusu Sofya'da olmak üzere bir dizi toplantı tertip etti. Organizasyonlara tahmin edileceği gibi Fransız Radikal partisi öncülük etti.
Radikal Parti’nin Türkiye ilgisi İstiklal Savaşı'na kadar geri götürülebilir. Fransa’da milli mücadelenin haklı, meşru olduğunu düşünen bir çevre mevcuttu. Burada merkezi rolü Radikal Parti mensupları oynamıştır. İtilaf cephesindeki bölünmeden sonra 1921 Ankara itilafnamesi Franklin Boullion- Yusuf Kemal Tengirşenk tarafından imza edilmişti.
Claude Farrere’nin İstanbul üzerinden İzmit’e gelişi ve Türk başkomutanı ile Büyük Taarruz öncesinde görüşmesi Fransız basını ve entelektüel çevrelerde Ankara hükümetine gösterilen ilgiyi arttırdı.
Le Temps de Paris’in muhabiri Paul Gentizon’un yaptığı mülakatlara dayanan Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu çalışması, Madam Berthe Georges Gaulis’in yaptığı mülakatlar ve Kurtuluş Savaşı sırasında Türk milliyetçiliği başlığı ile Türkçeye çevrilen kitabı gibi yayınlar Fransa’da, milli mücadele döneminde farklı bir hava olduğunu göstermekteydi.
Her ne kadar Lozan müzakerelerinde kapitülasyonların kaldırılması ve mali meselelerde Türk delegasyonuna en çok sorun çıkaran ülke Fransa olsa da konferansın ikinci döneminde müzakerecilerini değiştirdiler. Maurice Pelle müzakereci olarak atandı. Pelle, İstanbul’daki Fransız yüksek komiseriydi. Bu önemliydi. Pelle, Büyük Zafer’den sonra mağlup Yunanistan ve İngiltere karşısında araya girmişti. Aynı kişi Lozan Barışını Fransa adına imzalayan temsilci olacaktır.
Lozan’da barış tesis edildikten sonra, sonra Fransız Radikal partisinin çok önemli bir temsilcisi, Albert Sarraut Türkiye Cumhuriyeti nezdine Ankara'ya büyükelçi olarak atandı. Sarraut daha sonra iki kez başbakanlık yapacaktır. Bu çok anlamlı bir tercihti. Fransa'yı yöneten kadrolar Türkiye'de kendi tarihlerini hatırlatan bir devrim olduğunun farkındaydılar.
EDOUARD HERRİOT’NUN TÜRKİYE ZİYARETİNİN ÖNEMİ
Radikal partiler birliğine katılma teklifi CHP ikinci Kongresi öncesinde (1927) gündeme geldi. Parti, bazı toplantılara gözlemci olarak katıldı. Önemli bir gelişme, Sofya’da yapılacak olan (1933) Radikal partiler toplantısı öncesinde, platformun fikir babası olan Edouard Herriot’un Türkiye'ye uğraması oldu. Bu kongreye, CHP Parti Necip Ali ve Necmettin Sadak’ı gözlemci olarak gönderdi.
Bu aşamada, Herriot’un kim olduğuna dair biraz bilgi vermekte yarar var. Üçüncü cumhuriyetin en önemli siyasal aktörlerinden biriydi. Radikal Parti’nin en önemli simalarındandır. Türkiye'ye geldiğinde hükümette değildi. Başbakanlık ve bakanlık yapmıştı. Türk hükümeti resmi görevliymiş gibi önemseyerek onu karşıladı. Ona özel ilgi gösterdi.
Herriot, Türkiye’ye İzmir üzerinden giriş yaptı. Devlet ve parti yetkilerini tarafından karşılandı. (Vali Kazım Dirik ve CHP il başkanı Hacim Muhittin Çarıklı) İstanbul’da da Muhittin Üstündağ tarafından karşılandı. Ankara'da Hükümet yetkilileri ile görüştü. Sofya dönüşü, İstanbul’a yine geldi. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ile Dolmabahçe’de uzun bir görüşme yaptı.
Bu ziyaret ve görüşme CHP'nin Fransız merkez solunda nasıl algılandığı konusunda aydınlatıcıdır. Herriot Atatürk ile görüştükten sonra Türkiye ile ilgili bir dizi konferans verdi. Konferanslarını Orient başlıklı bir kitap halinde yayınladı. Kitap 1934’de Hachette’den çıktı.
Fransız radikalleri, Türk devriminin anti-monarşik ve laik karakterini önemsediler. Türkiye'nin eski rejimden kopuşunu ve Ankara Konvansiyonunu doğru değerlendirdiler. Atatürk devrimlerini kendi siyasal değerlerine yakın buldular. Bunlar, aydınlanma, laiklik, toplumsal dayanışma ve ilerleme fikri idi.
Herriot, Türkiye'den ayrılırken Atatürk ile aynı yöne baktıklarını anlamıştı. Türkiye’ye geldiği tarihte Türk devrimine hayatiyet veren hukuk devrimleri neredeyse tamamlanmış, laiklik 1931'de parti programına alınmıştı.
Herriot , işgal döneminde Almanya'da gözetim altında tutuldu. IV. Cumhuriyetin kuruluşunda önemli rol oynadı. Kurucu meclis ve meclis başkanlığı yaptı. Fransız Akademisi üyesiydi. Kemalist Türkiye’nin yönünü doğru tahlil etmiş bir tarihçi, devlet ve siyaset adamıydı.
Radikal ve demokrat partiler platformunun CHP’yi kendilerine yakın bulması ve toplantılarına davet etmesi Kemalist Türkiye'yi kavramsallaştırma açısından anlamlıdır. Bu konuda yazılmış bazı kaynakları burada ifade etmek isterim. Öncelikle konuya ilk dikkat çekenler Mete Tunçay ve Zafer Toprak olmuştu. Hakkı Uyar “CHP’nin Avrupa’nın Radikal ve Demokrat Partileri ile İlişkileri (1926-1936) başlıklı bir makale yazmıştır. Uyar’ın yönettiği iki lisansüstü tez de burada anılmalıdır: Başak Bıçak “Fransız cumhuriyetçiliğinin Osmanlı- Türk modernleşmesine etkileri” ve Murat Turan, CHP’nin Dünya partileriyle ilişkileri (1923-1950).
Radikal Parti’nin cumhuriyetçi-solidarist düşüncesi (dayanışmacılık) Türkiye’de de ulus devlet inşa sürecinin temelini oluşturmuştur. Charles Gide, Leon Bourgeous, Leon Duguit, Emile Durheim gibi düşünürlerin büyük ölçüde etkili olduğu düşünce Üçüncü Cumhuriyet Fransasınının baskın ideoloji si olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Örgüte üye olan partilerin Avrupa’da yükselmekte olan totaliter rejimler karşısında ilerici ve demokrat Avrupa’yı savunmaları, Türkiye’de iktidarda bulunan CHP ile ilişki kurmaları, partinin ittifaka üye olmamakla birlikte yakın temas içinde olması, CHP’nin düşünce temellerini anlamak bakımından dikkate alınması gereken bir olgudur.
Çok Okunanlar
Türkiye'nin en lezzetli yemeği belli oldu
Fenerbahçe - Athletic Bilbao maçı ne zaman? Saat kaçta?
BEDAŞ 11 Aralık'ta İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Özlem Cankurtaran kimdir?
Günlük burç yorumu: 11 Aralık Çarşamba günü hangi burçlar için güzel geçecek?
'Batı Kürdistan' kimin olacak? - I
Meslek meslek 2025 maaş artışı: Öğretmen, doktor ve polis ne kadar alacak?
Bir köfte markası daha ifşa edildi
Japon deprem uzmanı Türkiye’deki 4 tehlikeli bölgeyi açıkladı!
Gazeteler Suriye'deki son gelişmeleri nasıl değerlendirdi?