Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Savaş Sonu Avrupasından Kemalist Türkiye’ye Bakış

Avrupa'da  I. Dünya Savaşı'nın siyasal sonuçları

Birinci Dünya Savaşı Avrupa siyasetinde köktenci değişikliklere yol açtı. Sınıf temelli  siyasal partiler etkin bir şekilde seslerini duyurmaya başladılar. Hiç kuşkusuz endüstri devrimi sonrasında ortaya çıkan emek sermaye çelişkilerinin 100 yıllık gerilimi  had  safhaya  ulaşmıştı. Savaşın faturasının beşeri ve maddi anlamda geniş halk kesimlere çıkarılması gibi etmenler Avrupa siyasetinin bu alt dönemini  anlamada önemli ipuçları sağlar. 

Savaşın sonuna doğru bütün cephelerin  dağılması,  1917 Bolşevik Devriminin -uzun süren iç savaşa rağmen-  çarpıcı toplumsal -siyasal söylemi Avrupa'da yeni siyasi statükonun  kurulmasında dikkate alınması gereken  bir gelişme oldu. Bolşeviklik  henüz mahiyeti tam olarak bilinmeyen ama   sömürüsüz bir dünya söylemiyle Avrupa siyasetinin sol kanadını derinden etkiledi.

ALMANYA VE MACARİSTAN’DA YENİ GELİŞMELER: SPARTAKİSTLER, BELA KUN.  

Almanya’da Weimar Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra, Bolşevik devrimin izini takip eden Spartakist hareketinin bastırılması, Sosyal Demokrat Parti ve komünistlerin sorunlarını ele almakta yetersizliği, mağlup Almanları yeni bir seçeneğe  doğru itti. Bu gittikçe güçlenen Nasyonal  Sosyalist Parti olacaktı. NSAİP,  Weimar’ı kendi rövanşist ve revizyonist programı etrafında yeniden örgütledi. Hareketin önderi Adolf Hitler sosyal demokrat ve sosyalistlerin dağınıklığından yararlanarak iktidara geldi. Sonunda III.Reich’ı kurdu.

Macaristan'da Bela Kun, savaş yıllarında Ruslara esir düşmüş ve bolşevik olmuştu. Komintern’in  kurucu  önderlerinden biriydi.  1919'da 3 ay süren bir sosyalist   devrim provası yaptı. Başarısız oldu. Rusya’ya geri döndü.  Amiral Horti Macar Cumhuriyeti'nin bolşevik cepheye geçmesine izin vermedi.

Almanya ve Macaristan'daki gelişmeler toplumsal-siyasal çatışmaların boyutlarını göstermek  bakımından anlamlıdır. Bir   savaş  sonu bilançosu  yapmak  gerekirse, Almanya ve Macaristan'da hakim sınıfları tehdit eden gelişmeler bastırıldı.   Troçki’nin öne sürdüğü, Kesintisiz Devrim  teorisi  hayata geçirilemedi. Almanya ve Macaristan da ağır bir yenilgiye uğradı. Avrupa devriminin olmayacağı kesinleşmiş  oldu.

İNGİLTERE’DE İŞÇİ PARTİSİ’NİN, İTALYA’DA FAŞİZMİN YÜKSELİŞİ 

İngiltere açısından en önemli  gelişme, İrlanda meselesinin ciddi boyutlara ulaşmasıydı.  Sonunda İrlanda reformu yasasının çıkarılması ile sorun  ötelendi. İşçi sınıfının hayat standartlarının iyileştirilmesi  savaş sonu  gündeminin önemli maddelerinden  biriydi. Ondokuzuncu  yüzyıldan başlayarak devam eden muhafazakar-liberal parti rekabeti savaş yıllarında milli koalisyonlarla askıya  alınmıştı. Savaştan sonra en önemli gelişme İşçi Partisi’nin Ramsay MacDonald  başkanlığında iktidara gelmesi oldu.  Parti  yüzyıl  başında  kurulmuştu. (1900) 1924’den  itibaren   kurulan İşçi Partisi hükümetleri uzun süreli ve istikrarlı olmasa da İngiliz siyasi tarihi açısından  önemlidir. İngiliz parlamenterizminin   yerleşik kurumları  vardı. Buna  partiler de dahildi. Whigs ve Torryler. Yani muhafazakarlar ve reformistler.  Böylece, İngiliz  demokrasisi  üçüncü   bir siyasal  seçenek  çıkarmış oldu:  Bu İşçi Partisiydi. İşçi Partisi zaman içinde liberallerin yerini aldı.

İtalya'da faşizm çok erken  bir tarihte kontrolü ele  aldı. İtalyan sol partileri,  sosyalistler ve komünistler birbirleriyle rekabet ederken Roma yürüyüşü ile başlayan  süreç Mussolini’nin iktidarı alması sonuçlandı. Dağınıklık , Mussolini’nin diğer siyasi partileri yasaklayarak otoriter bir yönetim kurmasına  imkan sağlamış oldu. Gramsci’nin   partisi  kapatıldı.  Milletvekilliği  düşürüldü. Mahkum  edildi.

Polonya bir asırdan fazla süren  Alman-Rus paylaşımından sonra cumhuriyet rejimine geçmiş; çok sayıda siyasal partiden oluşan istikrarsız kolisyonlarla yönetilmeye başlanmıştı. 

FRANSA’DA ÜÇÜNCÜ CUMHURİYETİN RESTORASYONU  

Fransa'da durum  farklıydı. Fransa'nın  siyasetin kurumları III. cumhuriyet ile kurulmuştu.  Bu cumhuriyet, Prusya ile savaşın  kurduğu  yeni  rejimdi.   1871 Paris Komünün  bastırılmasını sağlayan sınıfsal  ittifak tarafından inşa edilmişti. Bu ifade ile meselenin sınıfsal temeline  işaret  etmek istiyorum. Hatta Üçüncü Cumhuriyetin Prusya desteği ile hayata geçirildiğini söylemek yanlış olmaz. 

Bu sınıfsal ittifakın arka planını 1864'ten itibaren yükselen Enternasyonel oluşturur. Birinci Enternasyonal adıyla  da bilinir. Avrupa'nın özellikle endüstrileşmiş kapitalist ülkelerini  hedef alan Marx, Engels ve diğer sosyalist- düşünür ve siyasetçilerin bulunduğu bir hareketti. Bu düşünce hareketi daha Enternasyonel kurulmadan 1848 Komünist Manifesto ile düzene meydan okumuştu. 1848 ve 1871 komünlerinin egemen güçler tarafından bastırılması sosyalist, komünist, anarşist ve sendikalist hareketler de  gerilemeye  yol açmasına rağmen, 1889’da İkinci Enternasyonel kuruldu. Bu enternasyonal,  içinde farklı programlar ve  fraksiyonlar barındırsa  da birliktelik  dünya savaşına  kadar  sürdürüldü. 

ÜÇÜNCÜ CUMHURİYETİN SİYASİ PARTİLERİ 

Üçüncü Cumhuriyet,  III. Napolyon’un (Louis Bonapart)  Fransız tarihinde yarattığı siyasi travma  dikkate alınarak tahlil edilebilir.  Üçüncü cumhuriyet  bir rejim  restorasyonu  ile hayata geçirilmiştir. 

Monarşist ve  meşrutiyetçi eğilimler (Orleanist ve  legitimist  frankiyonlar)  tasfiye edilerek 1875’e kadar yapılan bir dizi reform ile Cumhuriyet yeniden  kurulmuştur. Bu  bakımdan Fransa’da  muhafazakarlığın biri monarşist  öteki cumhuriyetçi-katoliklik  biçiminde iki   tarihsel versiyonu  vardır.

Merkez ve sol partiler  ise,  solidarizm ile sosyalizm arasında farklı renklerde temsil edilmektedirler.  Partilerin taşıdıkları  isimler günümüz açısından yanıltıcı olabilir. Örneğin Merkez soldaki partiler Radikal, Radikal Sosyalist veya Radikal Demokrat adlarını taşımaktadırlar. Burada radikallik temel  itibariyle Fransız devrimi ilkelerine ve cumhuriyetçi geleneğe bağlılık anlamına gelmektedir.  Sosyalistler siyasetin daha solunu teşkil ederler.  

1905 YASASI VE DİNİN DEVLET ALANI DIŞINA ÇIKARILMASI 

Fransa'nın Alman işgaline uğradığı 1940’a kadar  70 yıl süren Üçüncü Cumhuriyetin  fay  hatlarından  birini sınıf çelişkileri, diğerini antiklerikalizm, Kilise karşıtlığı oluşturur.  

Meseleyi şöyle tanımlamak mümkündür: Zaten Fransız  devrimi aristokrasiye ve ruhbana  karşı  bir zeminde  burjuvazinin  aydınlanma değerleri ile iktidarı almıştı. Birinci Cumhuriyet döneminde ruhban karşıtlığının  en  keskin  biçimleri ortaya çıkmış, aylar  yıllar  bile  dini terminolojiden  arındırılmıştı. Zamanla  bu tutum yumuşadı. III.Cumhuriyette  de  liberal sağ, merkez  ve  solda  yer alan aşağı yukarı bütün partiler kilisenin devlet alanı dışına çıkarılmasını savunuyorlardı.  Bu   platform   laik cumhuriyet partileri cephesi olarak tanımlanabilir . Bu konuda en büyük adım 1905  Kilise’nin  devlet dışına çıkarılması yasası olmuştur.  III. Cumhuriyetin   laikleştirilmesi,   Aristide Briand, Emile Combes (Sol blok hükümeti) tarafından yürütüldü. 

Sürecin önderleri Katolik kilisesi tarafından şiddetle kınandı. Napolyon Bonapart’ın Katolikliği resmi devlet dini  yapmasından sonra devlet din karşısında tarafsızlaştırdı. Tartışma yasa uygulandıktan sonra da epey sürdü.  Sonunda kilise laikliğe itaat ederek uzlaşma sağlandı. Katoliklik Fransa'da siyasal gücünü yitirdi.   

Dönemin, siyasal partilerinin poziyonlarına gelince, Radikal, Radikal Sosyalist, cumhuriyetçi ve Sosyalist partiler sosyal liberalden, solidalizm ve sosyalizme kadar farklılaşmalar gösteriyordu. Merkezin solundaki partileri birleştiren ortak payda antik krerikal tutumdu.  

BARIŞ DÖNEMİNE GEÇERKEN GENEL SİYASİ DURUM 

Birinci  Dünya Savaşı başladığında, Fransız solu  bütün  renkleri ile   ilke olarak savaş karşıtı bir pozisyon takındı.  Fakat bir süre sonra milli cepheye (kutsal  birlik:Union sacree) dahil oldu. İkinci Enternasyonel  dağıldı.   1917’den sonra  ülkeyi Georges Clemenceau  başbakan  olarak  yönetti. Savaşı bitiren Paris Barış Konferansının açılışında  onu görürüz. Fransızlar-uzun süre- Clemenceau’yu savaştan muzaffer bir kahraman olarak gördüler. Paris Barış konferansında Fransa'yı temsil eden hükümetin  başbakanı radikal bir cumhuriyetçi idi. 

İngiltere'de ise muhafazakarlar ile liberaller  arasında gelgitli  bir siyasal süreç yaşanıyordu. Lozan'dan başarıyla çıkılmasını sağlayan arka plan faktörlerini bu bağlamda değerlendirmek  doğru olur. Neticede, İngiltere'de savaş boyunca sağlanan Milli Birlik Hükümeti dağılmıştı, iktidar ortadaydı. Lord Curzon yerine, İstanbul'daki Yüksek Komiser Sir Horace Rumbold’un  Lozan müzakerelerinin ikinci döneminde temsilci olmasının nedeni budur.  Büyük Britanya  hükümeti  adına antlaşmayı imzalayan da odur. Lozan'ın ilk oturumunda İtalya’yı  temsilen Mussolini’yi görüyoruz. Müzakereler Garroni tarafından yürütülecek.  

Lozan  süreci devam ederken, Fransa'da radikaller ve  bağışıklıkları iktidar blokunu oluşturuyorlardı. Fransız siyasetinde, 1918’den 1936’ya kadar vurgulanması gereken olaylardan biri  İkinci Enternasyonalin  dağılmasıdır.  

1919'da kurulan  Komünist Enternasyonal (Komintern) Fransa, Almanya ve İtalyan sosyalistlerinde ayrışmalarla sonuçlandı. Dünya devrimi yolunda Moskova ile  örgütsel bağları sıkı tutmak görüşünde olanlar Kominterne katıldılar. Sosyalist partilerden  ayrıldılar, komünist partileri  kurdular.  Anılan üç  ülkede de böyle oldu. Bu partiler içinde hızla sistem dışına atılan İtalyan Komünist  partisi oldu. Onu Weimar Almanyasında  bütün sol partilerin  yasaklanması izleyecektir. 

Fransa'da ise Sosyalistler  sistemin  legal partileri olarak kaldılar. Komünistler  1920'de sosyalistlerden yollarını ayırdılar. Partinin  yayın organı L’Humanite komünistlerde kaldı.

Sosyalist ve komünistlerin sağında kalan geniş bir cumhuriyetçi alan vardı. Bu alan Merkez sol,  liberal-solidarist ve   radikal partilerin  alanıydı.

1920'lerden  Sosyalist Leon Blum'un başbakan olduğu 1936’ya  kadar Fransız siyasetinde hakimiyet, radikal,  radikal sosyalist ve sosyalist  partilerin  eline geçti. Daha açık bir ifade ile,  Alman işgaline kadar Fransa sol partiler ittifakıyla  yönetilmiştir. Sosyalistler başlangıçta hükümette yer almamakla birlikte seçim ittifakına girdiler.  Merkez solun iktidarda kalmasına imkan sağladılar.

Sol  Kartel ve Halk Cephesi  bu ittifakın sonucunda doğmuştur. Bu ittifakta belirleyici isimler Leon Blum  ve Edouard Herriot’dur. 1936'da önemli bir  gelişme İspanya'da iç savaşın başlamasıdır. Savaş  cumhuriyetçilerle  general Franko’nun milliyetçi güçleri arasında geçti. 

Sovyet gönüllüleri dahil bütün dünyadan silahlı destek birlikleri geldi. Cumhuriyetçi Halk cephesi maneviyat açısından  heyecanlı ama askeri açıdan dağınık ve disiplinsizdi.  Cephe yenildi.  İspanya 40 yıl sürecek Franco yönetimi altına  girdi. Francisco Franco İspanyol sağcılığının bir general kimliğinde somutlaşması idi.

RADİKAL PARTİ’NİN  KURDUĞU RADİKAL DEMOKRAT  PARTİLER İTİLAFI 

Bütün  bu  gelişmelerin dışında, Radikal  Parti Avrupa'nın  laik demokrat partilerini bir araya  getirdi. Platforma Radikal ve  benzeri demokratik partilerin uluslararası birliği  adı verildi.  

Birlik, o zaman Türkiye’de anılan adıyla  “radikal  ve mümasili fırkaların  beynelmilel itilafı” idi. Bu partilerin çoğu yeni kurulmuş cumhuriyetlerin partileriydiler. Ortak noktaları;  komünizm karşıtlığı, klasik liberal değerleri  dayanışmacı sosyal devlet fikri ile birleştirmeye çalışmalarıydı.

Fransız Radikal Partisi dışında diğerleri muhalefet partileriydi. Birçoğu da kendi parlamentolarında zayıf bir şekilde temsil ediliyorlardı. Bu partileri İskandinav,  Benelüks, Orta  ve Doğu Avrupa ülkeleri  partileri olarak tasnif etmek mümkündür.  Örneğin  Danimarka Venstre  Partisi,  Finlandiya, Milli Kalkınma Partisi, İsveç, Hür Düşünce  Milli Birliği, Norveç, Venstre Partisi, Belçika Liberal Parti, Hollanda Hür Düşünce  Demokratik Birliği, Polonya Halk Partisi, Romanya Milli Liberal Parti, Bulgaristan Radikal Demokratik Parti,  İngiltere, Liberal Parti, Fransa ise, Cumhuriyetçi, Radikal ve Radikal sosyalist parti ile bu platformda  bir araya geldiler.  Platforma katılan  partilerden  İngiltere'nin temsilcisi liberal Parti iken Bulgaristan'da muhalif radikal partiydi.  O tarihlerde Bulgaristanda Çiftçi Partisi  iktidardaydı.

Bu partileri  yükselmekte olan faşizm ve komünizm karşısında birleştiren,  demokratik ortam, serbesti ve toplumsal dayanışma düşünceleri  idi. Bu arayışlar içinde Radikal ittifakı 1928'ten 1933'e kadar ilki Londra'da, sonuncusu Sofya'da olmak üzere bir dizi toplantı   tertip etti. Organizasyonlara tahmin edileceği  gibi Fransız Radikal partisi öncülük etti. 

Radikal Parti’nin Türkiye  ilgisi  İstiklal Savaşı'na kadar  geri götürülebilir. Fransa’da  milli  mücadelenin  haklı, meşru  olduğunu düşünen  bir çevre  mevcuttu.  Burada merkezi rolü Radikal Parti mensupları oynamıştır. İtilaf cephesindeki bölünmeden sonra 1921 Ankara itilafnamesi Franklin Boullion- Yusuf Kemal Tengirşenk  tarafından  imza edilmişti.  

Claude Farrere’nin İstanbul üzerinden İzmit’e gelişi  ve Türk başkomutanı ile Büyük Taarruz öncesinde görüşmesi Fransız basını ve entelektüel çevrelerde Ankara hükümetine gösterilen ilgiyi arttırdı.

Le Temps de Paris’in  muhabiri Paul Gentizon’un  yaptığı mülakatlara  dayanan Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu  çalışması, Madam Berthe Georges Gaulis’in yaptığı  mülakatlar ve  Kurtuluş Savaşı  sırasında  Türk milliyetçiliği  başlığı ile  Türkçeye çevrilen kitabı  gibi  yayınlar Fransa’da,  milli  mücadele  döneminde farklı bir hava olduğunu  göstermekteydi.

Her ne kadar Lozan müzakerelerinde kapitülasyonların kaldırılması ve mali meselelerde  Türk delegasyonuna  en çok sorun çıkaran ülke Fransa olsa da konferansın ikinci döneminde müzakerecilerini  değiştirdiler. Maurice Pelle müzakereci  olarak atandı. Pelle, İstanbul’daki Fransız yüksek komiseriydi. Bu önemliydi. Pelle, Büyük Zafer’den sonra  mağlup  Yunanistan ve İngiltere   karşısında  araya girmişti.  Aynı kişi  Lozan  Barışını Fransa adına imzalayan  temsilci olacaktır. 

Lozan’da barış tesis edildikten sonra,  sonra Fransız Radikal partisinin çok önemli bir temsilcisi, Albert Sarraut  Türkiye Cumhuriyeti nezdine Ankara'ya büyükelçi olarak atandı. Sarraut daha sonra iki kez başbakanlık yapacaktır. Bu çok anlamlı bir tercihti.  Fransa'yı yöneten  kadrolar Türkiye'de kendi tarihlerini hatırlatan bir devrim olduğunun farkındaydılar.

EDOUARD HERRİOT’NUN TÜRKİYE ZİYARETİNİN  ÖNEMİ 

Radikal partiler birliğine katılma  teklifi CHP  ikinci Kongresi öncesinde (1927) gündeme geldi. Parti,  bazı toplantılara  gözlemci olarak  katıldı.  Önemli  bir gelişme, Sofya’da yapılacak olan (1933)   Radikal  partiler toplantısı  öncesinde, platformun fikir babası olan   Edouard Herriot’un  Türkiye'ye uğraması oldu.   Bu kongreye, CHP Parti Necip Ali ve Necmettin Sadak’ı gözlemci olarak gönderdi. 

Bu aşamada, Herriot’un kim olduğuna dair biraz bilgi vermekte yarar var. Üçüncü cumhuriyetin en önemli siyasal aktörlerinden biriydi. Radikal Parti’nin  en önemli simalarındandır. Türkiye'ye geldiğinde hükümette değildi.  Başbakanlık  ve bakanlık yapmıştı.   Türk hükümeti  resmi görevliymiş gibi önemseyerek onu karşıladı.  Ona özel ilgi gösterdi.

Herriot, Türkiye’ye  İzmir üzerinden giriş yaptı.  Devlet ve parti  yetkilerini tarafından  karşılandı. (Vali Kazım Dirik ve CHP il başkanı Hacim Muhittin Çarıklı) İstanbul’da da Muhittin Üstündağ tarafından  karşılandı. Ankara'da Hükümet yetkilileri ile görüştü. Sofya  dönüşü,  İstanbul’a  yine geldi.  Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk  ile Dolmabahçe’de uzun  bir görüşme yaptı.  

Bu ziyaret ve  görüşme CHP'nin Fransız merkez solunda nasıl algılandığı konusunda aydınlatıcıdır. Herriot Atatürk ile görüştükten sonra Türkiye ile ilgili bir dizi konferans verdi.   Konferanslarını  Orient  başlıklı  bir kitap halinde yayınladı. Kitap 1934’de  Hachette’den çıktı. 

Fransız radikalleri,  Türk devriminin  anti-monarşik ve laik  karakterini önemsediler.  Türkiye'nin eski rejimden kopuşunu ve Ankara Konvansiyonunu doğru değerlendirdiler. Atatürk devrimlerini kendi siyasal değerlerine yakın buldular. Bunlar, aydınlanma, laiklik, toplumsal dayanışma ve  ilerleme  fikri idi. 

Herriot, Türkiye'den ayrılırken Atatürk ile aynı yöne baktıklarını anlamıştı. Türkiye’ye geldiği  tarihte Türk devrimine hayatiyet veren hukuk devrimleri neredeyse tamamlanmış,  laiklik 1931'de parti programına alınmıştı. 

Herriot , işgal döneminde Almanya'da gözetim altında tutuldu.  IV. Cumhuriyetin kuruluşunda önemli rol oynadı.  Kurucu meclis ve meclis başkanlığı yaptı.   Fransız  Akademisi  üyesiydi. Kemalist Türkiye’nin  yönünü doğru   tahlil etmiş  bir tarihçi, devlet ve siyaset adamıydı. 

Radikal  ve  demokrat  partiler platformunun CHP’yi kendilerine yakın bulması ve toplantılarına davet etmesi Kemalist Türkiye'yi kavramsallaştırma açısından anlamlıdır. Bu konuda yazılmış bazı  kaynakları  burada  ifade etmek isterim. Öncelikle konuya ilk dikkat  çekenler  Mete Tunçay ve Zafer Toprak olmuştu. Hakkı Uyar “CHP’nin Avrupa’nın Radikal ve Demokrat Partileri ile İlişkileri (1926-1936)  başlıklı bir  makale yazmıştır.  Uyar’ın yönettiği  iki lisansüstü  tez de burada  anılmalıdır: Başak Bıçak “Fransız cumhuriyetçiliğinin Osmanlı- Türk modernleşmesine etkileri” ve Murat  Turan, CHP’nin Dünya   partileriyle ilişkileri  (1923-1950). 

Radikal Parti’nin cumhuriyetçi-solidarist düşüncesi  (dayanışmacılık)  Türkiye’de de  ulus devlet inşa sürecinin temelini  oluşturmuştur.  Charles Gide, Leon Bourgeous, Leon Duguit, Emile Durheim gibi  düşünürlerin  büyük  ölçüde etkili olduğu  düşünce Üçüncü Cumhuriyet  Fransasınının  baskın  ideoloji si olduğunu söylemek  yanlış olmaz. 

Örgüte üye olan partilerin Avrupa’da yükselmekte olan totaliter rejimler  karşısında ilerici ve demokrat Avrupa’yı  savunmaları, Türkiye’de iktidarda bulunan CHP ile ilişki kurmaları, partinin ittifaka üye olmamakla birlikte yakın temas içinde olması, CHP’nin düşünce temellerini anlamak bakımından dikkate alınması gereken bir olgudur.