Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,8385
Dolar
Arrow
34,1542
İngiliz Sterlini
Arrow
44,9695
Altın
Arrow
2916,0000
BIST
Arrow
9.109

Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi

Bir anne günün en işlek saatinde, bin bir emekle büyüttüğü, gözünden sakındığı evladının korkunç bir şekilde öldürülmesine tanıklık etti. Kızının bedeninden ayrılan kafasının surların tepesinden atılmasını dehşet içinde seyretti.  “İkbalim” diye feryat ederken, “Keşke kurşunla öldürseydi yavrumu, çok acı çekmiştir”sözü, kulağımdan çıkmıyor.

Gün ortasında işlenen bu katliamın tek faili Semih Çelik değildir. Yarım saat arayla 19 yaşındaki İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil’i canice katleden, kendisi de 19 yaşında olan Semih Çelik’in 5 kez psikolojik tedavi gördüğü, 2 kez kaybolduğu, bir kez intihara teşebbüs ettiği, 5 yıldır eski kız arkadaşı İkbal Uzuner’i takıntılı şekilde rahatsız ettiği bilgisi var. 

İkbal’in babası, kızını Semih yüzünden okuldan almış. Defalarca Semih’i karakola şikayet etmişler ama buna rağmen cani, ceza almamış. Semih bir yıl önce İkbal için bir video çekmiş. Sosyal medyada yayınlandı. O videoyu ben de izledim.

Vücut dili ve kurduğu cümleler Semih’in akıl sağlığının yerinde olmadığını gösteriyor. “Seni öldürecektim, tanrı o kadar yardım etti ki, seni öldürmekten vazgeçtim. Kalbini çıkaracaktım, vs..” gibi bebek yüzlü katilin tüyler ürpertici ifadeleri, onun çoktan  cezaevinde ya da akıl hastanesinde olmasını gerektirirdi. İki genç kızı vahşice katleden ve sonrasında intihar eden bu gencin işlediği cinayeti, madde etkisi altındaydı gibi şeylerle aktarmak, sorumluların üzerine düşen görevi aklamaktan başka bir işe yaramaz. Cani madde bağımlısıymış gibi bahanelere sığınmadan, devletin ilgili kurumları görevlerini hassasiyetle yerine getirmeliydi.

Katil hasta ise, neden zorla tedaviye alınmadı?

Hasta değilse, neden 5 yıldır rahatsız ettiği genç kız ve ailesinin şikayetleri üzerine cezaevine gönderilmedi?

GÜN ORTASINDA CANİCE İŞLENEN BU CİNAYET ÖNLENEBİLİRDİ

6284 sayılı kanun yürürlükte olsaydı, bu cinayet engellenebilirdi. Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair 6284 sayılı kanun bu açıdan önemliydi. Devletin ilgili kurumlarını kadınları korumakla ilgili sorumlu kıldığı için önemliydi. Cezalandırıcı tedbirleri hayata geçirdiği, önleyici tedbirleri aldığı için önemliydi. İyi hal indirimlerine prim vermediği için önemliydi. 

Ne yazık ki istanbul Sözleşmesi’nden çekilen iktidar, bu kanunu da sümen altına itti.

Sümen altına itilen 6284 uygulanmadığı için, mahkemelerin tozlu raflarına her gün yeni bir kadın cinayeti dosyası daha ekleniyor. 

Türk edebiyatının gamlı prensesi Tezer Özlü’nün Yaşamın Ucuna Yolculuk eserindeki “Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin" sözü geliyor aklıma. Ne yazık ki bugün Tezer Özlü’nün yaşadığı dönemden çok daha duyarsız, acımasız, kurumların çürüdüğü, toplumun hissizleştiği bir dönemden geçiyoruz. 

Kadın olmanın dayanılmaz ağırlığını üzerimizde bir yük gibi hissederek, her gün nerede, nasıl bir şiddet türüyle karşılaşacağımız ihtimaline karşı tetikte, gün geçtikçe artan cinayetlere engel olamamanın hüznü ve öfkesiyle… Bu mudur istediğimiz hayat? 

Hayat demişken, vahşice işlenen cinayetin sabahında, Sağlık Bakanlığı’nın “Normal Doğum Eylem Planı” Tanıtım Filmi belirdi ekranda. Kalbim sıkışarak izledim. Sözde normal doğumu özendiren kamu spotu o kadar yanlış bilgilerle dolu ki… Bu filmi hazırlayanlar, her kadının anatomisinin birbirinden farklı olduğunu bilmiyor mu? Her bebeğin geliş pozisyonu vajinal doğuma elverişli olmayabilir. Sezaryen doğum kimi zaman hayat kurtarıcıdır. 

İkbal Uzuner’in annesi kızını belki sezaryenle doğurdu, belki normal. Ama onu koruyamadı. Çocuklarımızı nasıl doğurduğumuz değil, onlara nasıl bir hayat sunduğumuz değerli. İkbal’in geleceği yok edildi. Onu koruyabilecek 6284 sayılı kanun yürürlükte olsaydı, İkbal hayalini kurduğu ikbalini yaşayabilecekti. 

Yaşatmakla ilgili bir eylem planı olacaksa eğer bu ülkede, Emine Erdoğan 6284 sayılı kanunun yürürlüğe girmesi için adım atabilir. Halkın gerçek gündemi olan kadın cinayetlerinin önlenmesi için ilgili kurumları harekete geçirebilir. Mesela önce “Narin’e ne oldu?” diye sorabilir… 

Her gün kayıp çocuklara bir yenisi daha eklenirken, kadın cinayetleri katlanarak artarken, failler iyi hal indirimleri ile salıverilirken, annem, teyzem, kuzenlerim, yeğenlerim dahil, bu ülkede yaşayan her kadın için endişe ediyorum. Çünkü hiçbirimizin güvende olmadığını biliyorum. 

Ama şunu da biliyorum; Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez, örgütlü kadın mücadelesini hiçbir kuvvet yıkamaz. Sorumlular görevlerini yerine getirene kadar susmayacağız. Burası bizim ülkemiz, bizi öldürmek isteyenlere bırakmayacağız. 

Öldürülmeyi kabul etmeyeceğiz!